Cuma, Mart 02, 2007

Ucuza Hayat Var!!!

Çocuğum yok… Arada sırada hayallerini kuruyorum. Ailemize ne kadar mutluluk katabileceğini anlamaya çalışıyorum. Ama nafile, biliyorum ki; aramıza katılana kadar o mutluluğun derecesini kafamda kurmak mümkün değil. Aramıza katılınca ise sanıyorum mutluluğun resmini çizmiş olacağız. Sanıyorum ki, Onu kucağımıza her aldığımızda sanki dünyaya sadece ama sadece Onu yaratmak ve büyütmek için gelmişiz gibi hissedeceğiz.

Peki, ne istiyoruz biz bu çocuklardan? Ne yapmaya çalışıyoruz onlara? Dünyalarını karartmak için yaptığımız bunca rezillik neden? Her yaptığımız işi çocuklarımız için yaptığımızı, çocukların mürüvvetini görmekten daha büyük mutluluk olamayacağını, evlat acısının yaşanabilecek en büyük acı olduğunu her daim söylemekten çekinmeyen bizler ne yapıyoruz çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakmak için? Sadece para!!! Başka hiçbir şey yok paradan başka. Bu kadar çocuğunu düşünen adam, sokağa çöpünü dökerken düşünmez mi, bir gün bu kanalizasyonlar dolup taşacak, evi su basacak, çoluk çocuğun başına bişey gelebilir demez mi?



  • 40 yıl sonra çocuğumuzun içecek suyu olmayacak!!

  • Olsun, parası olan su da bulur, şarap ta kardeşim…

  • 20 yıl sonra orman kalmayacak!!!

  • Olsun, parası var ya. Diker evin önüne 8-10 ağaç tamam…

  • 50 yıl sonra çocuklarımızı radyasyondan koruyacak ozon tabakası yok olacak!!!

  • Aman üzüldüğün şeye bak… 50 yıla kadar kesin çaresini bulurlar kanserin… Parası olan zaten yaşar…

  • Böyledir bizim küresel ısınma sohbetlerimiz. Takmayız Profesörleri falan. Adam 18 yıl önce söylemiş 20 yıllık suyumuzun kaldığını. Ne gam!

Ya 40 yıl sonra oğlunuz ya da kızınız;



  • Allah belanızı versin sizin!!! Bunun için mi getirdiniz beni dünyaya? Siz sürdünüz keyfini gezegenin, artığı biz kaldı. Ağaçsız dağları, susuz gölleri, bulutsuz gökyüzünü, böceksiz-kuşsuz tarlaları mı bırakabildiniz ancak?


derse ne olacak. Verebilecek miyiz cevabını? Susturabilecek miyiz vicdanımızın inlemesini? Ya da zaten biz yok etmiş miydik vicdan denen temel direğimizi?

Bırakalım 40 yıl sonrasını da, bugüne bakalım. Daha iki gün önce bir yavru yolda üstü sadece bir karton ile kapatılan rögara düşerek can verdi. Hiç karanlık ve dar bir yerde kaldınız mı? Hiç boka, gerçekten boka boğazınıza kadar battınız mı? Hiç boğuldunuz mu? Siz bilir misiniz ölümü? Dilara artık biliyor.

15 yıldır aynı adamların yönettiği İstanbul’ da bu görüntüler artık normal gelmeye başladı bize. 15 yıldır sanki başkası yönetiyormuş gibi şehri, “dereye ev yapmasaydın” diye halkı azarlayan adamı başbakan yapabilyoruz. Bu saçmalığı yapabilen bizler hala vicdanımız rahat mı uyuyoruz akşamları. Dilara’ nın ölümünden azıcık ta olsa sorumluluk hissetmiyor muyuz? Ne gezer! Aklımız Çin borsalarından uçup giden 140 milyar dolarda… Acaba, 140 milyar doların kokusu, Dilara’ nın annesine koktuğu kadar güzel midir? Bırakın 140 milyarı, 10 milyonu boka batıran adamı işten döverek kovarlar, siz Dilara’ nın güzel kokusunu foseptikte dağlayan adamların pişkinliğini gördünüz mü haber bültenlerinde? Her işleri böyle ya, şimdi de birbirlerine bok atıyorlar. Allah sizi bildiği gibi yapsın diyerek kendimize dönelim tekrar.

Aziz Yıldırım için ölüm orucu yapan iki vicdanlı genci aramıyor mu gözlerimiz belediyenin önünde Dilara için eylem yaparken?

Ya vicdanımız kendi benliğimizi aramıyor mu aynı belediyenin önünde? “Ah bu ben!” demiyor muyuz ara sıra kendimize? “Bu hafta sonu daha önemli ne işim var?” bile diyemiyoruz ya hani… İşte sırf bu yüzden Allah bizi de bildiği gibi yapsın.


Amin!