Çarşamba, Mayıs 25, 2011

Günün Değerlendirmesi

Yusuf Ziya Özcan, Gaziantep Üniversitesindeki bir sergideki kadın heykelini müstehcen bulmuş... Helal olsun diyorum, iktidar kudreti dediğin böyle bir şey bence. Neye bakarsan bak, tahrik olacak bir şey görebiliyorsun. Sanattan anlamak bile diyebiliriz YÖK başkanının tutumunu.


*


Sibel Üresin; bu kadın AKP' li belediyelere aile danışmanlığı hizmeti satıyormuş. Değerli bilgilere sahip olduğunu dün gazetelerde yer alan açıklamaları ile öğrendik. Diyor ki hanımefendi; "Ekonomik ve cinsel gücü yerinde olan erkeklerin çok eşli olması yasal olsun". Konuşmanın devamı çok önemli değil. Özü bu. Söyleyen ise aile danışmanı bir kadın ???


*


Diğeri ise, Ergenekon davasında dinlenen bir gizli tanığın Dursun Çiçek' in bir görüşmesine tanık olduğunu ifade ederken Dursun Çiçek' le aralarında geçen diyalog ve bunun yandaş gazetelerde veriliş şekli. Gizli tanık EFE' nin resmen uydurduğu Dursun Çiçek' in sorduğu sorulara verdiği yanıtlardan belli. Dursun Çiçek soruyor; "Beni o gün orduevinde gördüğünü söylüyorsun, o gün ne giyiyordum".


Yanıt; " haki bir üniforma vardı".


DÇ; "Denizciler ne zamandan beri haki üniforma giyiyor?"


EFE; "Pardon , karıştırdım. Beyaz bir üniforma vardı"


DÇ; "Ocak ayında beyaz üniforma mı vardı? Biz kışın siyah giyeriz"


EFE; "Tam olarak hatırlamıyorum. Başka renk olabilir"


Evet.. Tanık ifadesi böyle. Gerçekten de, Dursun Çiçek o gün herkesi kandırmak böyle giyinmiş olabilir. Ama Hürriyet' ten Mehmet Yılmaz' ın dikkat çektiği bir husus var.


Diyor ki Mehmet Yılmaz, yandaş medya bu konuşmanın tamamını vermeden manşetten şöyle verdi haberi; "Gizli tanık EFE, Çiçek'in yüzüne oradaydın dedi"


Bu ayıptır diyeceğim ama kime... Adamların işi bu..


Mehmet Yılmaz' ın yazısı; http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17869866.asp

Sibel Üresin - Yılmaz Özdil

Sibel Üresin.

AKP’li belediyelere evlilik seminerleriveren “dört dört”lük aile danışmanı.Oku da gülesin…
“Parası olan, cinsel gücü olan erkek, cilveli kadına koşuyor. Haklı bir arayıştır. Kadın itaat etmeli. İmam nikahlı çokeşlilik, kadınlar için kurtuluştur. Yasal olsun” dedi.Daha ne desin?
Eskiden söylemeye utanılırdı.“Haya”ldi.

Kaldı ki…
Başbakanımızın daha cilveli bi fikri var. Mitingde söyledi.
“Malatya büyükşehir olmak istiyor. Ancak, nüfusun 750 bin olması lazım. Burada ufak bi açığımız var. 10 bin eksik… Bu 10 bin açığın 2013’e kadar giderilmesi lazım. Ne yapacaksınız? Nüfus artış oranı binde beş… Bu işbinde beşle olmaz. Ya nasıl olur? Binde 10’a çıkarırsak olur…

Hazır mıyız? Bayanların ellerini görüyorum,bazıları üç diyor, bazıları dört diyor. Üç olursa yeter zaten… Ses az geliyor beyler… İki yıl içinde bu 10 bin açığı tamamlamalısınız, ona göre… Bunu tamamladığınızda mesele bitti.”

Her şeyi devletten bekleme e mi…Ha gayret yani.

Ve, değerli kadınlar…Tercih sizin gari.

Ya başbakanımıza uyup üreyin. Ya da bu kafaya müsaade edin…

Sibel Üresin.

Perşembe, Mayıs 05, 2011

Enayi - Mehmet Yiğittürk

Geçenlerde 5 bin kişiyi dolandırmakla suçlanan biri gözaltına alındı. Adamın uzatılan mikrafonlara söylediği söz şuydu: "Memlekette bu kadar enayi varsa bunun suçlusu ben değilim..."

Adam gazeteye iş ilanı vermiş, başvuranlardan da para toplamış. Sonrası bildik hikaye... Bir toplum düşünün ki, para kazanmak için iş başvurusu yapıyor ama her nedense para veriyor. Sizce de garip değil mi?

Herkes bu insanları dolandıranlara kızıyor ama kimse iş bulmak için para vermeye razı olanı sorgulamıyor. Denebilir ki, "çaresizlik"... Evet olabilir, ama çaresizlikten çıkışın yolu aklını kullanmak, muhakeme yapmak, sorgulamak değil midir?

Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Ama gerçek şu ki, o dolandırıcılığı yapan da halkımızın bu sorgulamayan, derhal inanan hatta vaatler karşısında adeta biat eden bu yönünü kullanıyor.
Adama niye kızıyorsunuz, biz enayi yerine koyulmaya teşne olmasak bunlar olabilir mi?

Birileri çıkıp şöyle diyor: "ey ahali biz "Müslüman Holding" kurduk. "Paralarınızı bize verin, faiz haramdır, bankalara yatırmayın biz size helal kazanç sağlayacağız. Şu kadar para yatırdığınızda, şu kadar yıl sonra paranız şu kadar olacak...Bu faiz değil(!) helal kazançtır..."

Yerseniz... Yiyor muyuz? Elbette evet!

Sonra?

Sonrası bildik hikaye...İslami holding bir kaç yıl sonra batıyor(!) her nasılsa "Daha Müslüman" yöneticileri kayıp. Fransa'nın güney sahillerinden görüldüklerine ilişkin haberler okuyoruz gaztelerde. Ya ahali?

Onlar mahkeme salonlarında ve batık holding kapılarında kaybettikleri paraların peşinde... Ne diyorlar? "Nerede bu devlet?"

Birileri çıkıp, "fakir fukaraya yardım edeceğiz ey ahali, bize para, kurban derisi hatta kurbanın kendisini verin" diyor.

Adamlara bakıyorsunuz aynı tiplerin laciverti... Vicdanlıyız ya koşturarak veriyoruz paraları. Sonra bir bakıyoruz o paralarla televizyonlar kurulmuş, gazeteler satın alınmış...

Bizim Başbakan değil miydi otuz küsur yerde BOP eşbaşkanı olduğunu söyleyen? Anayasa mahkemesindeki savunmasında ne dedi, "öyle bir şey demedim." Arkasından bir "one minute" dedi, herkes "bizim Başbakan Batı'ya gider yapıyor" diye bütün ahali unutuverdi her şeyi.
Üç ay önce insan hakları ödülü aldı Libya'da. Saldırıdan on gün önce de "NATO'nun Libya'da ne işi var? Biz sonuna kadar karşıyız Libya'ya NATO operasyonuna" dedi. Saldırıdan birkaç gün önce de şöyle dedi: "Libya'ya NATO operasyonu gereklidir."

Ahali zaten bir hafta önceki sözlerini unutmuştu, ne dese giderdi.

Gemicikler, üçe-beşe kapatma talimatları, mısır satıp zengin olan evlatlar, naylon fatura afları, vs...

Bunların hepsini bir kenara koyalım. Çocuklarınız sınava girmedi mi sizin? Ya komşunuzun, akrabanızın çocukları...

İzlemiyor musunuz televizyondaki sınavzede feryatlarını? İzlemeye devam edin.
Teftiş raporu şöyle diyor: "Şifre var ama kopya yok."

Normal şartlarda akıl buna ne cevap verir? Madem kopya yok şifre niye var?Peki akıl bunu diyor mu? Hayır! Niye? Akıl susmuşta ondan.

Başbakan ne diyor? "Ben tatmin oldum, sordum kopya yokmuş." Yerseniz. Yermiyiz? Hem de nasıl?

Akıl ağzını açıp tek kelime etmez bile...

Türk parasından altı sıfırı atıyoruz diye gözümüzün içine baka baka devalüasyon yaptılar. Kimden çıktı o para? Yine ahaliden. Ya işsizlik fonu paralarına ne oldu?
SGK çatısı altında birleştikten sonra Emekli Sandığı'nın paralarına ne oldu?
Hangi birini sayalım!

Şimdi "kanal yapıyoruz" diyorlar. Kaç para? Belli değil. Ne zaman biter? Belirsiz. Fizibilite çalışması yapıldı mı? Hayır.

Yer miyiz? İzlemediniz mi, salonda alkış kıyamet, tezahüratlara baksan Eski Ali Sami Yen stadı sanırsın...

Benim yerim dar. Bunlara benzer bütün örnekleri sayalım desek, ansiklopedi olur.
Diyeceğim o ki, niye kızıyorsunuz dolandırıcıya? Altı üstü 5 bin kişiyi kandırmış. Üstelik açıkça söylüyor, "ben millete enayi muamelesi yaptım" diye...

Kandırmaya teşne oldukça, yediğimiz her kazığı, duyduğumuz her yalanı bir haftada unuttukça bizi enayi yerine koyan çok olur.

Dua edelim de hepsi o dolandırıcı gibi olsun enayi yerine koymaya çalışanların. Diğerlerinden Allah korusun çünkü onlar ağızlarında Allah adıyla yapıyorlar aynı şeyi.

İzmir' in Kavakları - Yılmaz Özdil

Gavur İzmir’in Bizans konsolosuyuz ya…
Herkes soruyor:Orda n’ooluyor?

AKP geçen hafta “2 Mayıs”ta İzmir’e
yönelik projelerimizi açıklayacağız dedi…

“2 Mayıs”ta İzmir Büyükşehir Belediyesi basıldı.

Olan bu.

Konak belediyesini böldüler, Karabağlar belediyesi yarattılar, hesapta avanta kömür vererek kazanacaklardı,çünkü Karabağlar’da dar gelirli vatandaşlarımız yaşar. Kömür götürenlerin ağzını burnunu kırdılar iyi mi, ezici üstünlükle CHP çıktı… Karabağlar belediyesini bastılar.

Bi parça Karşıyaka’dan, bi parça Bornova’dan kopardılar, Bayraklı belediyesi yarattılar, güya avanta makarnadağıtarak devşireceklerdi. Ahalimiz teşekkür mahiyetinde (!) odunla bekledi makarnacıları, ezici üstünlükle CHP çıktı… Vay sen misin, Bayraklı belediyesini bastılar.

Olan bu.

Başbakanımız, geçen ay, TRT’de Hakan Şükür’ün programına katıldı, “Şu anda İzmir’in Süper Lig’de takımı yok,tabii İzmir’in Süper Lig’de bir tane takımı bile olmayınca Halkapınar Stadı boş kalıyor” dedi. Kafasına ampulşapkası takan mebus adayı Hakan da, tasdikledi.

Bucaspor, eskiden AKP’li belediyeydi. CHP’ye geçti. Anlaşılan o ki, Buca CHP’li olunca, lügatinden sildi… “Boş kalıyor” denilen statta, daha bu hafta 50 bin Göztepeli vardı. 15 milyonluk İstanbul’un Büyükşehir Belediyespor’u ise, 6 seyirciye oynuyor, futbolcu sayısı taraftardan fazla… Üstelik, o stadın adı Halkapınar değil. Atatürk de mi defterden silindi?

Olan bu.

“İzmir’de AKP’liler bile Aziz Kocaoğlu’na oy verir” dedim, küfür ettiler… AKP İzmir mebusu Taha Aksoy, büyükşehir belediye başkanlığına aday yapıldı, Aziz Kocaoğlu’yla birlikte Fatih Altaylı’nın Teke Tek’ine çıktılar.Taha Aksoy elini vicdanına koydu, “Evimi, cüzdanımı, hatta ailemi bile emanet edebileceğim kadar dürüstadamdır Aziz Kocaoğlu” dedi! Sonu oldu tabii, bırak belediyeyi, bu seçimde mebus adayı bile yapmadılar TahaAksoy’u.

Olan bu.

(İki parantez açayım… Laik kılıflı liboşik bi arkadaş var. Yağcılığını margarin gibi suratına sürer. Belediyelerden para alır, vıcık vıcık belgeseller yapar. Aziz Kocaoğlu’dan istedi. Havasını aldı. Utanmadan, oturdu, “Expo gezisi diye Sexpo gezisine gitti” diye yazdı. Yalanlandı. Yalanlandığını yazmadı. Sevmez bu tür arkadaşlar, Aziz Kocaoğlu’nu.)

(Avantacı gazeteciye vermiyor da, nereye veriyor parayı? Tek örnek anlatayım… İzmir Büyükşehir Belediyesi,dar gelirli 160 bin öğrenciye haftada 2 litre süt veriyor. Bu devasa miktardaki sütü, Tire Süt Kooperatifi’nden alıyor. Bizzat köylüden yani… İzmir’in parasını, hizmet ayaklarıyla yandaşın cebine koymuyor. Haberiniz olmaması doğal, çünkü kameraları çağırıp, milletin parasıyla kendine reklam yaptırmıyor.)

Sadece 5 gün önce… “AKP’li Maliye Bakanlığı”na bağlı İç Denetim Koordinasyon Kurulu toplantısı yapıldı.Kaynakların etkili, ekonomik, verimli kullanımı, şeffaf yönetim-denetim kriterleri incelendi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi “Türkiye’nin örnek belediyesi” seçildi. Sadece 5 gün sonra, İzmir Büyükşehir Belediyesi basıldı.

Olan bu.

Yolsuzluk yapıp, köşeyi döndüğü iddia edilen “en kritik” daire başkanına, mal varlığını sordular dün… Ne cevap verdi biliyor musunuz? “Dikili ağacım yok, eşim kanserden vefat etti, borç bıraktı, reddi miras yapmak zorunda kaldım, tedavisi sırasında masrafları karşılayabilmek için Vakıflar Bankası’ndan kredi çektim, şimdi taksitle onu ödüyorum.”

(Ayrıca… İmar planına göre ancak “kültür-sanat merkezi” yapılması öngörülen araziye “apartman yapılmasınaizin vermediği için” hakkında soruşturma açılan belediye başkanı duymuş muydunuz hiç? Duyun… Kültür-sanat arazisine apartman yapılmasına izin vermediği için, hakkında soruşturma açıldı İzmir Büyükşehir BelediyeBaşkanı’nın.)

Olan bu.

Şimdiiii…Gelelim zurnanın zırt dediği yere.
Hedef, İzmirliler değil… Çünkü, İzmirliler güler geçer böyle saçmalıklara… AKP yağmurlu havada su bile bulamaz İzmir’de… Peki “Hedef kimdir” derseniz?
AKP.

AKP’nin İzmir’e gıcık olması normaldir. Ancak, Binali Yıldırım’ın “2 Mayıs”ta İzmir projelerimi açıklayacağım demesinden sonra, tam da “2 Mayıs”ta İzmir’de baskın yapılması, anormaldir. Ayak oyunlarının adamı değildir Binali Yıldırım… En azından zekâsına kefilim.

İzmir, savaş alanıdır…
Savcının, polisin aldatıldığını, yanlış yönlendirildiğini düşünüyorum. İzmir’e gâvur, sümüklü gibi yaftalar takanAKP’ye, tam yeridir deyip, İzmir üzerinden tezgah kuruldu. Belli ki dengeler değişti… AKP’ye çalışıyormuş gibi görünen bazı arkadaşlar, AKP’yi tufaya getirdi.
Eli verdiler…Kolu kaptırdılar.

Olacağı buydu.

Bundan böyle herkes ağızdan çıkan laflara dikkat etsin… AKP’lilerin “içeri tıkılan gazeteciler” başta olmak üzere “sürpriz” açıklamalar yapacağından adım gibi eminim.

Şeytanın ...mları - Nihat Genç

Kırkikindiler yağdıkça yağdı Gölbaşı Mogan gölü büyüdükçe uzadı. Ve göçmen kuşlar sazlıkları yuva yapmaya başladı. Yüz çeşit kuş çoktan yavruladılar ve sazlıklarda koloniler halinde Kızılderililer gibi su hava ve balık ve gün boyu sulara bata çıka yaşıyorlar. Gölün etrafını uzun objektifli kameralar sarmış, yavrular suya batıyor otomatik makineli gibi deklanşöre basıyor, anne yavrunun ağzına yiyecek koyuyor otomatik deklanşör seriye geçiyor. Ve gölü çeviren alçak yemyeşil çayırların üstünde gün ortasında birkaç tilki çarşıya alışverişe çıkmış gibi sağa sola bakınarak kıskanılacak bir huzur içinde tin tin yürüyorlar.

Bin Ladin ölmüş, umurumda değil, Mogan’a bahriler geldi, Mogan’ın en güzel su kuşları, başları tepeli ve gümüşi siyahi, renk renk. Kime sorsam soyu tükeniyor deniyordu, bu sene bu kadar yüzlerce Bahri’yi Mogan Gölü tarihinde kimse görmedi…

Ekranlar gazeteler ekonomi konuşuyor dış borçlar cari açıklar hepsi uydurma rakam hepsi yalan, bu toprağın bereketi yağmurdur tarladır ovadır yani ne varsa yine Allah’tan. Ve üstüne göçmen kuşları da gelmişse artık gece mehtap da yerinde duramaz, ve şimdi karşı tepenin ardında hava karardıkça yıldızlar hangi sazlıkta kimbilir hangi su kuşu yavrularını tek tek öpüyordur gagalarından.

Yakınlarım o denizsiz memlekette sıkılmıyor musun diye sorar, ne mi yapıyoruz, Kırkikindiler başladığında Bahri seyretmeye gidiyoruz… Ama tehlikeli bir sorun var, Bahri seyrettiğimiz sazlık kıyıları Ankara’nın en meşhur argo tabirle kaçak et kesim yerleri yani haşna fişna mekanları, arabaların her biri içinde bir erkek bir kız çoktan faaliyete başlamış, arada bir yorgunluk sigarası içerken olacak onlar da başlarını kaldırıp Karabataklar’ın Bahriler’in suda oynaşmalarından ilham alıyor olmalılar. Ve sazlıkların saklı tekinsiz yerlerinde ben ve arkadaşımı yani iki erkek görünce uzaktan kaçak kesimcilere gizlice Bahri yavrularını seyrettiğimizi anlatmak çok zor, alaylı eğlenceli bakışlarla kıkırdıyorlar, hani kaçak kesime iki erkek ayıptır söylemesi iki .bne gelmiş gibi.

LADİN’İN ÖLDÜRÜLMESİ EN ÇOK CEMAATİ VE PKK’YI DÜŞÜNDÜRTMELİ

Bin Ladin’in Amerika tarafından öldürülmesi en çok cemaati ve PKK’yı düşündürtmeli ya da bir daha Amerika’yı. Amerika soğuk savaş yıllarında Sovyetler’e karşı kendi kurduğu tehlikeli oyuncağın ters tepmesi ya da operasyonel süreç sona erdiğinde nasıl şeytan ilan edilip ortadan kaldırıldığını gördük.

Ve İkiz kulelere saldırılar gerçekten El Kaide’nin işiyse ve saldırı sonrası El Kaide’nin Amerika’daki varlığı üzerine yazılan uzun mu uzun raporlar doğruysa El Kaide’nin Amerika’da kreşlerden spor salonlarına üniversitelerine kadar yirmi yılı aşkın yerleşik olduğu ve bu yerleşiklerden devşirildiği de FBA raporlarınca doğruysa…

I. Körfez Savaşı’ndan sonra Kuzey Irak’tan götürülen binlerce Kürt (sonra geri döndüler) ve şimdi cemaatin Amerika’daki varlığı, bir gün şartlar süreçler tersine döndüğünde El Kaide benzeri başka bir içerden kendi sokağından daha sert travmayla Amerika karşılaşmayacak mı?
Yani cemaatin ve PKK’nın dostane işbirliği ebedi mi kalacak? Ancak Amerika güvenlik konusunda ne denli cinnetler yaşarsa yaşasın ‘pragmatik’ bir ülke, bu örgütler şimdilik dost mu dost, okey.

Geçtiğimiz on yıllık süreçte ABD’nin İslam dünyası ve Orta Doğu’yu kontrol için ılımlı sivil işbirlikçileri nasıl yana yana aradığını ve hatta ‘oluşturup’ önce hayata sonra iktidarlara sonra şirin kucağından cephelere sürdüğüne şahit olduk, AKP’sinden Mısır’da Müslüman Kardeşlerine kadar.

Aslında ılımlı İslam’ın Amerika’ya Karakol olmaktan çok daha derin ‘kültürel’ bir işbirliğine gireceğini ben, Trabzon’un ana caddesi Maraş Caddesi’ne AKP’li belediyenin, dünyanın ikinci sırada en büyük ladin ormanları olan bu şehirde, utanılacak çirkinlikte Miami usulü plastik palmiyeleri dikince anlamıştım.

Aslında ılımlı İslam’ı da aşan daha üst bir kültürel bir işbirliği şemsiyesini ben, etnik ve mezhep tartışmalarıyla Türkiye’de balkanizasyon çalışmalarına başlayan NTV’nin hepimizi önce Oscar törenleri sonra sabahlara kadar NBA maçlarına bağlamasından yıllar yıllar önce anlamıştım.
Tabii, batı felsefesinde yepyeni bir çağ başlatan Kant’ın dahi yerliler için ‘uygarlık yetisinden yoksun’, dolayısıyla yok edilmeye mahkum olduğunu söylemesinden çok sonra ondokuzuncu yüzyılda hem savaşarak yok etmek hem de bu yerliler’e yepyeni bir ‘kültür’ şırınga edilmesi başta Amerika’nın da ‘insanlık görevi’ haline gelmişti. Çetin Altan boşuna mı söylemişti: köylülerimiz tenis oynadığında kalkınmış olacağız lafını.

Çetin Altan üzülmesin Türkiye’de yavaş yavaş ama Afganistan’da daha hızlı yayılıyor NBA kültürü, üstelik komşuları Pakistan’ın ve Hindistan’ın sömürgeci efendilerinden kalan kriket’i sollayarak çağ aşıp daha moda.

Anlamadığım Amerika hala neden öldürüyor, 1910’lu yıllarda Amerika’nın bir çok eyaletinde olduğu gibi ‘dejenere, düzensiz kişilerin’ kısırlaştırılması teklifi gibi El-Kaide ya da sert İslamcılar pekala ‘hadım’ edilebilirdi, cemaatci beyinlerin düşünsel hadım edilmesi gibi. Bizleri yine boş rüyalara sokacak kadar mutlu eden 1 Mayıs’ta gördüğünüz üzere kendine sert sol adı verenlerin dahi ‘kısırlaştırılıp’ ehlileştirilmesi gibi, ya da küçük sol grupların puzzle ya da logo taşları gibi meydana düzgünce dizilmeleri, içerde yüzlerce insan hukuksuzca yatarken bizleri fazlasıyla tatmin etmesi gibi.

Yani artık doğduğumuz günden beri suçlayıp küfredip isyan ettiğimiz soğuk savaşın Amerikancı ordumuzun sadece Nato’ya bağlanarak Amerika karakolu olması asıl kimseye yetmemiş. Ordu akıllanmakta gecikmediyse önce Pentagon’a değil önce golf, tenis, NBA’ya, Oscar’a bağlanmamız gerektiğini hiç değilse adamakıllı bir ‘tühh yaa’ diyebilmek için nihayet anlamalı.

Çünkü Amerika’nın Orta Amerika’ya ve Güney Amerika’ya ilk bulaştığı yüzyıldan beri uyguladığı eğitim ırkçı Amerika’nın ırkın yenileştirilmesi sistemidir. Bugün TV sayesinde ırkın yenileşmesi daha hızlı olabilmekte. Ve bunun yanında Amerika’nın 1960’lı yıllarda işbirlikçi generallerine üç dört ayrı ülkede üç dört’ü başarılı biri başarısız darbe yaptıracak gücü vardı, aynı güç bugün daha da serileşti, bakın Mübarek onbeş dakika dayanamadı, Kaddafi birkaç gün kadar uzattı, buralar bir bitsin şimdi hafif ateşte tutulan Suriye yarım saat sürmez.

Bilmiyor olabilirsiniz, İskenderler’in Sezarlar’ın Persler’in Moğollar’ın Napolyonlar Fatihler’in çağlarında dahi bu kadar büyük coğrafyalarda bu denli insan ölmemiş bu denli büyük coğrafyalar boş cola teneke kutusu gibi bir sıkışta bumburuşuk edilememişti.

Afganistan’dan Cezayir’e iç savaşlar, etnik savaşlar, saldırılar, işgaller şu son onbeş yılda, bir saymaya başlayın Kafkasya, Balkanlar, Afganistan, Irak… kaç defa milyonu aşan öldürmeler.
Öyle ki bunları yazacak ya da Amerika’yı ya da yandaşlarını eleştirecek bir küçük cümle kuracak adamınız dahi kalmadı, geçin hepsini AKP’yi eleştirecek bir adam çıkarsa içinizde beş kafalı maymun muamelesi yapıp sirklerde Mars’tan gelmiş uzaylılar diye sergilemek lazım.

ABD ELÇİLİĞİNE BİZİM KAHVEDEN BİRKAÇ ARKADAŞ HARİÇ HERKES UĞRAMIŞ

Ben, Amerika’nın hem hızını hem geceli gündüzlü dur durak bilmeden siyasetten kültürel alana sivil toplumlara kadar yoğun çalışmalarını takdir ediyorum, wikileaks belgelerini okumadınız mı ABD elçiliğine bizim kahveden birkaç arkadaş hariç herkes bir şekilde uğramış, danışmış, fikirler beyan etmiş.

Bin ayrı tartışma içinde sadece şu başörtü meselesine bakın, başörtüsünden önce özgürlük bayrağı inşa ettiler, sonra başörtüsünü operasyonel süreç içinde kullanıp işini bitirdiler, İslamcı kızlarımız da nihayet yeni yeni mal batıya kaydı diye ağlaşmaya şimdi başladı. Cahiller, Amerika senin başörtünü niye desteklesin, onlar İslam ülkelerini klitörisleri sünnet edilip kadının cinsel uzuvlarını kesen ve kadın cinsel organlarını pirana vagina gibi gören bir arkaik kültürün ve dört karılı evliliği hala onaylayan garip bir ortaçağ ülkesi gibi görüyor, sadece kullanır ve atar.

O başörtüsüyle yirmi yıl yoksulluğu, eşitsizliği, etnik kavgayı, hukuksuzlukları örtmeyi başardılar ama sonunda gördük ki başlarını üniversitede mecliste örtemediler, artık o başörtüsüyle kim nerelerini örtüyor başörtüsüne gerçekten samimi inananlar düşünsün, ya da İngiliz prensin evlilik düğününden eski sömürgelerinin mutlu olması gibi sizler de cumhurbaşkanı ve başbakanınızın eşinin başörtüsüne her akşam peri masalı sevinç gözyaşları dökmeye devam edin.

MİLYONLAR ÖLÜRKEN SİZ BAŞÖRTÜSÜNÜ TARTIŞIYORDUNUZ

Başörtüsü tartışması uğruna Irak’ta milyonların ölümünü de görmediniz, çünkü kendi ülkenizdeki iktidar gözünüzü döndürmüş insanlığınızı kaybetmiştiniz. Kimyasal silah var diye Irak’a giren yüz binlerce Amerikalı askerin üniformalarını da görmediniz, gece dürbünlerini, belindeki silahları, çelik kasklarını… ve her Amerikan askerinin sinir gazı silahları taşıdığını neden göremediniz, hem kimyasala karşı hem yüz bin askerin belinde sinir gazı, üstelik gece basılan evlerde üç beş yaşındaki minicik kızlara bu gaz silahları sıkılırken de siz başörtüsü tartışıyordunuz sipariş üzerine ekranlarda.

Üstelik daha geçen yıl Suriye mayınlı arazilerini İsrail’e satıyordunuz, şimdi Suriye’deki karışıklıkları önceden bilenlerin bir tezgahı olmasın sakın diyenler İslamcılar içinde dahi çoğalıyor ya da Türkiye ile vizeyi kaldıran Arap ülkelerin hemen hepsinde iç karışıklıkların başlaması bir tesadüf mü diye İran’da sorulmaya çoktan başlandı. Hadi Mübarek’i Kaddafi’yi hadi yarın Beşar Esad’ı da sattınız peki Nasrallah’a da uzanırsa ABD’nin Tayyip’e süflörlüğü ne diyeceksiniz?
Nerden okumuşsanız ağzınızda bir tek parti, o tek partinin dahi o yıllarda Asya Afrika ve Orta-Doğu’da en büyük tohum ıslahı projeleri geliştirdiğini en büyük bataklık kurutma, verem tifoyla savaş, suları temizleme, kuru incirinden buğdayına ofisler kurulup ziraatçiler yetiştirdiğini görmediniz ve bu milli kendine yeten ürünler olmadan egemenlik bağımsızlık olamayacağını ideolojik mağaralarda size hiç söylemediler, kuklalar gibi kullanılıp şimdi sümük gibi bir tarafa atıldınız.

Ve size otuz yıldan beri devletin üretmesi kötüdür devlet şirketi küflüdür bürokrasi hantaldır masalları anlattılar, oysa zarar ederse satarsın kar getiriyorsa satmazsın, dinleyen mi vardı, hepiniz sipariş gestapo liberallerle kol kola güya bu işlerden anlarmış gibi devlet üretmesin, devletin fabrikası PTT’si olmasın diye aralıksız yirmi yıl ekranlarda bilmiş bilmiş veryansın ettiniz, alınan milyar dolarlar bari işe yarasaydı sadece pırlanta ithaline yetişmiyor.

FABRİKALAR DOLUSU POLİSLERLE SALDIRIYA GEÇTİLER

Devlet küçülsün küçülsün ne oldu, devlet hepsini sattı. Ancak aynı devlet sattığı bütün fabrikaları dolduracak kadar polis istihdam etmeye başladı ve gece baskınları ve joplamalar ve şimdi, değil günlük gazeteleri bir İnternet sitesi ODA TV’den Ekşi Sözlükler’e kadar fabrikalar dolusu polislerle saldırıya geçtiler…

Devlet üretmesin diyenler devlet ‘polis’ olmasın niçin diyemedi, çünkü devletin küçülmesi bahane, milli irade parçalanacaktı, Orta Doğu’da keşke diktatörlükler devrilse, devletin üretmesi aptallıktır diyerek devleti, diktatör suçlamasıyla milli direnci bertaraf işte gözlerinizin önünde yok ediyorlar, ve üstelik cici anayasayı patronlara yaptırıyorlar, sonunda devletin siyasi şekli Amerika’nın arzuladığı siyasi kıvama geldi, devlet dediğin artık: Başbakan Tayyip Erdoğan ve yanında savcılar ve polisler, bu kadar. Uygulamaları ise, satmak, saldırmak, içeri tıkmak, tıpkı Amerika gibi.

Ekonomi mi dediniz, dış borçlar mücevherat müsrifliği dahil çoğalınca benzine zam yapıp yoksul halkın sırtından çıkartırsınız, kim ne diyebiliyor?

Önce gerçek gazetecilerin çoğalması engellendi, Uğur Mumcular, Taner Kışlalılar boşuna mı öldürüldü, sonra her şeye rağmen doğada kalmayı başlayan son türleri bizim Barışlar Nedimler gibi sorgusuz sualsiz içeri tıkılıp imha edildiler.

Ergenekon’dan içeri tıktık suikastler kesildi ülkeye hürriyet geldi diye dangalakça sevinenler, bir saniye olsun Uğur Mumcular’ı Hablemitoğullarını öldüren derin devletin köprü ayaklarının birkaç sarsıntıdan sonra asıl şimdi tek başına derin yerine yerleştiğini… on yedi yaşındaki sınav mağduru öğrenciler dahi çakızladı da siz hala uyanmadınız, ya da ekranlar maaşlar gazeteler gel keyfim gel niçin uyanalım sürsün bu ekran rüyası mı demek istiyorsunuz

Üstelik cumhurbaşkanından başbakanına bütün demeç ve eylemlerinde ‘sosyal ayrımcılık’ gırla gidiyor, etnik mezhep ayrımcılığı gibi sosyal ayrımcılık cumhurbaşkanına başbakanına kişisel olarak bilemem ama resmi olarak mahkemelerde sürüne sürüne hesap vereceği bir büyük anayasal suçtur, sınava giren çocuklar cemaat dershanesinden olmadığı için savsaklanması şikayetlerin dinlenmemesi soruşturulmaması bu topraklarda şimdi gördüğümüz yepyeni bizden olan olmayan hukuk karşısında eşit değildir eylemidir ve halkımızı şaşkına çeviren çok zalimce bir sosyal ayrımcılıktır… Halkı değil cemaati korumak zorunda olan cumhurbaşkanı savcılar polisler müfettişler sağolsunlar sonunda ülkemize yepyeni bir ‘ayrımcılık’ hediye ettiler ve ulusa yurttaşlığa vatandaşlığa oldum olası niçin karşı oldukları ve hukuktan niçin korktuklarını artık sadece bizler değil tüm halkımız şaşırarak öğrendi.

Ve her gün köşelerinde şıkıdım şıkıdım yazan yüzlerce gestapo liberal yazar. Ağız içleri zührevi hastalığa kapılmış gibi tek kelime edemiyorlar. Üstüne yeni siparişler bekliyorlar, nereye saldıralım, seçim öncesi CHP, MHP iyi olur, kim itibarsızlaştırılacak kim içeri tıkılacak senaryolarıyla başlarını kaşıyacak vakitleri yok. Sanatçılar bıçaklanıyor heykeller yıkılıyor yazarlar içeri tıkılıyor siteler yasaklanıyor belediyeler gazeteler basılıyor maşallah Allah için tek satırlarını görmedik…

İZMİR’DEKİ POLİS BASKINIYLA BİN LADİN’İN ÖLDÜRÜLMESİ AYNIDIR

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne seçim öncesi yapılan polis baskınıyla Bin Ladin’in öldürülmesi aynıdır çünkü aynı operasyonel sürecin parçalarıdır…

Milli, direnen, diklenen, hakkını arayan, eleştiren herkes ya kısırlaştırılacak ya ehilleştirilecek ya da yok edilecek. İşte gördünüz cemaate dokunanların başına gelenleri, son piyango MHP’ye çıktı.
Üstelik özel yatak odalarından yapılmış bir gizli kamera çekimi. Uçsuz bucaksız bu topraklarda sosyal bir temizlik’in birkaç parçası sadece birkaç fotoğrafı bunlar.

Arkadaşım aradı, kalk şu kitapların başından göle gidelim Bahri seyretmeye, yerinden fırlayıp çıkarken kapıdan, kapıyı bu sefer üç kez kilitledim…( Hemşehrim bir komşum vardı, çelik kapılar üç ayrı kilit sistemi yetmez bir de beline çift tabanca sokağa çıkardı…)

Çevirirken kilidi telaşla üst üste üç defa, bu dedim, eski tür bir güvenlik, çağın gerisinde kalmış, ordusu, MHP’si, CHP’si hepsi ‘kilitle’ ‘silahla’ değil ‘gizli kamerayla’ çökertildi…

Söyleyin şimdi PKK mı yoksa cemaatin gizli kameraları mı hangisi daha etkili ölüm mangası gibi çalışıyor?

Ve hem PKK hem de cemaat, yoksul ve suça yatkın çocukları saflarına katarak disipline eder, bir dava sahibi yapıverir, farklı marjinal isyancı kanallara akmasını engeller. Ve bu topraklarda en yoksul en sahipsiz dünyadan habersiz çocuklarımız dahi bütün bu coğrafyalara hükmeden katleden pancarımız tütünümüz yazarlarımıza kadar soyumuzu yok eden işbirlikçilerin askerleri haline gelir…

Yani cemaati ve PKK’sı dolayısıyla Amerikası bu toprakların çöpü dahi sayılmamış unutulmuş terkedilmiş dışlanmış çocukları kullanarak bir ülkeyi infilak ettiriyor. Bir zamanlar Nato’ya kahraman subaylık yapmış askerlerimize çok şeyi anlattık ta işte bu ‘amansız yoksulluk gerçeğini’ bir türlü anlatamadık.

Olur ya ABD bir gün, cemaatin savcıları, PKK’nın ve gestapo liberallerinin başaramayacağını anlarsa, işte o zaman Amerika Afganistan Irak ve Libya örneğinde olduğu gibi anında NATO’ya müracaat eder.

Ne diyelim, Nato’nun ya da sinir gazı tabancalı yüzbin Amerikan askerinin yapamadığını daha yumuşakça Cemaat, PKK, gestapo liberaller daha acısız yapıyor diye sevinmeli miyiz?
Ne yapalım, mağdur olmadan gerçeği asla öğrenemeyen bir medya üniversite eğitim ve asker ülkesinin çocuklarıyız…

Ne yapalım Su Kuşları, hırsız zengin olunca kleptoman diyorlar, katiller Amerikalı ya da Amerikan dostu olunca ‘özgürlük savaşçısı’ diyorlar.

Ne yapalım Mogan’ın su kuşları Bahriler, oysa bu denli çaresiz ve yalnız kalmadan da bize ağlamayı öğreten ne güzel türkülerimiz vardı. Ama medya patronları ve askerlerimiz ABD elçiliklerinde günlerini gün ettiler, dinleyenimiz yoktu.

Bin Ladin öldü ama rezil olmadı, Bin Ladin’i sadece öldürdüler Türk Ordusu’na daha altından kalkılmaz haysiyetsiz bir ölüm şekli düşündüler, yine eski dostları bugün Ladin’i öldürenler.
Gördünüz işte Şeytanın bir değil kaç tane .mı olduğunu. Kaç çeşit sivil örgütten kaç çeşit kandırılmış uydurulmuş, kaç çeşit kullanılmış, kaç çeşit geri tepmiş öldürmüş, kaç çeşit saf değiştirmiş ama hepsi Amerikan şeytanın .mları.

Çağlar değişse kullanılmaktan kurtulamamış köle sefil sömürge çocuklarından üretilmiş kaç çeşit kaç bin cins Şeytan .mıdır bu…

İnsan bir deste kürdanı dahi zorlansa üç-beş günde kıramaz, bu şeytan .mları sayesinde Amerika, Yemen’den Mısır’a Türkiye’ye Kaddafi’ye Esad’a üç değil üç saat sürmedi…