Cuma, Haziran 28, 2013

Zorba - Bekir Coşkun

"İlk günler zorba dört bir yana selamlar ve gülümsemeler dağıtır. Zorba, tam tersi gibi gösterir kendini. Yakınlarına ve halka bol bol umutlar verir... Ona boyun eğmeyecek dik kafalı insanlar görürse haklarından gelmek için savaşa başvurur.

(.....)

Bütün bunlardan ötürü bir zorba her zaman savaş kundakçısı olmak yolundadır.

Ama böyle davranmakla yurttaşların gözünden düşmeye başlar.

Zorbanın yükselmesine yardım etmiş hatırı sayılır kimseler arasından sözlerini esirgemeyenler çıkar, en yiğitleri kendi aralarında hatta zorbanın yüzüne karşı durumun kötülüğünü söyler. Başta kalmak isterse zorbanın bütün bu adamları temizlemesi gerekir. Dostları arasında olsun, düşmanları arasında olsun bir tek değerli insan bırakmaz.

Sonunda devleti hepsinden temizler.

Hekimlerin başvurduğu temizlemenin tam tersi: Onlar bedende kötü ne varsa atar, yalnız iyiyi bırakırlar. Zorba ise iyileri atıp kötüleri bırakır. Devleti elinde tutabilmek için başka çaresi yoktur.

Yapabileceği iki şey birbirinden beterdir. Ya yaşamaktan vazgeçecek ya da kendini sevmeyen aşağılık insanlar arasında yaşayacaktır.

Halkını ne kadar kızdırırsa bekçilerini de o ölçüde çoğaltmak ve onlara güvenmek zorunda kalacaktır.

Bu güvenilir bekçiler kim olacak?

Nereden getirecek onları? Getirmesine gerek yok, parayı verdi mi sürüyle gelirler hem de koşa koşa.

Satacak şey kalmayınca ne yapar?

Sofralarını, dostlarını, gözdelerini beslemek için babasına (halk) başvuracaktır.

Halk kızar da 'Bana bakmak sana düşer, ben seni zenginleri ve kibar denen kişileri başımdan atman için getirdim başa, şimdi topla adamlarını çekil devletten' derse...

İşte halk o zaman okşaya okşaya büyüttüğü bu evladın ne büyük bir baş belası olduğunu anlar. Zorba elinden sopası alınıncaya kadar kan kusturacaktır anasına babasına Biraz zorbanın kendisini tanıyalım: Ömürleri boyunca kimsenin dostu olmaz zorba.

Gerçek özgürlük, gerçek sevgi, zorba ruhlu bir adamın hiçbir zaman tadamayacağı mutluluklardır.

Zorba, zorbalık düzenini yürüttükçe bu hali günden güne artar.

En kötü, en haksız adamdır....

Ve zorba, devletteki en cahil ve en mutsuz kişidir..."

Platon... (Devlet kitabı...) 2500 yıl önce...

Salı, Haziran 25, 2013

Bu Artık Çok Bayat Bir Söz - Mehmet Yılmaz

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Erzurum’da "Bu sosyalist geçinenlervarya, çoğu Şimdi Bodrum’dadır. Yatlarındadırlar. O çığırtkanlık yapan varya mesele Gezi Parkı değil hâlâ anlamadın mı diyen varya. Bunlaryeri geldiği zaman, Boğaz’a karşı viskiyi yudumlamasını çok iyi bilirler” derken, mutlu bir tesadüf eseri ben de Bodrum’daydım.

Başbakan’ın kullandığı bu ifadeler hiç yeni değil, bunu biliyorsunuz. Taa Çetin Altan’ın sosyalist olduğu günlerden kalma ki o yıllarda ben çocuktum, muhafazakâr siyasetin kullandığı bir kalıptır. Yaratıcılık notundan sıfır almayı hak eden bir durum yani!

Muhafazakâr siyasetçiler bu “Boğaz’da viski”, “Bodrum’da yat” bulamacının üzerine herzaman bir miktar dini sos dökerler. Arapça bilmeyen halkın anlayamayacağı ve bu nedenle içinde bir kerametvarzannedeceği bir-iki Arapça kelime de paralayarakyenilebilir hale getirmeye çalışırlar.

Göbekte kaşıntı yapar ama muhafazakâr siyasetçilerin pişirip pişirip halkın önüne sıkça sunmalarının nedeni biraz da budur!

Çünkü asıl meseleyi gözden kaçırmak isterler Sorun bu “zevkusefanın” nasıl fınanse edildiğidir. Çalışılarak kazanılmış, vergisi ödenmişse o paranın nasıl harcanacağı, sadece paranın sahibinin keyfine kalmıştır.

Çünkü insanın helal para kazanması ve bunu harcaması ayıp değildir.

Ayıp olan şey kaynağı belirsiz paralarla gemicikler, villacıklar almaktır.

Bu konuya yine döneceğiz, çünkü belli oldu ki vatandaşın dikkati bir kez daha “Maymuna bak” numara sıyla “hepsi hediye” Chanel çantalardan, Louboutin ayakkabılardan, Armanilerden, Cavallilerden uzaklaştırılmaya çalışılacak.

Çarşamba, Haziran 05, 2013

Daha Fazla Özgürlük, Tam Demokrasi

2002 yılındaki seçimlerde kimine göre sürpriz, kimine göre olağan sonuç, kimine göre emperyal güçlerin oyunu, kimilerine göre ise mazlumların ahı olarak iktidara gelen AKP diken üstünde.

Aslında diken üstünde olan AKP değil de, Tayyip Erdoğan desek daha doğru olur.

Bu blogun ilk iki yazısı 2006 yılının Mayıs sonlarında yazılmış. Birincisinin başlığı "Neden Apolitik Gençlik Olmamalı", diğeri ise "Özgür Türkiye". İkisinde de, 12 Eylül ve sonrası yönetimlerinin eliyle apolitize olmuş gençliğe atıfta bulunarak, özgürlüğün gençlik eliyle gelebileceğine vurgu yapmaya çalışmıştım.

Son Gezi Parkı direnişi gösterdi ki, sanki o zaman geldi. Ama nasıl oldu bu iş?

Okuma oranı mı artıyordu?
Televizyonlar da eğitici programlar seyredip, akşamları siyasi tartışma oturumlarına mı takılınıyordu?
Siyasi partiler gençler arasında sıkı bir örgütlenme içerisinde miydiler?

Hayır. Hiç birisi gerçekleşmiyordu. Fakat görünen o ki, insan olmanın refleksi bu kadar baskıya dayanamamıştı. Deniz'i yollara düşüren irade kendiliğinden meydana gelmişti.

Tayyip Erdoğan ve partisinin bu gelişmede payı çok büyük.

Benim bir çırpıda hatırlayabildiklerimi aktarmaya çalışayım;


  • Kamuya ait değerli teşebbüslerin devamlı satılması
  • Suriye sınırındaki mayınlı alanların temizlenmek için İsrail'e devredilmeye çalışılması
  • Petrol Yasası değişikliği ile yer altı kaynaklarını sınırsız olarak petrol devlerine açma girişimi
  • Eğitime sisteminde her yıl yaşanan ve her seferinde bir öncekini bozan sistem değişiklikeri
  • Her ile, ilçeye üniversite açma saçmalığı ile patlak veren 20 yaş üstü, mesleksiz üniversite mezunu gençlik stoku
  • Meslek lisesi sorunsalını sadece İmam Hatip ekseninde değerlendiren politikalar
  • ÖSYM sınavlarında yaşanan kopya ve hatalı soru skandalları
  • Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarındaki intikam alımını çağrıştıran hukuk dışı uygulamalar
  • Yargı üzerinde yapılan düzenlemelerle, yüksek mahkemelerin hükümet güdümüne girmesi
  • HSYK'nın yapısının değişmesiyle beraber hakim ve savcılar üzerinde baskı kurulması
  • Deniz Feneri davasında, sanıkların değil savcıların cezalandırılması, hala sonuçlanmaması
  • Açıkça AKP'li olduğunu belirtmeyen sanatçılara karşı bir sebeple cephe alınması
  • Her olumsuzluğu, üstü açık veya kapalı Atatürk ve CHP'ye mal etme çabaları
  • Sokaklarda, tiyatroda, otobüste, metroda ahlak bekçiliği yapılması
  • İçki satışı ve kullanımına dönük kısıtlayıcı önlemlerin alınması
  • Her boş bulunan yere cami kondurma hevesi
  • Her türlü hak arama eylemini gayri meşru ilan edip, polis marifeti ile güç kullanılması
  • İçki içenleri alkolik, göstericileri çapulcu, ülkeyi kuranları ayyaş, imam hatibe gitmeyenleri tinerci gibi nitelendirilmesi
  • Özgür genç kızların, birilerinin kucağına oturduğu şeklinde Başbakan tarafından açıklama yapılması
  • Millet vekilleri ve ailelerine akla hayale gelmeyecek ayrıcalıkları tahsis edilmesi
  • Örtülü ödeneğin şiştikçe şişmesi
  • Suriye ve tüm diğer komşularla izlenen dış politikanın bizi yalnız bırakması
  • İMF'ye altı üstü 15 milyar USD olan borç sıfırlanırken, diğer kuruluşlara olan borcun 350 milyar USD'na yükselmesi
Ve tabi ki, Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığın yanı sıra, en iyi jokey, en iyi mimar, en iyi aşçı, en iyi doktor, en iyi aile uzmanı, en iyi çevreci, en iyi mühendis, en iyi ekonomist, en iyi tüccar, en iyi yatırımcı, en iyi din alimi, en iyi asker ünvanlarının hepsini kendinde toplaması ve herkese ayar verme çabası.

Şimdi ise Gezi Parkı eylemcilerinin ne istediğini anlamadığı anlaşılıyor. Yapmaya çalıştığı nedir bilemem ama, şiddetten uzak duran bizim gibi insanların isteği çok net;

Daha fazla özgürlük, tam ve sağlam demokrasi istiyoruz. AKP'nin evrilmiş, muhafazakar, her şeye karışan özgürlük anlayışı ve araç olarak kullandıkları ileri demokrasisi bize ters.

Bir sözüm de, CHP'ye... Evet, AKP ders almalıdır ama CHP'de ders almalıdır bu olaylardan. Artık meydanlarda, gençleri, sanatçıları, halkı dinleyeceklerinin, hayatlarına karışılmayacağının, özgürlüklerini sağlamanın en büyük amaçları olacağının, seçim sistemini değiştirip gerçek demokrasiyi içselleştireceklerinin sinyallerini vermelidir.


Salı, Haziran 04, 2013

Halkı Tehdit Edenler, Sandıkta Gömülürler - Fikri Sağlar

Türkiye müthiş bir değişim yaşıyor!.. Taksim Gezi Parkı direnişi, demokrasi, özgürlük ve eşitlik temelinde çağdaş yaşamdan yana olan her kesimin, baskı ve tek adam yönetimine başkaldırışı oldu!..


Özellikle, 12 Eylül sonrası "depolitize edilen" gençler, aşağılanan sanatçılar, horlanan çalışanlar/emekçiler, dışlanan Aleviler, kısaca aç bırakılan çoğunluk "artık yeter" dedi! Hem polise direndiler, hem de yıkılan, dökülen, kırılan, kirlenen Taksim'i birlikte temizlediler! Yani, Taksim'in kendilerinin olduğunu uygarca tüm dünyaya gösterdiler...

Ne yazık ki bu gelişmelerden hükümet ve özellikle Başbakan Erdoğan ders çıkaramıyor!.. Hala kendi havasında!.. "Binmiş bir alamete gidiyor kıyamete! İşin kötüsü ülkeyi de hırsının peşinden felakete sürüklüyor!..

Türkiye'nin her yanında, halkın kendiliğinden ortaya çıkardığı tepkisine, gittikçe yükselen öfkesine adeta meydan okuyor!..

Söz ve hareketleriyle tahrik ediyor!.. Önceki gün, eylem yapanları "Birkaç çapulcu" diye adlandırmıştı. Dün de bu eylemi "aşırı uçların organize ettiğini" söyledi... Oysa her yerde, kentte, kasabada, hatta mahalle ve köylerde insanlar evlerinde, sokakta ya da meydanlarda kendiliğinden oluşan kalabalıklar halinde yaptığı baskı, uyguladığı şiddet ve yaşattığı ekonomik adaletsizliğinden dolayı hükümeti protesto ediyor.

Direniyor!.. Polisine, gazına copuna karşı duruyor... Evinden, penceresinden tencere tava çalıyor... Sokakta bayrak sallıyor...

Başbakan bu durumu bakın nasıl değerlendiriyor!.. "Tencere tava hep aynı hava!" Tıpkı hocası Erbakan'ın tepki gösteren halka 1997'de "glu glu dansı yapıyorlar, mum söndü oynuyorlar" dediği gibi...

Bu aşırı uçlar kim?

İstanbul Taksim'de sanatçı arkadaşlarıyla günlerdir bağıran kızım gerçek mi?

Ya da Ankara'da üniversiteli arkadaşlarıyla baskıya karşı duran, cop yiyen, gaz altında kalan, eli, yüzü, beli yaralanan oğlum Yankı mı?..

Gümüşsuyu'nda oturan Sait Bey mi? Ev kadını Nevin Hanım mı? Öğrenci Arda mı?

Memur Ömer? Şef Tahir mi?

Futbolcu Fernandes, ya da Drogba mı?

Sekreter Ayça mı? Tiyatro sanatçısı Deniz mi? İşçi Ali mi? Esnaf Rıza mı? Mamak'lı Satı kadın mı?.. Çay yolundaki Emekli Hasan Bey mi? Yoksa, işadamı Adem Bey mi?..

Kim bu aşırı uçlar?!..

Uzatmadan söyleyelim!.. Ülkedeki en aşırı uç şu anda Recep Tayyip Erdoğan'dır!.. Halkı duymayan, toplumu tanımayan, 11 yıldır yaptıklarının farkında olmayan Erdoğan!..

Giderek baskıyı arttıran, demokrasiyi kenara iten, yandaşları alabildiğince zengin eden, Medyayı susturan, kuvvetler ayrılığını değil, birliğini isteyen, yargıyı siyasallaştıran, "yaparım olur" diyen, pervasızca doğruları saptıran başka kişi var mı şimdi Türkiye de?.. Onun hangi uçta olduğunu bilmeyen kaldı mı bu ülke de? Büyük çoğunluğu dışlayarak diğer uçta kalan Erdoğan'ın 2 günlük sözlerinden bazı örnekler verelim...

• "AKM inşallah yıkılacak. Oraya da muhteşem binasını da biz yapacağız. Oraya, evet camii de yapacağız."

• "Çok açık net söylüyorum. Biz birkaç çapulcunun o meydana gelip halkımızı yanlış bilgilendirmek suretiyle tahrik etmesine pabuç bırakmayız."

• "Efendim, 'Erdoğan diktatör'. Ben bu milletin efendisi değilim. Diktatörlük benim kanımda yok, cibilliyetimde yok."

• "Eğer diktatör arayanlar varsa Soruyorum. Bunun hukukla bir alakası var mı? Bunun demokrasiyle bir alakası var mı? Kim ödeyecek şimdi onların paralarını. Onlar mı ödeyecekler."

• "Tvvitter denilen bir bela var. Yalanın daniskası burada. Bu sosyal medya denilen şey aslında şu anda bana göre toplumların baş belasıdır."

• "Bu ahlâk kuralları aşılırsa buna karşı anons yapılmasının nesi yanlış. Sonra da bir grup geliyor, ellerinde alkoller malkoller."

• "Şimdi soruyorum, bir anne baba kızının affedersin birinin kucağına oturmasını ister mi?"

En tehlikeli yere geldik!.. Erdoğan dünkü sözleri ile açıkça halkı tehdit ediyordu... "Onlar Taksim'e 20 bin kişi mi çıkardı ben de 500 bin kişiyi Kazlıçeşme'ye çıkarırım."

Başbakan Erdoğan'ın en vahim sözleri şu; "Şu anda evlerinde bizim zorla tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde 50'si var. Biz onlara diyoruz ki 'aman sabırlı olun'" Halkını tehdit eden bir Başbakan'ın durumu gerçekten vahimdir...

Hedefi diktatörlük olanların sonunun da Kaddafi'ye benzeyebileceğini akıllarından çıkarmamaları gerekir....