Cumartesi, Şubat 19, 2011

Satılmış Kalemler

Ahmet Altan yine şahane (?) yazı yazmış bugün (19 Şubat 2011). Ben hayatımda bu adamlar kadar insanı aptal yerine koyanları görmedim. Neden bu kadar pervasızlar biliyor musunuz? Çünkü, sözde okumuşları da dahil olmak üzere ve ne yazık ki Aziz Nesin' in tahmininden de fazla sayıda vatandaşımız en hafif tabiriyle hafızasız.


Altan diyor ki;


"Kemal Kılıçdaroğlu' nu tam da Erdoğan seçim öncesi sıkıştığında yeniden kahramanlaştırdı. Bu başarısından dolayı ne kadar kutlasak azdır…"


Gören de Ahmet Altan ve diğer yalakaları demokrat, objekitf yorum yapıyor sanacak… Sanki Tayyip' i eleştiriyormuş gibi yapıp, yine CHP' ye çakacak ya ne yapsın en iyi yaptığı işi yapıyor.


Devam edelim;


"Kemal Kılıçdaroğlu kalktı “Nerede Ergenekon, gösterin ben de üye olacağım” dedi. Ergenekon’a üye olmak isteyen bir ana muhaLefet partisi lideri. Başbakan Erdoğan da ona dün unutulmaz bir cevap verdi. “‘Nerede gösterin bana gideyim üye olayım’ diyor; git Danıştay’ın Ikinci dairesine, orada gör. Yeri orada! Diyarbakır’ın karanlık sokaklarına git, bir gece vakti, ensesine kurşun sıkıtanların Izinde aradığını bulursun! Çorum’a git, Sivas’a git, Kahramanmaraş’a git, Gazi MahaLlesi’ne git, kanlı ıMayıs’ın yaşandığı Taksim Meydanı’na git, oralarda, aradığının izlerini bulursun. Orada zaten onların Üye kayıt büroları var. Hemen orada seni kaydederler. Ne diyeyim ben buna! Hiçbirini yapamıyorsan Dersim’e git!” Var mı Erdoğan’ın bu sözlerine verecek bir cevabı olan? "


Benim var…


Ey Ahmet Altan, senin zekan Kılıçdaroğlu' nun, Ergenekon davasının nasıl içinin boşaltıldığını, cadı avına sebep olan bir efsaneye çevrildiğini dalga geçerek ifade etmek için kurduğu cümleyi anlamaya yetmez.. Kadlı ki, yetse bile anlamamazlıktan geleceğini biliyorum.


Yıllardır her cinayetin, her derin devlet ilişkisinin incelenmesini isteyen, bundan yana taraf olan, bu nedenle bedel ödeyen, öldürülen, hapse tıkılan kişilerin sözlerini değil de, öldürülen, hapse tıkılan, takip ve taciz edilen kişileri "komünist", "dinsiz", "hain" diye yaftalayanları ve bu nedenle ölümleri, adaletsizlikleri meşru gören zihniyeti savunuyorsan tam anlamıyla satılmışın önde gidenisin demektir.


Zamanında Deniz Gezmiş' in asılması için, günümüzde Irak'ta savaşa taraf olmak için kıçını yırtanları demokrasi havarisi diye pazarlamaka ancak sizin gibi dönek yalakalara göre bir iştir.


Geçen gün bir televizyon kanalında Taraf' ın bir diğer militanı Melih Altınok denen gerizekalı, benim zekamla, hafızamla dalga geçiyor aklınca. Bizleri darbeci, yılların dincilerini ve faşistlerini, Mehmet Metiner, Mümtazer Türköne gibileri demokrat ilan etti.


Bu genç zibidiye arşivlere bakmasını öneririm… Mesela, beğenmedikleri Cumhuriyet' e… 12 Eylül dönemindeki manşetlerine, Susurluk sürecindeki takipçiliğine, Maraş ve Çorum olayları zamanına, F Tipi cezaevlerindeki tecrit olaylarına bakışına…


Bir de mesela aynı zamanlardaki Zaman gazetesine veya Zaman gibi dincilerin elindeki gazetelerin manşetlerine bakalım beraber. Mesela, Tayyip ve onun fikir babalarının o zamanki olaylar hakkındaki görüşlerine…Ya da, Sivas' ta kimlerin avukatlık yaptıklarına, ya da Susurluk sürecinde Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık eylemi yapan bizlere söylediklerine...


Ve hatta, çok geriye gitmeyin. Bu adamların tabanındakilerinin daha dün gazetelerin internet sitelerinde Aleviler hakkındaki yorumlarına bakmak bile yeter…


Ama bakamaz… Bakmak istemez, baksa ve görse bile yine yalan yazmaya devam eder.

Çünkü böyle adamlar ancak ve ancak bir ülkenin içine etmek için görevlendirildiklerinde bu kadar militan yazılar kaleme alabilirler. O yüzden devamlı ama devamlı, Atatürk' e, CHP' ye, onun kurduğu Cumhuriyete balta sallarlar ağızlarında köpüklerle.


Ama bu ülke bunları daha önce de gördü. Bağımsızlık savaşı aleyhine yazılar yazan Ali Kemalleri, Refik Halit Karay' ları da unutmadık…


Bugün bir başka yazar şöyle diyor;


"Korku dağları sarabilir ama, sonunda dağlar korkuyu yener"

Çarşamba, Şubat 16, 2011

Büyüklere Masallar - Yılmaz Özdil

Karınca yıllarca dirsek çürütmüş, okumuş, çalışmış, namerde muhtaç olmamak için didinmiş, zor günlere hazırlık yapmaya gayret etmiş…

Ağustosböceği ise, yan gelip yatmış, elde avuçta ne varsa satmış, orman tarihindegörülmemiş borca girmiş, vur patlasın çal oynasın, harcamış.

E okumak, çalışmak zor tabii…Başta ayı, ne kadar gergedan, suaygırı, bufalo varsa, ağustosböceğini örnek almış, hepberaber har vurup harman savurmuşlar, dolçe vita… Ve, kış gelmiş.

Sahte cennete kar yağmaya başlayınca, “Ulan tufaya mı geldik” diye mırın kırın başlamışağaç kovuklarında… Ağustosböceği bakmış ki, karınca kıymete biniyor, basın toplantısı düzenlemiş, “Etrafta o kadar fakir fukara varken, bu şerefsiz karıncaların karnı tok, sırtıpek, kamuoyunun vicdanına sunuyorum, garip gurebayı sömüren bi avuç elit bunlar”demiş.

Yandaş çakallar, kıçı açıkta gezen şempanzelerin fotoğrafını basarak, “Sizin giyecekdonunuz yok, onlar sıcacık yuvalarında oturuyor, bu nasıl düzen?” makaleleridöşenmişler... Papağanlar, orman televizyonuna çıkıp, ağustosböceği ne dediyse, tekraretmişler… Tilki ise, derhal yardımlaşma derneği kurup, makarna-bulgur kırıntısı dağıtmakiçin bağış toplamaya başlamış… Koyunlar hislenip ağlamış, kazlarla tavuklarla beraber omuzlara almışlar tilkiyi.

Şak…Karıncanın yuvası basılmış!

Yeraltında 6 metreye inen dehlizlerin krokileri yayınlanarak “İşte derin yapılanma”manşetleri atılmış.

Kazı çalışmalarında “Ne oldum deme, ne olacağım de, sular yükselince balıklar karıncalarıyer, sular çekilince karıncalar balıkları” şeklindeki örgütsel doküman ele geçirilmiş…

Akbabalar derhal olay yerine üşüşüp “İşte kanıtı, resmen istilaya hazırlanıyorlar” demiş.
Karınca tutuklanmış.

Ağustosböceği, “şark bülbülü” rumuzuyla “gizli tanık” olmuş… Karıncanın aslana suikast planı tertiplediğini, kuş ve domuz gribinin onun başının altından çıktığını, keneleriörgütlediğini, ayrıca, yuvasında yapılan aramada tavşanla zürafanın porno kasedinin ele geçirildiğini iddia etmiş… Telekulak olarak görevlendirilen baykuş, doğrulamış… Fil bile inanmış.

Karıncanın yakınları, Avrupa Hayvan Hakları Mahkemesi adına bilirkişi olarak duruşmaları izlemeye gelen La Fontaine’e “Senin gibi bilirkişinin taaa” diye tepki göstermişler… Ancak,La Fontaine “Saçmalamayın kardeşim, ben böyle bi rapor yazmadım, yazmadığım şeyleriyazmışım gibi eklemişler” deyince, La Fontaine’in raporuna “sehven” montaj yapıldığıortaya çıkmış.

O sırada söz isteyen karga, ağzındaki peyniri düşürmüş gibi göstermek suretiyle, küçükdüşürüldüğünü öne sürerek şikâyetçi olmuş. Tilki alkışlamış…

La Fontaine gözaltına alınmış.

Ağustosböceği Nuh’un gemisiyle dünya turuna çıkarken, sarı öküz karşılamış cezaevi kapısında karıncayı…

“Anlattık o kadar, angus gibi dinlediniz, vermeyecektiniz beni” demiş.

Cumartesi, Şubat 12, 2011

Başbakana İşkence - Can Dündar

Önceki gün bu köşede “Erdoğan işkence mi gördü” diye sormuştum. Başbakan’ın bir grup gazeteciye anlattığı cezaevi gecesinin Mehmet Metiner’in kitabı da (“Yemyeşil Şeriat, Bembeyaz Demokrasi”, Karakutu, 2008) dâhil birkaç kaynakta farklı anlatıldığına dikkat çekmiştim.
Metiner, Başbakan’la konuşup cevap yazmış. (10 Şubat 2011, Star.)
1) Ben “Yıl 1979 mu, 80 mi?” diye sormuştum.
Metiner’in cevabı şu: “Yıl 1979 veya 80...”
2) “Metris mi, Davutpaşa mı?” diye sormuştum.
Metiner’in cevabı şu:
“Ben ‘Davutpaşa’ diye yazmışım. Başbakan ‘Metris’ diyor. Onun ifadesi daha doğru... Aklımda Davutpaşa diye kaldığı için öyle yazıvermişim. Yeni baskıda düzeltirim artık...”
Başbakan’la hapse girişinizi yazıyorsunuz, ama ne yılını, ne yerini hatırlıyorsunuz; sonra da “Yanlış yazıvermişim” diye geçiştiriyorsunuz. Senaryo burada çöküyor aslında, ama biz devam edelim:
“Onu da yanlış yazıvermişim”
3) Metiner’in kitabından şu satırları aktarmıştım:
“Komutanın yanında Erdoğan gayet neşeli görünüyordu. Yanlış hatırlamıyorsam, ufak tefek şakalaşmalar da yapılıyordu. Meydanda da bazı gençlerimiz güreşe tutuşturulmuşlardı.”
Belli ki bu hatırlatma hoşa gitmemiş; Metiner düzeltmeye çalışıyor:
“Güreşi izlerlerken Komutan’ın Erdoğan’la gülüşüp şakalaştığını yazıvermişim. (Bir ‘yazıvermişim’ durumu daha!!!) Başbakan’la konuştum. Olayın şakalaşma kısmını hatırlamadığını söyledi. Israrcı olmam için bir sebep yok.”
Meğerse...
Metiner diyor ki:
“Meğer bizi Metris’ten bıraktıktan sonra Erdoğan’ı beş arkadaşımızla beraber Fatih Emniyet Amirliği’ne götürmüşler. Orada dizlerine kadar gelen suyun ve sadece üç kişinin oturabileceği bir bankın olduğu soğuk bir hücrede tutmuşlar. Ertesi sabah, odanın camını kırdıkları için, yan tarafta eroin bağımlılarının kaldığı sıcacık odaya taşımışlar. Sonrasında da Alemdağ’a sevk etmişler. Savcı da Erdoğan ve arkadaşlarını serbest bırakmış.”
Oysa Metris...
Yazıdan sonra arayan Başbakan’ın yeni basın danışmanı Lütfullah Göktaş da (bu vesileyle kendisine “Hayırlı olsun” diyelim) bana böyle anlattı.
İyi de, bir sorun var:
Metris’te kaldıklarını söyledikleri tarih, “1979 veya 80...”
Oysa Metris, 17 Nisan 1981 tarihinde açılmış. Konuştuğum avukatlar gibi, cezaevinin resmi internet sitesi de öyle diyor. (http://www.metristcik.adalet.gov.tr/kkurum.html)
Bu durumda, Erdoğan ve arkadaşları, henüz açılmamış bir cezaevinde yatmış oluyorlar.
Neyse...
Her şeye rağmen “İşkence yoktur” diyen bir başbakandansa, “İşkenceye tanığım” diyen bir başbakan evladır. İşkence görmemiş olsa bile bunu söylemesi yeterli. Bütün bu laf çevirmelere ne gerek var?

Gözü Yaşlı Başbakan - Hasan Pulur

Hani, Yeniçeri ağası, Yahudi bezirgânı yakalamış: “Hazreti İsa’yı siz çarmıha gerdiniz!”
“Aman ağam iki bin yıl önce olandan benim günahım ne?”
Yeniçeri ağasının cevabı:
“Olsun, ben yeni duydum!”
* * *
Sayın Başbakan’ın geçen hafta “Cumartesi Anneleri”yle yaptığı toplantı ve daha önce “12 Eylül”de idam edilenler için gözleri yaşararak söyledikleri, bize bu fıkrayı anımsattı...
Sanki Başbakan idamları yeni duymuş, yıllardan beri Galatasaray’a toplanan kayıp annelerin de niçin bir araya geldiklerini yeni öğrenmişti.
* * *
CHP Milletvekili Ali Rıza Öztürk de, çarşamba günü Meclis kürsüsünde konuşurken bunları söyledi, Başbakan’ın 20 Temmuz 2010’da “Cumartesi Anneleri” için “Ne iş yaptıklarını bilmiyorum, birileri tarafından kullanılıyorlar” dediğini hatırlattı ve devam etti:
Sayın Başbakan “Cumartesi Anneleri”yle yaptığı görüşmeden sonra: “Biz, demokrasi için, hukukun üstünlüğü için, 12 Eylül müdahalesiyle yüzleşmek için, 12 Eylül’e ‘evet’ derken birileri buna ‘hayır’ dedi ve ‘hayır’ demeye devam ediyor, diyor. Oysa Sayın Başbakan unutuyor, bu Meclis’te faili meçhul siyasi cinayetlerin araştırılması ve günışığına çıkarılması için Mersin Milletvekili olarak benim Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşlarımla birlikte verdiğimiz araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önerge, 6 Nisan 2010 tarihinde Genel Kurula geldi; faili meçhullerin araştırılmasına karşı çıktı AKP milletvekilleri.
22 Haziran 2010 tarihinde geldi, yine AKP milletvekilleri, faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin araştırılmasına yine karşı çıktılar.
3 Kasım 2010 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’na faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin araştırılması önergesini yeniden getirdik, yine AKP oylarıyla reddedildi. 27 Kasım günü, BDP grubu, faili meçhullerin araştırılması önergesini getirdi. Cumhuriyet Halk Partisi grubu olarak, önergenin kimden geldiğine bakmaksızın, talebin niteliğine bakarak bu önergeye Cumhuriyet Halk Partisi’nin destek vereceğini söyledik, ama AKP oylarıyla bu önerge de reddedildi.”
* * *
Mersin CHP Milletvekili adeta “hodri meydan” dedi:
“Öyle anlaşılıyor ki Sayın Başbakan’ın, Adalet Komisyonu’nda bekleyen kanun tekliflerinden haberi yok.
Gün o gündür, Sayın Başbakan faili meçhul cinayetlere karşı istismarcılıktan vazgeçmelidir. 12 Eylül 1980 darbesini istismar etmekten vazgeçmelidir. Faili meçhul cinayetlerle yüzleşmek istiyorsa, kayıplarda, işkencelerde ölenlerin failleriyle hesaplaşmak, yüzleşmek istiyorsa, 12 Eylül 1980 darbesiyle hesaplaşmak istiyor ise bu önergemize AKP milletvekilleri kabul oyu verirler; faili meçhullerle hesaplaşmanın yolu açılır. 12 Eylül 1980 darbesiyle ilgili kanun teklifimi AKP grubu destekler, 12 Eylül 1980’le hesaplaşma konusunda AKP grubunun samimi olduğunu biz de öğrenmiş oluruz.”
* * *
Cevap vermek, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, eski sosyal demokrat, yeni AKP’li Zafer Üskül’e düştü.
Zafer Üskül uzun uzadıya konuştu, oysa konuyu tek cümleyle de özetleyebilirdi:
“Alt komisyon kurduk, inceliyoruz!”
Diyeceksiniz ki lafı uzatma, ne olmuş onu söyle!
Elbette söyleyeceğiz...
Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları tarafından verilen önerge, Meclis’te kabul edilmedi.
Önergede “Gözaltında ve hapishanelerde ki kayıplar, ölümler ve faili meçhul cinayetlerin araştırılması” isteniyordu.
AKP milletvekillerinin reddettiği önerge buydu.
Ve Sayın Başbakan da iki gün önce, “Cumartesi Anneleri”ni gözleri yaşlı dinliyordu.

Yetmez Ama Evet - Yılmaz Özdil

Bugün 12’si.
Beş ay oldu.

*
Demokrasinin beş’iği olacağız demişlerdi…
Bakalım hele, şu beş’ikteki nurtopuna!
*
“Sen evet de, Kenan Evren’e hesap soracağız” dediler. Tık yok. Üstelik, Evren’in maaşına zam yaptılar. Senin maaşına 20 lira zam yaptılar, Evren’e 900 lira, 12 bin küsur lira oldumaaşı… Nasıl hesap, iyi di mi? Aha dün, Kenan Evren’in avukatı AKP Milletvekili çıktı.
*
“Sen evet de, kadınları koruyacağız” dediler. Ağzını burnunu kıran, baltayla tehdit eden kocasına karşı yalvara yalvara koruma isteyen kadının talebi reddedildi, delik deşikederek öldürdü kocası, göğsünden girip sırtından çıkan 26 santimlik bıçağın, öldürücü olmadığına karar verildi. 16 yaşındaki kızı 37 yerinden bıçaklayıp, kafasını testereylekestikten sonra buzdolabına koyan manyağa müebbet verilmişti, serbest bırakıldı.Kadıncağız, eski kocam ölümle tehdit ediyor koruyun beni lütfen diye dilekçe verdi,seyrettiler, 14 kurşun sıktı adam.
*
“Sen evet de, çocukları daha fazla koruyacağız” dediler. Polis, suratına gaz sıkıp, yerlerdetekmeleye tekmeleye bebeğini düşürttü hamile kızın.
*
“Sen evet de, özgürlükler genişleyecek” dediler. 188 kişiyi domuz bağıyla öldürüp, oturma odasına gömen arkadaşları sokağa bıraktılar. Apo bile “Böyle hukuk olmaz” dedi, düşün gari.
*
“Sen evet de, yurtdışına çıkış kolaylaşacak” dediler. Bu imkândan faydalanan vatandaş henüz görülmedi ama, Hizbullahçılar kolayca yurtdışına çıktı.
*
“Sen evet de, işçi hakları artacak” dediler. Keçi haklarını arttırdılar. İşçinin sokakta bileyürümesi yasak, keçinin ise ormanda kafasına göre takılıp, ağaçları kemirmesi serbest.Ormanlar satılıyor ayrıca.
*
“Sen evet de, memur maaşı artacak”
dediler. Önce, elektrik, doğalgaz, sigara ve kira’nın etkileme oranını düşürüp, deve etinive veteriner vizitesini enflasyon sepetine koyarak, enflasyonu sıfırın altına düşürdüler.Sonra, enflasyon oranında zam yaptılar memura… Böylece, işçiyle keçi aynı torbayagirerken, memur maaşı da “Yok deve artık!” olmuş oldu.
*
“Sen evet de, askere bile yargıda hakkını arama imkânı getireceğiz” dediler. Görevden alınan generaller yargıda hakkını arayınca, darbeci ilan ettiler.
*
“Sen evet de, özel hayata koruma getireceğiz” dediler. 18 yaşında oy verebilen, ehliyetalabilen, evlenebilen insana, 24 yaşından önce içki içemezsin dediler. Ailesiyle restorandayemek yiyen bebeleri “alkol”den gözaltına alıp, annelerine konsomatris muamelesiyaptılar.
*
“Sen evet de, HSYK’yı tıpkı Fransa gibi yapacağız” dediler. Bırak HSYK’sını, Fransa AdaletBakanlığı Müsteşarı’nın bile makam aracı yokken, bizim HSYK’ya koydukları üyelere, sıfırkilometre makam aracı, hepsine şoför, 17 katlı bina, hepsine sekreter verip, 2’şer bin lira zam yaptılar. Kankaları olan Haşim Kılıç’a kırmızı plaka, sıfır kilometre Mercedes, yüklücezam verileceği kesinleşti. Sanırsın büyükelçi… Pasaportları diplomat seviyesine çıkarılıyor.
*
“Yüce” mahkeme demişlerdi, inanmamıştık… Adliye’ye mübaşir almak için başvuranişsizlerin diplomasını boşverip, mezurayla boyunu ölçtüler, 1.75’ten kısa olanı elediler.
*
“Sen evet de, sanatın, kültürün değeri artacak” dediler. Heykel, ucube oldu. Allianoi gömüldü. “Evet dememek için kör olmak lazım” diyen Metin Şentürk, yandaş tivi’de programa başladı.
*
“Sen evet de, fişleme sona erecek” dediler. Önce basketbol, sonra futbol, Başbakan’ııslıklayanların alayını fişlediler. Uluslararası ödülleri olan Türkiye’nin gururu trompetçiOnurcan Çağatay’ı TRT’deki konser öncesinde “İhbar var” diye gözaltına aldılar. Meğer,Erzurum kış oyunlarında Başbakan’ı ıslıkladığı ve orada fişlendiği ortaya çıktı.
*
“Sen evet de, sağlık hizmetleri artacak” dediler. Kahvede güzel güzel oturan köylüleridurup dururken katarakt ameliyatı yapıp, gözlerini oydular. Bi adamın yanlış bacağını kestiler. Dünyanın her yerinde fellik fellik aranan Doktor Frankeştayn’ı serbest bıraktılar. Bi rahmetlinin kefenine, bir kadın bacağı, bir de bebek cesedi ilave ettiler. Okuyunca bunları başın mı ağrıdı? “Hap gibi anayasa” demişti Başbakanımız… Yut, geçer.
*
“Yetmez ama evet” demiştin.
Evet… Az bile hakikaten.
*
“Sen evet de, ekonomik refah artacak” dediler. Şimdi bak güzel kardeşim… “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” maddesini, ay başında kira olarak ev sahibine ver… “Sosyal birhukuk devletidir” maddesiyle elektriği, suyu, doğalgazı öde… Telefon faturası geldiğinde,çekinme, “Herkes haberleşme özgürlüğüne sahiptir” maddesini göster… “Herkes sağlıklıçevrede yaşama hakkına sahiptir”in imkânlarından faydalanan, villa sitesine taşın…“Kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz” maddesini götür, çocuğu en yakın özel okula yazdır… Dünyanın en pahalı benzinini satan istasyondaki pompacıya da “Herkesseyahat hürriyetine sahiptir” maddesini uzat… Hadi bakalım, durmak yok, yola devam, anca gidersin.

Hüsnü - Bekir Coşkun

Ne istediler bu adamdan?” dedim…

“Yargıyı kendine bağladı” dediler…

“Çüş!..”

“Karşı görüşte olanları, her zaman ‘darbe yapacaklar’ diye toplayıp toplayıp hapishanelere doldurttu…”

“Ohaa…”

“Sorgusuz sualsiz içerde yatanlar var… Tutuklama süreleri yılları alabiliyor, üç sene, beş sene, on sene…”

“Yuh…”

“Kendi yandaşları zenginleşti… Onlar lüks ciplerle gezerken halk fakirleşti… Çocukları kimi yandaşları ile ticaret yaparak köşeyi dönerken bir milyona yakın üniversite mezunu aylak aylak dolanıyor…”

“Daha neler...”

“Milyonlarca insan açlık sınırında… Kendileri gemicik bile aldılar… Aile fertlerinin her birisinin havuzlu villaları var… Ne kadar paraları, altınları olduğunu ise kimse bilmiyor… Birçok şirketin gizli ortağı çocukları-karısı…”

“Yok artık…”

“Altlarında devletin uçağı, helikopteri…”

“Höst…”

“Bütün kurumlara adamlarını yerleştirdi… Kim onu eleştirmeye kalksa başına bir şey geldi… Hangi gazete ya da televizyon canını sıkan yayın yapsa ya kapatıldı ya da cezalandırıldı…”

“Pes…”

“Demokrasi lafını durmadan tekrarlıyor ama demokrasi diye bir şey asla yok… Tek adam var sadece… Parlamentoyu kendisi seçiyor… Bu yüzden parlamento halkın değil, onun emirlerini yerine getiren yağcılardan oluşuyor…”

“Vay…”

“Amerika ne derse o… ABD’nin bilgisi ve onayı olmadan ne adım atması, ne de ağzını açması olası… Zaten bir ayağı Amerika’da…”

“Cık cık cık…”

“İsrail’e posta koyuyormuş gibi yapıyor ama ABD üzerinden gizli gizli İsrail’e en büyük desteği sağlayan kişi…”

“Hoşt!..”

“Seçimlerde hep rüşvet dağıtıldı… İnsanlar onu görünce zıplayıp alkışlıyorlardı başta… En son 2005 seçimlerinde yüzde 87 gibi bir oy aldı… ‘Millet ne derse o’ demeye başladı… Şimdi millet ondan zor kurtuldu...”

“Pes…”

Giderken sordum:

“Sizinkinin adı neydi?..”

“Hüsnü…”

Pazar, Şubat 06, 2011

Halka Asıl Hakareti AKP zihniyeti yapıyor -Yılmaz Özdil

Başbakanımız hep ne der?

“Bunlar koyun güdemez.”
“Bunlar kaz güdemez.”
“Bırak davarı, koyun güdemez.”
*
Alışığız… Davar, kaz, koyun.
*
En son çıktı, ne dedi?
“Bunlar keçi güdemez.”
*
“Hayırdır inşallah, güzel güzel koyunduk, niye keçi olduk durup dururken” dememize kalmadı ki, anlaşıldı… Meğer, keçiyle aynı torbaya koymuşlar bizi.
*
Torba Yasa’ya…
*
İşçi hakları.
Keçi hakları.
Aynı torbada.
*
Oraya buraya saçılmayalım, yanlış patikalara sapmayalım diye, nizam intizam getiriyor torba… Bir maddesiyle keçilere ormanda yürüme özgürlüğü veriyor, öbür maddesiyleişçilerin sokakta yürüme özgürlüğünü alıyor mesela... Ki, sürüden ayrılmayalım.
*
O nedenle, bizler sıcacık oturma odamızda pijamayla dizi seyrederken, bizim haklarımızısavundukları için, Ankara’nın ayazında gözüne gaz sıkılan, coplanan, tazyikli supüskürtülerek yerlerde sürüklenen sendikacılar ne olmuş oluyor böylece… Günah keçisi.
*
Hayır, bi şey değil, hastalanıp keçi gribi olacaklar başımıza.
*
Aslına bakarsanız, nereye çekersen oraya gitmek lazım, kafamıza geçirilen torbaya keçigibi inat etmemek lazım… Çünkü, Adalet Bakanlığı’nın gardiyan eğitim merkezi nerede?Keçiören’de! Uyarmadın demeyin, kimvurduya giderseniz, Adli Tıp Kurumu da Keçiören’de.
*
Laf olsun torba dolsun değil haliyle, sadece keçilere özgürlük yok o torbada… Keriz miyim niye vergi vereyim diyerek devlete borç takan uyanık patronlara, salak mıyım niyeelektrik-su parasını ödeyeyim diyen sahtekâr vatandaşa, disiplin suçuyla okuldan atılana af getiriyor. Dağlar kadar zararı olan KİT’lerin müdürlerine yüzde 200 zam; Ferrari’ylegezen artiste, 5 milyon Euro’ya transfer olan futbolcuya sosyal güvence getiriyor. Aynızamanda, memura bu maaşla ev bile kiralanmıyor ama, memuru düğün sandalyesi gibikiralamak mümkün hale geliyor. Gençleri koruyoruz ayaklarıyla içki satışı ufak ufakyasaklanırken, derelerin üstüne, sit alanlarının üstüne santral mantral kurulmasına yasalizin çıkıyor.
*
E ilave et keçileri…
Öğretmen sığmadı tabii.
*
Elin ağzı torba değil, büzemiyorsun… Vay efendim neymiş, “Keçileri bile torbayakoymuşlar ama, kadro bekleyen 70 bin öğretmeni sokuşturamamışlar mı” filan, mesaj yağdırıyorlar.
*
Kardeşim!
“Milli” eğitimde çalışıyorum diye havaya giriyorsun ama, milli misin?
*
Küçümsediğin keçi, milli.
*
Devletimiz tarafından “milli” olarak tescil edilip, Resmi Gazete’de yayımlanan, Anadolumandası, sarı öküz, Sivas kangalı, Denizli horozu, Sinop tavuğu, Van kedisi, Bursaipekböceği, Karaman’ın koyunu gibi “milli” o… Ankara keçisi!
*
Sen kelaynak gibisin.
Tescil edilmedin henüz.
*
Hem zaten, bana niye mesaj atıyorsun, torba mı benim mesaj kutum… Madem keçiyikıskanıyorsun, Milli Eğitim Bakanı’na mesaj at, sana Abdurrahman Çelebi yasası çıkarsın.
*
Üstelik, keçi deyip geçme, daha geçenlerde İçişleri Bakanlığımız açıkladı, son nüfussayımındaki doğum günü tespitlerine göre, Türkiye’de en kalabalık burç hangisiymiş?
*
Oğlak…
*
Şaka bir yana, ölü poposuna pamuk tıkar gibi, tuttuklarını tıktıkları için, dünya rekoru bu torba… Bırak içeriğini, sadece başlığı bile 612 kelimeden oluşuyor.
*
İki sayfa tutan 612 kelimeyi yazarım yazmasına ama, hazır nizam intizam sağlanmışken, tatil günü keçileri kaçırmanın âlemi yok herhalde...

Cuma, Şubat 04, 2011

Be Mübarek - Yılmaz Özdil

Ah be Hüsnü…Bunlar daha 3’erli 5’erli gruplar halindeyken, neden gözlerine gaz sıktırtmadın be mübarek.
*
Neden yerlerde tekmeletmedin, hatta neden “Faşist, darbeci, şerefsiz, alçak, ırkçı, eşkıya, bi avuç elit, provokatör bunlar” diyerek, daha pijamayla otururken evlerini bastırtmadın.
*
Bak, hukukçu muhalifin El Baradey hâlâ sokakta geziyor. Neden yol yakınken içeri tıkmadın, neden bilgisayarında porno film, döşemesinin altında “Piramitlere F-16 çarptıralım, Ramses’e suikast yaptıralım” planı buldurtmadın… Yılanın başını küçükken niye ezmedin be mübarek.
*
Madem milli servet telefon şirketlerini el âleme satmadın; o halde kullansaydın ya, niye el âlemin telefonlarını dinletmedin... Niye avizelerin yanına ahize koydurtmadın be mübarek.
*
Hava 55 derece.Kömür yaramaz, anlarım.Açız diye bağırana avanta hurma dağıtsana be mübarek.
*
İsrail’le bizzat savaştın, bu sayede mareşal oldun, gene de Araplara yaranamadın, İstanbul’da bile kuklanı yakıyorlar… Halbuki, topraklarının yüzde 95’i boş, kapının önünde posta koyuyormuş gibi yapıp, kapının arkasında İsrail’e satsana be mübarek.
*
Toprak dedim, aklıma geldi. Mısır Çarşısı bizim ülkede, “Dimyat” şehri senin ülkede… Bizim ülkenin yüzde 85’i ekilebilir arazi olmasına rağmen, bizim Mısır Çarşısı’nda, bizim Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından, senin Dimyat’tan ithal edilen pirinçler satılıyor… Senin ülkende kaktüs bile zor yetişirken, hâlâ çiftçilikle uğraşıyorsun, köylünü desteklemeye çalışıyorsun… E köylüne de yaranamıyorsun haliyle, biz Dimyat’a ithalata giderken, sen evdeki bulgurdan oluyorsun… Biraz global olsana be mübarek.
*
Artist Ömer Şerif çıktı, endişeliyim dedi. Der tabii… Neden vakit varken sarayında ağırlayıp, endişesini gidermedin sanatçılarının… Neden bizim klarnetçi adaşın Hüsnü’yü çağırıp, bi Roman açılımı patlatmıyorsun mesela, en azından Kıptileri kafalarsın be mübarek.
*
Ramazanımız mübarek.Bayramımız mübarek.Daha ne bekliyorsun…Dini alet etsene be mübarek.
*
Ah be Hüsnü…Kafayı çalıştıran alt tarafı 8 senede padişah oluyor, sen bu kafayla 30 senedir anca cumhurbaşkanı kaldığının farkında değil misin be mübarek

Perşembe, Şubat 03, 2011

İleri Demokrasi - Mehmet Yılmaz

ANKARA Valiliği, KESK, DISK, TMMOB ve TTB tarafından, “torba
yasayı” protesto etmek için düzenlenecek gösteri yürüyüşünü emniyet tarafından
engelleneceğini açıkladı.

Ankara Valiliği, TBMM’ye bir kilometre mesafede yapılacak
gösterilerin yasadışı olduğunu belirtiyor.

“ileri demokrasi” dediğin de tamamen budur zaten!

Gösteri yürüyüşü yapmak, bir yasanın çıkmasını protesto etmek, bu yolla kamuoyunun dikkatini yasanın yanlışlıklarına çekmek bir demokraside normal bir durumdur elbette.

Ama bizimki demokrasi değil biliyorsunuz, “ileri demokrasi”!

Burada “protesto gösterisi yapmak”, eğer muhalefeti protesto etmek istiyorsanız
serbesttir, iktidarın bir işlemini ya da eylemini protesto edecekseniz polis
copunu kafanıza yemeyi göze almanız gerekir!

Burada ‘demokratik hak dediğimiz şey, sadece iktidar partisinin kendisi için istediği
özgürlükler ile sınırlıdır, kendiniz için bir özgürlük talebiniz olamaz!

Hükümeti eleştirmek yasak, övmek serbesttir!

Başbakan her şeyin en iyisini bilir, o ne derse a olur! Heykeller yıkılır,
çocukların soy isimleri değiştirilir.

"İleri demokrasi” ülkesi Mısır değildir, canı isteyen sokağa çıkıp yönetimi protesto edemez!

Bu “ileri demokrasinin” kıymetini bilmenizi öneririm. Bunun değerini bilirseniz
içinize bir ferahlık çöker, hiçbir ey düşünmek zorunda kalmazsınız. çünkü
binleri sizin için bu işi de gayet iyi yapabilirler

Hele bir de “başkanlık sistemi” gelsin, o zaman daha ileri bir aşamaya
geçeceğiz, daha rahat edeceğiz!