Pazartesi, Kasım 16, 2009

Oğlumuz

Cumartesi, Kasım 14, 2009

Darbeci miyiz, değil miyiz? Biz neyiz?

İnsanlık hali, bazı arkadaşların hafızası zayıf olabilir diye bir iki detayı hatırlatmakta fayda var.

Elbet, hafızası çok iyi olsa da bunlar hiç olmamış gibi davranan, kendi çıkarlarını toplumun ve ülkesinin üzerinde tutanlar ile dinci ve faşist olanlar için durum biraz değişik. Onlar, her şeyi her olayı kendilerine yontmayı sever ve iyi bilirler.

Ziya Ül-Hak; ben adını ilk duyduğumda sanıyorum 9-10 yaşlarındaydım. Ara sıra Türkiye’ ye gelirdi. Turgut Özal da onu severdi. Sonradan öğrendim ki; aslında Pakistan’ ın seçilmiş Başbakanı Zülfikar Ali Butto imiş. 1977 yılında Ziya Ül-Hak askeri bir darbe ile Butto’ yu devirmiş. Sonra Pakistan’ da şeriatı ilan etmiş. Bu nedenle de meğer bizim DEMOKRAT lar çok severmiş bu adamcağızı.

Dünyanın her yerinde darbe oluyor sanıyorsunuz değil mi? Aslında haklısınız, bir iki örnek daha;


Sene 1969, bir Yüzbaşı ülkesini ABD ve Avrupa’ lı emperyalistlerden temizlemek için Kral I. İdris’ i askeri bir darbe ile devirdi. Yeni bir şey bulmuştu, Hitler’ in nasyonal sosyalizmi gibi İslami sosyalizmini keşfetmişti. Tanıdınız değil mi. Muammer Kaddafi’ den bahsediyoruz. O’ nu da sevmişti bizimkiler. Hatta Kaddafi Erbakan’ ı çadırında bile ağırlamıştı.

Dahası da var. Ya o muhteşem Ömer El Beşir’ i nasıl unuturuz. 1989 yılında Sudan’ ın seçimle iş başına gelmiş başkanı Sadık el-Mehdi’ ye karşı yapılan darbenin baş mimarı olan El-Beşir o tarihten bu yana Sudan başkanı. Yaptığı darbeden çok ülkesinde yaşanan kanlı olayların da sorumlusu olarak bilinen ve uluslar arası mahkemelerce yargılanan El-Beşir’ de bizim çok sevdiğimiz bir darbecidir. Hatta o kadar severiz ki devlet büyüklerimiz bu şahsı ağırlamaktan büyük onur ve mutluluk duyar.

Yok canım, bizim devlet geleneğimizde darbecilere yer yoktur, hele ki AKP hükümetimiz hiç sevmez darbeleri ve darbecileri. Biliyorsunuz, ne kadar darbeci varsa hepsi anında toplanır, paketlenir...


Neyse biz devam edelim. Şu kardeş ülke Pakistan ne güzel bir ülke. Tam da bizim devlet büyüklerimizin arzuladığı istikrar ile yönetiliyor. Pervez Müşerref; Pakistan İslam Cumhuriyeti’ nin 1999 yılında başarılı bir darbe ile başına geçmiş diktatörüdür. Pardon devlet başkanıdır. O’ da çok sevilir bizim başbakanlarımız ve diğer devlet büyüklerimiz tarafından. Hele o gevrek Türkçesi yok mu, aşık ediyor adam kendisine herkesi. Allah nazarlardan saklasın.



Gelelim en önemlisine ve en büyüğüne. % 92’ lik güven oyu. İmam Hatiplerin ve dinci kadrolaşmanın koruyucu meleği, apolitizasyonun mimarı ulu insan Kenan Evren’ e. Onu daha önce tanıdım. Henüz 6 yaşındayken. Bir gün ansızın girivermişti hayatımıza. Hepimiz çok sevdik onu. Biz çocuklar Adile Naşit’ ten bile daha fazla görür olduk kendisini. Sağolsun Özal ve prenslerinin önünü açtı, hepimizin renkli televizyonları oldu, zaten hiçbir şeyden çekmemiştik siyah-beyaz televizyonlardan çektiğimiz kadar. En büyük derdimiz oydu. Konumuza dönecek olursak; Özal gibi, Tayyip’ te çok sevdi onu, Abdullah Gül’ de, Bülent Arınç’ ta. Kol kola resimler çektirdiler, kucaklaştılar, minnet borçlarını ödediler.

Bazen çok üzülüyorum, en yakın arkadaşlarımdan bile bazıları beni darbeci ve faşist olmakla suçluyorlar. Hadi özgürce onların düşünceleridir diyelim ve kendimize çeki düzen verip bir özeleştiri yapalım tamam da, bu suçlamayı;

37 kişiyi diri diri yakanların, yukarıdaki darbecilere kucak açanların, 1987’ de yapılan Darbe ürünü Siyasi Yasakların kaldırılması hakkında referandumda, yasakların devam etmesi için canını dişine takan Özal’ ı ve meclis içerisinde Vatan Cephesi adında fişleme merkezi kurarak, muhalefet milletvekillerinin seyahat özgürlüğünü, basın yayın özgürlüğünü kısıtlayarak tüm Türkiye’ yi faşizme doğru sürükleyen Menderes’ i örnek alanların yalanlarının arkasına sığınarak yapmayın arkadaşım.

Hala anlamayanlara tekrar edelim; DİNCİden demokrat olmaz. Hele Tayyip' ten ve ABD uşaklarından asla.