Salı, Kasım 30, 2010

Ey Özgürlük

Mehmet Yakup Yılmaz, benim bir türlü doğru cümleleri seçerek anlatamadığım başörtüsü sorununu ifade etmiş. O da benim gibi üniversitelere gidenlerin kılık kıyafetine karışılmasını saçma bulanlardan. Eline sağlık, doğru saptama ve doğru sorular. Mantık ve pragmatizmin çatışması mı yoksa sadece?

------------ALINTI----------

Bugün “Başı örtülülere destek vermiyorlar” diye eleştirilen kadınlar, kendi kişisel özgürlükleri için ciddi mücadeleler verdiler. Belki bu arada annelerinden, babalarından, ağabeylerinden, küçük erkek kardeşlerinden dayak bile yediler!

Şimdi bugün geldiğimiz noktada bütün bunların geriye sarıldığını görmeleri ve bundan endişeye kapılmalarından daha doğal ne olabilir?

“Kadın özgürlüğü, kadın hakları” denilince bu kadınlar başka şeyler anlıyorlar: Eşit işe eşit ücret, kadına yönelik şiddet ile mücadele, eşit temsil hakkı, kendi vücudunun sahibi olmak, toplumsal cinsiyetçilikle mücadele ve benzerleri.

Bunlar evrensel kadın talepleri ve bugünün Türkiye’sinde kadın hakları mücadelesi de bu zeminde veriliyor. Onlara “Başını örten kadın özgürleşir” önermesini kabul ettirmek o kadar kolay değil, çünkü bu öneri inandırıcı değil. Kendi vücudunun sahibi olamayan, sokağa çıkabilmek için belli bir şekilde giyinmek zorunda olan, “Kadının yeri evidir, çocuğunun yanıdır” diye baskı altına alınan bir kadın nasıl “özgür” diye tanımlanabilir?

Ve kadınlar ile erkeklerin eşit olmadıklarının altını çizmeye yarayan bir aksesuvar, nasıl “kadın özgürlüğünün sembolü” olabilir?

--------ALINTI SONU----------

Vik Vik Eden Basın

Cinayete teşebbüsten ayrı, ablasını öldürmekten ayrı, arkadaşının yeğenine tecavüz etmekten ayrı hüküm giymiş, Danıştay saldırısını planlamış, ifadesini 10 kez değiştirmiş Osman Yıldırım’ ın söyledikleri ihbar sayıldı. İsimsiz, imzasız mektuplarla onlarca insan tutuklandı. Telefonlar gizlice dinlendi, AKP’ ye muhalif her söz delil sayıldı. Adına da Ergenekon Terör Örgütü denildi. Balbay’ ın dediği gibi, herhangi bir mahalleyi toptan alıp sorgularsanız içlerinde onlarca suçluyu doğal olarak yakalamış olursunuz, ki Ergenekon operasyonunda tutuklananların arasında da onlarca gerçek suçlu vardır. Kurunun yanında yaş da yandı.

Ama, bir eski İstihbaratçı, yılların emniyet müdürü ve hatta cemaatin içinden sayılabilecek sağlam muhafazakar Hanefi Avcı’ nın ihbar niteliğindeki koca kitabındaki hiçbir iddia araştırılmadı. Üstüne üstlük sağcı-muhafazakar Hanefi Avcı, solcu Devrimci Karargah Örgütü üyesi olmak bahanesi ile tutuklandı.

Şimdi de Wikileaks belgeleri. Hiç şaşırmadım, bu belgelerden sadece AKP ve Erdoğan’ a övgü dolu sözleri gören, CHP’ nin işe yaramazlar ordusu olduğu bilgisini edinen kişilere yukarıdaki gibi ikiyüzlülükler ve arsızlıklar az bile.

Cumartesi, Kasım 27, 2010

Yiğit Bulut'a e-posta

Sayın Bulut,

27 Kasım 2010 tarihindeki köşe yazınızı ( http://www.haberturk.com/yazarlar/575414-emperyal-turkiyenin-dogusu-ve-lubnan-notlari ) bu sözlerle bitirmişsiniz; YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE.

Tam Bağımsız Büyük Türkiye olgusu 1947 yılında sona ermişti hatırlarsanız, son sekiz yılda ise ne yazık ki yarı bağımsızlığımız bile kalmadı. Göbeğimizden, sıcak paraya, NATO’ ya, ABD’ ye ve dolaylı olarak İsrail’ e bağımlı durumdayız. Ve bu gerçeği, siz veya sizin gibi yazarların yapacağı hiç bir yandaş tavır değiştirmeyecek. Aslında benden çok siz biliyorsunuz gerçeği ama sizin neye dayanarak bu tür yazılar yazdığınız sizin bileceğiniz iş. Bize sadece size kızmak ve kırılmak düşer.

Sinirimden köpürüyorum, çünkü bu yazı sizinle benim armada kalacak. Siz bunu yayınlamayacaksınız ve daha acısı benim söylediklerimin doğru olduğunu bilmenize rağmen AKP’ nin yandaşlığını yapmaya, yani görevinizi yapmaya devam edeceksiniz. Yoksa, buğdayını ABD’ den, domates tohumunu İSrail’ den almak zorunda bırakılan bir milletin evladı göz gore gore yalan söyleyerek YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE Erdoğan ile gerçekleşti diyemez. Derse ancak YANDAŞ olmakla itham edilir ve jöleli çocuk olarak arşivlerde çürür.

Son not, Cengiz Çandar ağabeyiniz Lizbon notları aktarırken Abdullah Gül’ ün ve Ahmet Davutoğlu’ nun büyük bir zevkle “NATO toplantısında sadece Türkiye konuşuldu, biz olmasak toplantılar on dakikada biter” dediklerini belirtmiş. NATO, ve diğer ülkeler bizimle resmen kafa bulurken, bizim sözde Cumhurbaşkanımız ve Dışişleri Bakanımız şamar oğlanı gibi hala gülebiliyor. Utanın ve bir zamanlar TAM BAĞIMSIZ olan ülkemi rahat bırakın…

Ne saygılarımla, ne de sevgilerimle….

Cuma, Kasım 26, 2010

3000 Ispartalı - Emrah Öner

YILLARCA Aykut Kocaman maçı seyrettim. Tonlarca Aykut Kocaman röportajı izledim.

Yarım düzine de Aykut Hoca basın toplantısına katıldım. Adamcağız şu ana kadar 1 kere güldü. Onda da "Aykut Hoca niye gülmüyorsun?" dediler, adamcağız ona güldü.

Fakat ben eminim Aykut Hoca evinde de gülmüyordur. Bayramda da gülmemiştir, yılbaşında da gülmeyecektir.

Nasıl gülsün ki? 22 senede sadece bir adet "Iniesta" Gökay çıkmış, adam nasıl gülsün?

Elalem anti-maddeyi bulmuş, sen yıpratıcı forvetini yeni bulmuşsun, adam nasıl gülsün?

Baskette, voleybolda, istopta, yakartopta, yağlı güreşte, deve güreşinde her yerde Fenerbahçe birinci, futbolda dördüncü, adam nasıl gülsün?

Geçen sene üstteki takımları yeniyordun, alttaki takımları yenemiyordun. Şimdi alttaki takımlara 5 atıyorsun, üsttekileri yenemiyorsun, adam nasıl gülsün? Adamcağız tee Brezilyalar'dan Andre Santos'u, Cristian Baroni'yi getirmiş, sen herifleri yuhalıyorsun, adam nasıl gülsün?

Buca 12 maçta 5 gol atmış, sana Kadıköy'de bir maçta 2 gol atmış, adam nasıl gülsün?

Avrupa'dan elenmiş, 30 milyon zarar var, Fenerbahçe Uche'sini daha yeni bulmuş, adam nasıl gülsün?

3000. golü, gözden çıkardığın, Boğa Heykeli'nin yerine heykeli dikilecek, babaannemin bile benden çok sevdiği, belki de Fenerbahçe'nin gelmiş geçmiş tek adamı atmış, adam nasıl gülsün?

3000 gol oldu, ama 300 Ispartalı Andre Santos, Baroni, Bilica, Kazım, Güiza, Selçuk, Uğur Boral hala Fenerbahçe'den maaş alıyor, adam nasıl gülsün?

Bu kafayla giderse 5000. golü genç Semih atacak, adam nasıl gülsün?

Yahu 25 senedir tribünde ağlayan taraftar dolu, 50 senedir Fenerbahçeli olan bir adamın sevinme geni kaybolur, adam nasıl gülsün?

Totoş Futbol - Emrah Öner

GELMİŞ geçmiş en iyi 11; Hiddink, Löw, Parreria, Del Bosque, Lucescu, Hagi, Daum, Zico, Aragones, Rijkaard, tekrar Daum, tekrar Hagi, Schusterve tekrar Hiddink.

Yedekler; Toshack, Thomas Doll, Feldkamp, Osieck, Gerets, Scala, Tigana.

Bunların ortalama Türkiye ömürleri 18 ay.

Adnan Sezgin 10 senedir burada, Aziz Yıldırım 20 senedir burada, Hülya Avşar 50 senedir orada, Deniz Baykal 100 senedir şurada, ama bunların ömrü 18 ay.

Peki bunlar neden devamlı kovuluyorlar? Bilmiyorum, bakalım.B

unların çoğunun olayı ne?

Total futbol.

Total futbol ne? Kaleci hariç, herkes her yerde her an oynar. O zaman total futbol için ilk önce ne lazım? Kafa.

Peki kardeşim, bu adamlar niye devamlı kovuluyorlar? Futbolcuya, pardon deveye sormuşlar, neden boynun eğri, öyle dümdüz git demiş deve. Daha soruyu anlamamış deve.

Peki Türk futbolcusu bir türlü neden anlamıyor total futbolu? Çünkü KPSS tüm Türkiye matematik ortalaması 2,5. E hani KPSS'den 350 kişi tam puan almıştı? Arda'yı da Madrid almıştı.

Peki, bizim futbolcu hangi futboldan anlar?

Totoş futbol.

Neden? Bizde hile var, kendini atma var, küfür var, dedikodu var, arkadan konuşma var, kuyu kazma var, doping var, menajer-oyuncu var, komisyon var, rüşvet var, hizip var, adam kayırma var.

E onların hepsi var da, bu kovulan adamlar 1 -2 sene sonra yine geliyor? Dedik ya kardeşim. Adı üstünde...

Totoş futbol.

ÜÇ GENERAL

Üç Generalin görevden alınması, haklı veya haksız bir şekilde kendilerine yöneltilen ve vahameti büyük olan bir davada yargılanmaktan kaynaklanıyor. Davanın özü hakkında görüş belirtmenin bir anlamı yok, çok konuşuldu. Bu nedenle, Bakanlık teknik anlamda haklı olarak görevden alma kararı aldı. Bu kararın arkasında nasıl bir olay var olduğu dediğim gibi ayrı konu. Bu duruma da mahkemeler karar verecek.

Asıl konu ise şu;

İşkenceci polisler, zimmete para geçirdiği için yargılanan Belediye Başkanları, yolsuzluk iddiasıyla yargılanan Bürokratlar ve hacı olurken aynı anda mucizevi bir şekilde mecliste de olabilme yeteneği olan iş takipçisi vekiller hakkında da işlem yapılmasını bekliyoruz. Dört gözle. Demokrasi ve şeffaflık bunu gerektirir, diyeceğim ama sadece bizi kandıranlar iki yüzlülük yapar…

Sizi Kandırdılar - Bekir Coşkun


Demokrasi Budur - Mehmet Yılmaz

Ya Lübnanlılar gerçek zannettilerse?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Kuvaşra Köyü mitingi çok başarılı geçmiş. Heyecanlı bir kalabalık, kalabalıkları harekete geçirmeyi bilen ve konuşmayı çok seven bir siyasi lider. Normal bir sonuç yani!

Tuhaflığı köyün Türkiye’de değil, Lübnan’da olması.Başka memleketlere gittiklerinde meydan mitingi yapan başka siyasi lider dünyada var mıdır, bilemiyorum.Ama varsa bile orada yapacağı konuşmanın genel çerçevesi iki halkın dostluğundan ve iyi dileklerden öteye geçmemiştir, buna eminim.Başbakan ise misafir olduğu bir ülkede, o ülkenin sorunlu olduğu bir komşusuna ver yansın etti.O ülkenin aslında iki sorunlu komşusu var, ellerini bir türlü oradan çekmeyi bilmiyorlar, ama Başbakan onlardan birini seviyor, öbürünü sevmiyor.

Onun için İsrail’e yükleniyor, Suriye’nin adını ağzına almıyor. Fakat ne yazık ki söyledikleri hiçbir işe yaramayacak, sadece dinleyenleri bir an için mutlu etmeye yetecek şeyler.Hadi biz alışkınız ama gariban Lübnanlılar “kanları yerde kalmayacak, katillerden hesap soracağız” dendiğinde bunu gerçekten yapabileceğinizi zannedebilirler.

Başbakan bunları Mavi Marmara gemisine yönelik korsanca saldırıdan sonra da söylemişti, hâlâ bir gelişme de elde edebilmiş değil.Ortada bırakın hesap vermeyi, özür dileyen bile yok.Acaba bunun nedeni diplomasi ile halledilebilecek bir sorunu ısrarla meydanlara taşımak istemesinden mi kaynaklanıyor?

‘Demokratlıkları’ buraya kadar!

NOBEL Ödüllü yazar Naipaul’un, koparılan gürültü nedeniyle Türkiye’ye gelmekten vazgeçmesi haklı olarak “gerçek demokratlar” tarafından eleştiriliyor.

Ama bizim bu ülkede çok alıştığımız bir durum bu.Memleketimizin “dincileri” bu işte çok ustalar.Beğenmedikleri bir şey mi söylediniz, hoşlarına gitmeyen bir fikir mi açıkladınız? Linç edilmeye hazır olmalısınız. Böyle bir şeye cesaret ettiğinizde önce içlerinden biri bir yazı yazar. Ne söylemeye çalıştığınızla ilgilenmez, aradan bir cümle çeker, veryansın eder. Bu işaret fişeğidir zaten. O işareti aldılar mı hep birlikte saldırıya geçerler.

Bir de bakmışsınız her gün sizden söz eden yazılar çıkıyor, gazetelere manşetler atılıyor.Naipaul da bundan kurtulamadı.

Çünkü bu tipler ağızlarından “demokrasi” sözünü hiç düşürmezler ama asıl istedikleri sadece kendi fikirlerinin seslendirilebilmesidir. Başka fikirlere tahammülleri yoktur, ellerinde de “dini inanışlara saldırdın” gibi sihirli bir silah vardır, derdinizi kimseye anlatamazsınız.

İktidardaki uzantısı da doğal olarak onlardan farklı değildir.Ve isimlerinin başında “aydın” sıfatı taşıyanların bir bölümü daha hâlâ bu ideolojinin memlekete demokrasi getirebileceğine inanıyorlar!

Perşembe, Kasım 25, 2010

EVETLE HAYIR YER DEĞİŞTİRİRSE.. - Mehmet Tezkan

31 Ekim 2010

Bugün pazar, bazı şeyleri tersinden düşünmeye, yeniden yorumlamaya vakit ayırabiliriz..Yerli yerine oturmayan şeyleri mesela..Referandum sonuçlarını mesela..Çok konuştuk diyeceksiniz.. Konuştuk da mutabakata varamadık, yerli yerine oturtamadık..Hele AKP’nin yaptırdığı araştırmadan sonra kafamız allak bullak oldu.. Eğitim düzeyi yükseldikçe hayırların arttığını.. Okur yazarlık azaldıkça evetlerin yükseldiğini gösteren araştırma var ya..O..
*
Başa dönelim, olanı biteni sakin sakin bir daha gözden geçirelim..Referandumda evet; demokrasi isteğinin, özgürlük talebinin, hoşgörünün simgesiydi..Bize böyle sunulmuştu..Hayır; statükoculuktu, vesayet rejiminin devamını istemekti, demokrasiden uzaklaşmaktı..Hülasa.. Evetçiler demokrattı.. Hayırcılar faşist olmasalar bile demokrasiyi pek sevmiyorlardı..
*
Bu anlayışla referandum yapıldı, sonuçlar çıktı..Aman Allah.. Ülkenin batısı hayırcıydı.. Sahiller silme statükocuydu.. Ülkenin doğusu, Anadolu’nun ortası demokrattı, özgürlükçüydü..Bu işte bir terslik vardı!.Bu köşeye göz atanlar bu tersliğe birkaç kez dikkat çektiğimi hatırlarlar.. Evetçi Bingöl, hayırcı Marmaris’ten daha demokrat olamazdı..Hayırcı Ayvalık, evetçi Siirt’ten daha tutucu değildi herhalde..Daha hoşgörüsüz!..
*
Meselenin bu boyutu konuşulmak istenmedi.. Yetmez ama evet diyenler bile çıkan sonucu demokrasi, özgürlük ve hoşgörü üçlemesiyle yorumlamaktan çekindiler..Ne diyeceklerdi ki..İstanbul’un Bebek semtinde, Ümraniye’den daha az özgürlük vardı diyemezlerdi herhalde..Demediler de.. Mukayese yapmaktan imtina ettiler..Konu tam kapanacaktı ki, AKP’nin 70 bin kişi üzerinden yaptığı araştırma geldi..Sonuç şaşırtıcıydı..Eğitim seviyesiyle hayırların doğrudan ilişkisi bir kez daha ortadaydı..Üniversite mezunlarının büyük bölümü hayırcı..İlkokul mezunlarının tümüne yakını evetçiydi..Her kentte üniversite kurduran Başbakan bile bu sonuca çok şaşırdı..
*
Bir türlü yerli yerine oturamayan durum, işte bu durum..Nasıl oluyor da Anadolu’nun bozkırı daha özgürlükçü, Akdeniz’in turist kaynayan ilçeleri daha statükocu oluyordu..Nasıl oluyor da okur yazar olmayanlar daha hoşgörülü, yüksek lisans yapanlar daha tutucu oluyordu..*Bazıları bu durumu ‘eğitim alan kişilerin Kemalist ideolojiye maruz kalarak hoşgörüsüz, tutucu ve demokrasi karşıtı hale geldiğini; okur yazar olmayanların Kemalist ideolojiye maruz kalmadığı için müthiş hoşgörülü, dünyaya açık, demokrat bireyler olarak büyüdükleriyle’ açıklamaya çalıştı ama kimse yemedi..Gözüne girmeye çalıştığı çevreler bile güldü geçti..
*
Acaba diyorum..Yola çıkarken yapılan tanımlama mı yanlış.. Tersine bir durum mu söz konusu..Evetler; vesayetçiliği, statükoculuğu, biat kültürünü.. Hayırlar; demokratlığı, hoşgörüyü, özgürlüğü temsil ediyor olmasın..Söylenenin tam tersi yani.. Öyle olursa mesele yerli yerine oturuyor..Bayburt’un Demirözü’nde yüzde 86 evet çıkmasıyla, Foça’da yüzde 76 hayır anlam kazanıyor..
*
İktidarın icraatlarına baktığımız zaman bu durum daha mantıklı geliyor.. Türkiye’yi yönetenler özgürlük deyince sadece türbanı anlıyorlar.. Türban mağduriyetini kastediyorlar..Tüm mağdurların mağduriyetlerini düşünmüyorlar.. Tüm mağduriyetleri anlasalardı; Kürt meselesini de, Alevi meselesini de seçimden sonra bakarız diye ileri tarihe ötelemezlerdi..Ne bileyim..Faili meçhulleri araştırma komisyonu kurulması üçüncü kez engellenmezdi.. O talep reddedilmezdi.. Ne bileyim..Üniversitede gösteri yapan, pankart açan her öğrenci gözaltına alınmaz, 50’si tutuklanmazdı..Aylarca hapiste yatırılmazdı..Ne bileyim..Bakan’ın konferansında not tutan çevreciyi üç sivil polis takip etmezdi..Yüzde 58’e bakılarak..Daha hoşgörülü olunurdu, daha demokratik davranılırdı.. İnsanların daha özgürce davranmaları teşvik edilirdi..Tersi olduğuna göre..Şu 42 ila 58’in anlamını bir kez daha konuşsak diyorum..Yer değiştirdiklerinde Türkiye’nin gerçek fotoğrafı ayna gibi karşımıza çıkıyor da..Bir de bu gözle bakın istedim..İyi pazarlar!..

ÜÇ GENERALE YARGIYA GİTME CEZASI - Mehmet Tezkan

25 Kasım 2010

Mutlaka yanıt verilmesi gereken, kilit soru şudur: Neden şimdi?Üç general neden şimdi açığa alındı?Bakanlar yetkisini kullandı, her şey yasalar çerçevesinde yapıldı sözleri kesmez.. Kimseyi tatmin etmez..Bu olay; askeri vesayetin beli kırıldı, sivil otorite gücünü gösterdi gibi cilalı sözlerle açıklanmaya kalkılırsa -ki bu yönde çok yorum okuyacağız, dinleyeceğiz - bu aklımıza hakaret olur!..Ayıp olur!..Efendim bu üç general hükümeti devirme planı içindeydiler, haklarında açılmış dava var, bu sebeple açığa alındılar gerekçesi de inandırıcı olmaz..Niye mi?Çünkü..2003 yılında, balyoz adlı hükümeti devirmeye yönelik planın yapıldığına ilişkin iddianame temmuz ayında çıktı.. Dava açıldı..Aradan beş aya yakın süre geçti, bakanların aklı başına yeni mi geldi? İçişleri Bakanı da..Milli Savunma Bakanı da..Başbakan da beş ay niye beklediklerini açıklamak zorundalar..

* * *

Balyoz davasında sadece bu üç general suçlanmıyor ki..196 sanık var.. Büyük kısmı da muvazzaf.. Görev başında..Öyle eften püften görevlerde değiller..Mesela; Kuzey Deniz Saha Komutanı var, Güney Deniz Saha Komutanı var.. 6. Kolordu Komutanı var, 8. Kolordu Komutanı var..Korgeneraller, tuğgeneraller, tümgeneraller, amiraller, albaylar, binbaşılar var..Var oğlu var..Hiçbiri açığa alınmadı, hepsi görevinin başında..Neden sadece bu üç general..Ve neden şimdi..

* * *

Nedenine geçmeden önce bir soru daha soralım..Bu üç general ağustos ayındaki YAŞ toplantısında emekli edilmedi.. Terfi de ettirilmediler ama bir üst rütbenin uhdesinde olması gereken yerlere vekâleten atandılar..Misal, Tümgeneral Helvacıoğlu, korgeneral kadrosundaki göreve vekâleten atandı..Başbakan da..Milli Savunma Bakanı da ses çıkarmadı.. Onay verdiler.. Eee, ağustostan bu yana, 2.5 ayda ne değişti!..

* * *

Ne değiştiğini söyleyeyim.. Üç general terfi ettirilmedikleri için Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde dava açtı.. Davayı kazandıkları için dün açığa alındılar..Üç general yargıya gittikleri için cezalandırıldılar..Meselenin hepimizi ilgilendiren boyutu budur..

* * *

İktidarın her kararına boyun eğmeyene, biat etmeyene, hakkını arayan, yargıya başvurana ceza verilecekse..Fatura kesilecekse, ne demokrasiden ne de hukuktan bahsedebiliriz..Bunun adı; keyfi yönetim olur!..

* * *

Tarihten biliyoruz.. Keyfi yönetimler çok tehlikelidir, o ülkenin vatandaşları için ıstırap vericidir, korkutucudur..Dilerim; hükümetin dört dörtlük gerekçesi vardır..

EVETÇİLER NEREYE GİTTİ? - Mehmet Tezkan

16 Kasım 2010

Bu bayram uzun oldu.. Yıllık izin gibi mübarek; 10 gün.. Yani doğru tatile..Cuma, cumartesi günleri otobüsler peş peşe kalktı..Nereye?Antalya’ya, İzmir’e, Bodrum’a, Marmaris’e..En büyük akın buralaraymış, hayırcıların mahallesine..

* * *

Referandumda evet oyu veren.. Evet özgürlüğü, hoşgörüyü, demokratlığı temsil etmektedir diye başımızın etini yiyen.. Hayır statükoculuktur, geri kafalılıktır, vesayet rejimi istemektir türküsünü söyleyen arkadaşlarımla konuşuyorum..Bayramda ne yapıyorsun?Valla Antalya yapacağız dedi biri.. İyi git de dedim merkezde biraz idare edersin ama Konyaaltı’a sakın uğrama!..Nedenmiş dedi şaşkın şaşkın..Statükocuların mekanı orası dedim; vesayetçi!.. Hoşgörü falan arama, demokrat değiller.. Aman ha!..Allah Allah nedenmiş diye bir kez daha sordu..Vahameti düşünsene dedim; Konyaaltı’dan yüzde 68.5 hayır oyu çıktı..CHP’liler vardır orada!..

* * *

Bir başkası Bodrum’daymış, öteki Ayvalıkta, beriki Foça’da..Manzara şu..Önde yetmez ama evetçiler..Arkada her daim evetçiler..Bayramda doğru ‘hayırda hayır vardır’cıların memleketine..

* * *

Bu sadece sıcakla, denizle açıklanacak bir durum değil.. Bu mevsim deniz de çok cazip değil.. Demek ki; tercih rahat etmekle ilgili.. Demek ki; hayırcıların bölgesi evetçilerin beklentisini karşılıyor!..

* * *

Bu karmaşık hali açıklayacak köklü bir saha araştırması henüz yok.. Bu tablo son beş yılda karşımıza çıktı.. Sosyolojiyle uğraşanlar yıllarca göçle kentin yanı başına gelen, orada geldiği yere benzeyen semtler kuran insanları anlamaya çalıştılar..İstanbul’da Erzincan’ın da, Trabzon’un da, Siirt’in de bire bir aynısı vardı..İstanbul’da küçük bir Sivas kurulmuştu..O insanlar ne İstanbulluydu, ne taşralı.. Ne tam kentliydi, ne tam köylü..Haklarında sayısız saha araştırması yapıldı.. Ama İstanbul’un merkezinde, Türkiye’nin kıyılarında yaşayanlar hakkında dört dörtlük araştırma yok..Geçen gün sosyolog arkadaşıma bunun nedenini sordum..Güldü; Beyaz Türkleri gözlemlemek için onların gittiği mekanlara gitmek gerekir, onlar gibi yaşamak gerekir, biz de para mı var..Avrupa Birliği fonlarından yardım alın, dedim.. Türkiye’yi sağlıklı okumanın başka yolu yok..Hayırcı tipolojisinin zamanı geldi!..

* * *

Kendi mahallesinin evet demesiyle övünenlerin, ilk fırsatta koşa koşa hayırcıların mahallesine gitmelerinin sıkı bir izahı yapılmalı!..

* * *

İstanbul’da hafta sonu hava şahaneydi..Ortaköy’e indim; turladım.. Bir kenara oturdum gelenleri gidenleri seyrettim..Ortaköy’e gelenlerin yüzde 95’i İstanbul’un arka mahallelerinden gelmişti.. Evetçi mahallelerden..Parası olan Antalya’daydı.. Kemer’deydi, Kaş’taydı, Cunda’daydı, Datça’daydı..Parası yetmeyen Ortaköy’deydi, Kadıköy’deydi, Yeşilköy’deydi..Anlayacağımız bu bayram da hayırcıların mahallesi çok popülerdi..

Avantanın Cazibesi - Mehmet Tezkan

17 Kasım 2010

Fakir fukaralıkla, garip gurebalıkla ilgisi yok.. Avanta kültürü diyelim..
Avantanın dayanılmaz cazibesi diyelim..
Çünkü başka izahı yok..
Adam köprüden geçecek, bakmış saatine 23’ü biraz geçiyor.. 45-50 dakika sonra köprü bedava diye çekmiş arabasını kenara, bekliyor..
Bir kişi, iki kişi değil..
Yüzlerce kişi..
Birkaç dakika bekleseler anlarım.. 30-40 dakika da bekleyen var..
Trafik şişmiş, uzun kuyruklar oluşmuş kimin umurunda.. Bedava geçiş başlayınca hurra yollara.. Tampon tampon geçmişler karşıya..
3 lira 75 kuruş vermemek için..
Eminim ki yolculuklarının geri kalan kısmını dur kalk vaziyetinde yaptıkları için 3 lira 75 kuruş daha fazla benzin yakmışlardır..
Binlerce araca da daha fazla benzin yaktırmışlardır..
Ama onun derdi başka!..
Köprüden bedava geçmese kendini enayi yerine koyacak..
İyisi mi biraz bekler uyanık sınıfına girer..
* * *
Yardım kamyonlarını talan etmede de aynı mantık var.. Kimse benim şimdilik ihtiyacım yok diye kenara çekilmez.. Bir tane bile yetmez; allem edecek kallem edecek illa iki üç tane olacak!..
Yoksa avanak derler..
* * *
Parti mitinglerinde çok görünen tablodur.. Genellikle parti amblemli şapka, tişört dağıtılır.. Çok görmüşümdür.. Biri yetmez adam dört beş tane parti şapkasını üst üste geçirerek başına takar..
Avanta ya!..
Canım ihtiyacı vardır, eşine dostuna verir, kullanırlar diyeceksiniz..
Hayır.. Siz hiç sokaklarda normal zamanlarda parti şapkasıyla dolaşan birilerini gördünüz mü?
Niye çok mu alır?
Uyanıklık mertebesidir o..
Bedavaysa, avantaysa kaçırmayacaksın..
* * *
Ciğerimize işlemiş ne yapalım..

Bitlisliler bir sinema için daha ne yapsın?

Mahsun Kırmızıgül son filmine New York’ta Beş Minare adını Bitlis’te Beş Minare türküsünden esinlenerek verdi..
Bununla da kalmadı, bazı sahneleri Bitlis’te çekti..
Ama şöyle bir durum var; filmi herkes izliyor, Bitlisliler izleyemiyor..
Niye mi?
Çünkü; Bitlis’in merkezinde sinema yok.. 25 yıl önce dört tane varmış şimdi hiç yokmuş!.. Belediye Başkanı Alaydın önümüzdeki yıl AVM yapılacak sinema salonuna kavuşacağız müjdesini vermiş..
Sizce; Bitlis ileriye mi gitmiş, geriye mi?
* * *
Bitlis’in siyasi tercihine baktım..
2007 genel seçiminde yüzde 58.7 ile AKP demiş.. 2009 yerel seçiminde yüzde 43.1 ile yine AKP demiş.. Referandumda yüzde 89.5’le evet vermiş. (Bitlis merkez)
Bu tabloya bakınca insan soramadan edemiyor..
Bitlis bir sinema için daha ne yapsın..

Pazar, Kasım 14, 2010

Ya oyları geçersiz, ya da hacları... - Mehmet Tezkan

Ne olmuş yani hep yapılan şey.. Çok önemli değil, iş rutin..
Zaten daha önce de oluyordu..
Bunun altında başka şeyler aramayın..
*
Klasik laflar böyle sıralanır.. Bir meseleyi önemsizleştirmek için kullanılan beylik cümlelerdir..
Neredeyse..
Neredeyse değil genellikle meselenin asli unsurları değil de niye böyle işler oluyor diye soranlar, sorgulayanlar suçlanır..
Münafıklıkla tabii..
Yine durduk yerde iktidara çatma veya çakma vesilesi bulmakla tabii..
*
Oysa o önemsenmeyen önemsenmemesi istenen meselenin altında rejimin niteliği, demokrasinin olup olmadığı, meclisin işlevi gibi temel konular yatmaktadır..
Ne olmuş yani dedikleri şeyler aslında rejimi törpülemektedir.. Farkında olsalar da olmasalar da!..
*
Ne mi oldu da bu satırları yazdım..
Olan bitene ‘demokrasi’ gözlüğüyle bakarsanız dehşete kapılırsınız..
80’e yakın AKP milletvekili (hepsi olmasa bile büyük çoğunluğu) hacca gitmeden önce oy pusulası imzalayıp arkadaşlarına bırakmış..
Kullansınlar diye.. Çeşit çeşit.. Kabul yazanı da var, ret yazanı da..
Ama, adam zaten vekil.. Vekilin bir başka vekile ‘vekâlet’ vermesi görülmüş mü?
Vekilin vekili olur mu?
Olmaz..
Demek ki; ya oradasındır ya değilsindir..
Meclis’te değilken Meclis’teymiş gibi oy kullanırsan hile olur..
Hadi hilecik diyelim!..
*
Hacca giderken bile hileye teşne olmak nasıl açıklanır bilemem ama CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, güzel söylemiş..
Ya oyları geçersiz, ya hacları geçersiz demiş..
*
Efendim basit bir ikili anlaşma maddesi, zaten muhalefet de karşı değil, formalite yerine getirildi, zamandan kazanıldı..
Mazeret değil..
Bildiğim şudur; depo oy Meclis’in değerini düşürür.. Milletvekilini önemsizleştirir.. Demokrasiyi zedeler.. Dikta rejiminin kapısını aralar..
O zaman milletvekilleri Meclis’e girdikleri gün yüzlerce, binlerce kabul veya ret diyen oy pusulası imzalayarak parti yönetimine versinler; olsun bitsin..
Biraz ironi oldu ama galiba gerçek durumda bu..
*
Özetle..
Ya hacı olmaları sakatlandı..
Ya da milletvekili olmaları sakata bindi..
Milletten aldığı yetkiyi gözü kapalı devreden, milletten aldığı yetkiyi önemli görmeyen, boş pusulaya imza atan, hileye başvuran vekil, vekil kalabilir mi?
Konuşulması gereken budur..
*
Meclis’te son günlerde yaşananlar bu kadar değil..
Bir başka hileye daha tanık olduk..
Bir başka oylamada da mükerrer oy skandalı yaşandı..
(Burada parantez açalım.. Elektronik sistemle oy kullanamayanlar pusulaya imza atarak oy kullanıyor.. Nedense bazı vekiller her konuyu biliyorlar, her konuda yeterliler ama şu elektronik oylamayı bir türlü beceremiyorlar.. Böylece hileye zemin hazırlanıyor.)
Bazı milletvekilleri hem elektronik oy kullanmış hem de pusulayla oy vermiş..
İki kere oy kullanmış..
Hile yapmış..
Yediririm diye düşünmüş..
Bunu yapan bir, iki kişi değil 41 milletvekili..
İçlerinde kim var biliyor musunuz?
Dürüstlük konusunda sözü kimseye bırakmayan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç..
O da çaktırmadan iki kere oy kullanmış!..
Niye mi?
Kabul oyları fazla çıksın diye!..
*
Arınç’a sormak lazım bu yaptığının hakla, hukukla bir ilgisi var mı? Varsa ilgisi nedir?
Kendi bu hileye niye başvurmuştur? Mükerrer oy kullanması alışkanlık mıdır?
*
Biliyorum cevap vermeyecektir..
Cevap da beklemiyorum zaten.. Kurban Bayramı öncesi kimseyi sıkmak istemiyorum..
Sadece durum tespiti yaptım..
Bu hadiseler demokrasinin neresine oturuyor derseniz ben bir yerine sığdıramadım..
Pardon..
Belki de ileri demokrasilerde böyle oluyordur..
O bahsi bilmiyorum..
*
İyi pazarlar..