Pazar, Ocak 31, 2010

Melih Aşık' tan

Metrobüs Macerası

Perşembe, Ocak 28, 2010

Çetin Altan' ın Darbe Günlükleri

Aşağıdaki satırlar Ahmet ve Mehmet Altan’ ın babası, Ahmet Altan’ a “kalemine kuvvet oğlum” diye gaz veren Çetin Altan’ a ait olup, daha önce 27 Mayıs’ tan sonra yaptığı gibi 12 Mart sonrası asker pabucu yalama yazılarıdır. Bu gibi yazılar bugün sözde darbe karşıtı, sözde demokrasi savunucusu yazarların neredeyse tamamının geçmişinde mevcuttur. Daha durun, hatta bugünün Ergenekon savcısı olup, sadece 15 yıl önceki Susurluk’ un üzerini kapatmaya çalışanların, hatta çalışmak ne kelime düpedüz kapatanların da yazıları gazete arşivlerinde yer almaktadır.

  • 14 Mart 1971 'Ve Şahmerdan güm diye indi sonunda'Aklıma Demirel'in daha işe başlarken savurduğu, orduya karşı iki yüz bin kişiyi silahlandırma kuru sıkısı geliyor. O zaman tanıdıklara:Sonunda asarlar bu komisyoncuyu, demiştim.Asılmaktan beter şekilde gitti. Bir Başbakan gibi değil, bir Başbakan gölgesi gibi de değil, ayak sesi duymuş bir kalpazan çırağı gibi gitti.(.....)Şimdi ilk uykusuz geçirdikleri gecenin çentiğini çizmektedirler yattıkları odaların duvarlarına. Acaba bizden de yaptıklarımızın hesabını soran çıkar mı diye.Bir yeni dönem başlamaktadır Türkiye'de.Anayasa mutlak şekilde uygulanacaktır. Bilimsellik ve bilimsel olmak zorunda bulunan kalkınma reformlarının plan ve analizleri, soytarılık, demagoji ve şantajla ört bas edilemiyecektir. Çünkü artık ikinci bir yozlaşmaya asla ve asla tahammülü yoktur Türkiye'nin.
  • 15 Mart 1971 'Demokrasinin sahte aşıkları, yıkılın...'Ve zinde güçlerin ne istedikleri Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Batur'un daha önce Cumhurbaşkanlığına verdiği muhtırada açıklanmıştır. Ve bu muhtıranın Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Gürler ile Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eyicioğlu tarafından da onaylandıkları kendi açıklamalarıyla gazete sütunlarında belgelenmiştir.(.....)Zinde güçler eğer Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesini isteyeceklerse, bu istekler mevcut Anayasanın öngördüğü reformların daha sağlam şekilde uygulanması için olacaktır.
  • 16 Mart 1971 'Halkın tutsak olduğu demokrasi'.....Şimdi ise tıpkı 27 Mayıs'tan sonra olduğu gibi bütün soygunlar ve soytarılar takımı devrimci ve zinde güçlere acaba yine nasıl madik atarız diye kafa kafaya vermiş binbir plan hazırlamaktadırlar.Bunu iyi görmek, ona göre davranmak ve özellikle asla zaman kaybetmemek gerekmektedir. Hele hele olmayan demokrasiyi savunma numaralarına hiç mi hiç yatmamak şarttır. Çünkü tuzağın en püf tarafı orasıdır.
  • 17 Mart 1971 'Niyetler ve metodlar'[CHP Genel Başkanı] ille de seçimlere gidelim, diyor.Bu kez de seçim kampanyası adı altında orduya sövdürecek, ortalığı büsbütün karıştırıp kendisine karşı çıkılmasının intikamını alacak. (...) Ordu temsilcileri herhalde bütün bu oyunların hesabını yapmakta ve politikacıların kendilerine hazırladıkları tuzakları görmektedirler.(.....)Yeni bir dönemin yeni bir dinamizmle sağlam temeller üstüne oturması için önce Parlamentonun kendi kendisini feshetmesi şarttır.Ondan sonra yapılacak iş Parlamento dışı muhalefeti, emekçileri, memurları ve ordusu ise devrimci bir program etrafında örgütleyip, bu örgütten gelecek aynı programa inanmış kişilerle Orgeneral Batur'un da önerdiği gibi devrimci bir Meclis kurmaktır.
  • 18 Mart 1971 'Yüz surat Hacı Murat'Ordu, iktidar kadar parlamentoyu da suçluyor. Demirel kadar CHP Genel Başkanını da suçluyor. Kalk da bana akıl öğret demiyor onlara. 'Sen Anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettiremedin, Türkiye Cumhuriyetinin geleceğini ağır bir tehlike içine düşürdün' diyor.Politikacılara vız geliyor bu suçlama... Onlar da arkalarına dönüp hangi anlama geldiği pek anlaşılmayan kendi buldukları yuvarlak klişe deyimle 'Aşırı akımları' suçluyor ve aynı zamanda demokrasinin devamını istiyorlar.Her işine gelmeyen şeyi 'Aşırı akım' diye suçlayıp sonra da demokrasi aşığı görünme. Bu da Türkiye'de rastlanabilecek türden bir gariplik rekoru...(.....)Şimdi akılları fikirleri orduyu bölüp birbirine düşürmek, zaman kazanmak ve onu bunu suçlaya suçlaya eski oyuna yine devam etmek...Başarıya ulaşmazlar diye temenni edelim, ama en usta oldukları iş de budur onların...
  • 19 Mart 1971 'Fasulya gazı reformu'...Üstelik CHP zorla hükümete geçmiş duruma düşecektir, aşınacaktır. AP, bunu gayet iyi kullanacaktır. Orduya her fırsatta sövülüp sayılacaktır. CHP örgütü kimsenin yüzüne bakamayacak duruma gelecektir. Zaten asıl amaç, içinde ne de olsa devrimci atılımlar bulunan CHP örgütünü bir kez daha iğdiş ettikten sonra, orduyu da büsbütün prestijsiz duruma düşürmektir. Bazı önemli kişiler yıllardan beri bunun için görevlendirilmişlerdir. Ve bu görevlerini başarıyla yürütmektedirler.- 20 Mart 1971'Nihat Erim'[Nihat Erim'in] bu krizli devirde geniş dünya görüşü, temel sorunların bilinci içinde olması ve sağlam bir hukuk kültüründen gelmesi biz radikal dönüşümlere inanmış devrimcileri, herhalde ciğerimize oturacak acı hayal kırıklıklarına uğratmayacaktır.
  • 24 Mart 1971 'Devrimci program uygulama gücü kimdedir?Bir de bakıyoruz ki bizim inandığımız programı ordu temsilcileri Orgeneral Batur'un imzasıyla bir muhtıra halinde Cumhurbaşkanı'na vermişler. Demek ki aynı programda birleştiklerine göre ordu da devrimcilerin müttefiki... Bu güçlü müttefike sırt çevirerek bizim programı hiçbir zaman uygulamasına imkan bulunmıyan tutucu parlamentodan yana artık hiç olamam. Ve devrimciliğin yeni bir bütünleşmede, yeni bir oluşuma dönüşte olduğunu görerek hemen tavrımı tespit ederim.(.....)Gayet açık söylüyoruz, biz bizim inandığımız programın daha ilk harfini görünce delilik krizleri geçiren feodal gölgeli parlamentoyu değil, Orgeneral Batur'un imzasını taşıyan muhtırayı ve onu destekleyip benimseyen güçleri tutuyoruz. (.....)Vaktiyle bizi yok etmeye kalkanları mı savunacağız şimdi, yoksa bu geri ve tutucu kurumu silip yerine devrimci bir kurumu kurmak istidadını gösteren devrimci kuvvetleri mi tutacağız?

Nazlı Ilıcak' ın Darbe Günlükleri

Salı, Ocak 26, 2010

Olay Yaratan Konuşma / Muharrem İncenin Meclis Konuşması


Muharrem İnce'nin olay konuşması

Video


“Çok garip bir şey. Neresinden başlayayım sayın milletvekilleri? Bu kürsüye her çıkan AKP’li 2002 öncesinden başladı, sürekli geçmiş hükümetleri eleştirdi ama kendi bütçelerini savunmaya çıkan birisi de 21/12/1987’den beri milletvekili, altı hükümette Özal hükümetlerinde, Yıldırım Akbulut hükümetlerinde, Mesut Yılmaz hükümetlerinde on iki yıl bakanlık yapmış birisi AKP Hükümetini savundu. Bu çelişki değil mi? Ortada bir gariplik yok mu? Yedi yıldır bu kürsüde hayal tüccarlığı yaptınız. Yedi yıldır bu kürsüde sürekli aynı şeyleri tekrarladınız. Rakamları tersine okuttunuz. 2002’de ilk iktidara geldiğinizde, ilk işiniz gömlek değiştirmek oldu, sonra sakallarınızı kestiniz, sonra jeep’lere bindiniz, sonra orman içindeki villalarınızda havuzlarda yüzmeye başladınız. Değerli milletvekilleri, ben size… Hiç kızmaya gerek yok, hiç kızmaya gerek yok; bu memleketten insan manzaraları sunacağım size. Afyon’un Kışlacık Köyü; borçlarını ödemek için bütün köylü böbreklerini satışa çıkardı mı? Çıkardı.Diyarbakır’da kayıt parasını ödeyemeyen bir anne, okulun halılarını yıkarken düşüp felç oldu mu? Oldu. Daha dün, Şırnak’a 38 doktor tayini yaptınız, 5 tanesi göreve başladı, 3 tanesi göreve başladığı gün istifa etti mi? Etti. Erzurum’da hamiline arama kararları çıkarılıyor mu? Çıkarılıyor. Muğla’da, Milas’ta Kore gazisi açlıktan ve soğuktan öldü mü? Öldü. Erzincan’da görevlerini yapan yargı mensuplarına “Cemaatlerime dokunursan yakarım” dendi mi? dendi. 230 bin eğitim fakültesi mezunu bu ülkenin sokaklarında işsiz mi? Gazeteler intihar haberleriyle dolu mu? Memleket yangın yeri, millet ölmüş, bitmiş, siz hâlâ ne konuşuyorsunuz! Başbakan, camdan okuduğu yazılarla pembe tablolar çizerek, milletin canına nasıl okuduğunu saklamaya çalışıyor. Böyle bir ortamda, Başbakan Yardımcısı “Civanım, delikanlım ne hâle geldi” diyor. “Civanım, delikanlım ne hâle geldi” diye bakacağına, güzelim memleketin ne hâle geldi diye ona bir bakmak lazım. Değerli arkadaşlarım, çok değil, daha 2002’de Türk Telekom Türk müydü? Türk’tü. Siz bunu Araplara sattınız mı? Telsim’i İngilizlere, Adabank’ı Kuveytlilere, Kuşadası Limanını İsraillilere, araç muayene işini Almanlara, İzmir Limanını Hong Kongluya, Avea’yı ve MNG Bankı Lübnanlıya, TGRT’yi Amerikalıya, Süper FM’i Kanadalıya sattınız mı? Sattınız. Çok değil, 2002’de bunlar Türk müydü? Türk’tü; şimdi bunların hepsi yabancıların elinde. Yedi yıllık iktidarınızda özelleştirmeyle sattığınız fabrika, tersane, tesis, liman, arsa, bina sayısı kaç, biliyor musunuz? Özelleştirme İdaresinden tek tek çıkarttım bunları. 721 adet. Bir Allah’ın kulu çıksın buraya, desin ki: Biz sekiz yıllık iktidarımızda bir tane fabrika yaptık. Baba malını babalar gibi sattınız ve mirasyedi bir hükümet oldunuz. Bir tane yaptınız mı, bir tane? Bana bunun hesabını verin. Gelelim Tekel konusuna. Sayın Cemil Çiçek iyi bilir, oğlu orada, Sigara AŞ’de yönetim kurulu üyesidir, yakından takip ediyordur Tekeli. Siz Tekeli 292 milyon dolara sattınız. Alan kişi 920 milyon dolara sattı. Aradan çok kısa bir sürede 608 milyon dolar kâr etti mi? Etti. Şimdi siz bugün neyi konuşuyorsunuz? Tekel işçisine vereceğiniz 25-30 milyon dolarlık parayı konuşuyorsunuz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak Abdi İpekçi Parkı’nda, meydanlarda o işçilerin sorununu dinlerken siz oturduğunuz yerde milletin telefonlarını dinlediniz. Değerli arkadaşlarım, Habur’da teröriste kibar, Ankara’da işçiye gaddar oldunuz. Bunu bütün millet görüyor. Size buradan tavsiyem şu: Bu barajı düşürün, yüzde 10 barajını. Bakın, hazır yetki elinizde, hazır iktidarsınız. Bu barajı düşürmezseniz önümüzdeki dönem bu Parlamentoya gelemeyeceksiniz, benden size uyarması. (CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler) Masallarınıza devam edelim. “Türkiye zenginleşmiş…” “Türkiye zenginleşmiş…”, Bu ülkede 10 milyon yeşil kartlı var, 9 milyon emekli var, 5 milyon asgari ücretli var, 6 milyon işsiz var. Bunlar mı zenginleşti? BAĞ-KUR primini ödeyemeyen esnaf mı, ürünü dalda kalan çiftçi mi zenginleşti? Kim zenginleşti? Bu ülkede zenginleşenler var, doğru; gemiciğini yürüten kaptanlar var bu ülkede, bunları biliyoruz. Girişim dehası bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı çocukları var ama sizin yatacak yeriniz yok, bunu unutmayın. Değerli arkadaşlarım, hukuk sistemimizi altüst ettiniz. “AİHM ve Danıştay kararları ideolojik, ulemaya soralım.” dediniz. Silivri’de faşist hukuk, Silopi’de liboş hukuk, Deniz Fenerinde işlemeyen hukuk düzeni icat ettiniz. Sayın milletvekilleri, “Sineyi millete döneriz.” diyenler sineyi Apo’ya döndüler. Sayenizde artık teröristler parti il binasını açıyor. İmralı’daki katil prensin odasına nem emici duvar kâğıdı döşettiniz. ABD’den korktuğunuz kadar Allah’tan korksaydınız bu memleketi bu hâle getirmezdiniz. Sayenizde terminoloji değişti, artık teröriste “barış elçisi” diyorlar, profesöre “terörist” diyorlar, tarikatlar “sivil toplum örgütü”, sendikacılara “dinozor” diyorsunuz. Bu ülkenin içişleri Washington’da, dışişleri Brüksel’de, İncirlik ABD’de, ekonomi IMF’de, Başbakan gezilerde; manzarayı umumiye bu. Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir.” dedi, çok doğru söyledi, çok doğru söylüyor, ben katılıyorum; Başbakan Yardımcısı “Bu ülkede tuzu kuruların çocukları doğuda askerlik yapmıyor.” dedi. Bakın, sizin döneminizde Millî Eğitim Bakanlığında bir bakanın danışmanı Kahramanmaraş’ta çavuş olarak askerlik yaparken İLKSAN Yönetim Kurulundan 2 milyar 700 milyon lira maaş aldı. Hem yan gelip yattı, hem askerlik yaptı hem de sizin bürokratınız o öğretmenlerin sandığından maaş aldı. İşte Sayın Başbakan burada, araştırsın, yalanım varsa, yanlışım varsa bu kürsüden, gelip özür dilerim. Biz, yedi yıldır bu kürsüde gece sokağa aç yatan çocukların, tenceresi boş kalan anaların, çocuklarına harçlık veremeyen babaların haklarını savunmaya çalıştık; parklarda direnen işçilerin, ürünü dalda kalan çiftçilerin, geçinemeyen emeklilerin sesi olmaya çalıştık. Siz koltuklarınıza alıştınız, ne yazık ki aşınıza haram karıştırdınız, ne yazık ki öğrenciler, öğretmenler, avukatlar, eczacılar, işçiler, memurlar sokakta sesli yürüdüler, ama bu ülkede bazıları sessizce yürüttü. Şimdi sizlere sesleniyorum: 72 milyonu dinlemeye muktedirsiniz. O şovu gel bir kere de sen yap Çerçi! Sen devlet hastanesindeki röntgen cihazını boz da senin özel hastanenden para kazan biraz! Sen o işe bak! Sayın milletvekilleri, yandaş medyanızla birlikte yargıdan önce infaz yaptınız. Bunu yapmaya muktedirsiniz. İş adamlarını vergi silahıyla ezmeye muktedirsiniz, kendi zenginlerinizi yaratmaya muktedirsiniz, Tekel işçilerine biber gazı atmaya muktedirsiniz ama sürekli mağdursunuz! Yok darbe yapacaklar, yok suikast yapacaklar! İki tane adresi ezberleyemeyen adamdan suikastçı mı olur? Bırakın bu Berlusconi sendromunu! Berlusconi bir yumruk yedi, yedi puan arttı diye! Bırakın bu işleri! Memleketin gerçek sorunlarına dönün, kurumları çatıştırmayın, çatışmadan rant elde etmeye kalkışmayın. Gerçek gündem, işçiyi, memuru, çiftçiyi düştüğü bu karanlık kuyulardan kurtarmaktır. Sizler bunu yapmalısınız. Ben son olarak sizlere şunu söyleyeyim: Siz biraz sonra “Bu kürsüdekinin boynunu vurun, tez susturun, telefonlarını dinleyin, peşine polis takın.” diyeceksiniz. Siz de “Padişahım çok yaşa, padişahım çok yaşa!” diyeceksiniz. Ama size şunu söylüyorum: Sizin için tek yer şudur, Meclisin önüne Yüce Divana gitmek için otobüsler yanaşana kadar bağırın, ondan sonra bir daha böyle bir hakkınız olmayacak”

Pazartesi, Ocak 25, 2010

Cumartesi, Ocak 23, 2010

Perşembe, Ocak 14, 2010