Cumartesi, Ocak 31, 2009

DAVOS

Bizim başbakan Davos' ta devam eden Dünya Ekonomik Forumunun henüz 2. gününde İsrail Cumhurbaşaknı Simon Peres ile ağız dalaşına girdi. Detaylara sonra gireriz ama sonucunda ne olduğuna bakalım hemen.


Erdoğan Türkiye’ ye gelişinde gecenin bir vakti AKP il örgütü tarafından organize edilen bir kalabalık tarafından kahraman, dünya başbakanı ve Türkiye’ nin gururu olarak karşılandı.

29 Mart seçimleri öncesinde;


1- Özellikle İstanbul’ da, gerek Kemal Kılıçdaroğlu’ nun dürüst ve güven veren duruşu, ve gerekse Kadir Topbaş’ ın canını çok sıkacak dosya ve iddilarının olması


2- Numan Kurtulmuş ile birlikte Saadet Partisinin tabandan daha fazla oy koparacak gibi durması

gibi sebeplerle puan kaybetme ihtimali olan, ama bir türlü Türkiye hakkındaki planlarından ve tek adam olma hırsından vazgeçmeyen bir lider için bulunmaz bir nimetti. Hemen zaten, "çok konuşacaklarım var ama arkası yarın" diyerek, ertesi gün İBB’ nin metro durağı açılışında şov yapacağının sinyallerini verdi.


Öyle de yaptı.

Peki Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Davos' ta gerçek bir arabuluculuk ve kalıcı ateşkese ilk adım imkanı yakalamışken, bu şekilde mi davranmalıydı? Dünya barışı ile ilgili mesaj bu şekilde mi verilmeliydi? Elbette hayır. Erdoğan ile Peres arasında, toplantı sonrası yapılan telefon görüşmesi göstermektedir ki, iki lider de tribünlere oynamış ve her ikisi de ilk golü atan yıldız olmak için çırpınmıştır.


Ayrıca Peres – Erdoğan arasında gerçekleşen telefon görüşmesi tutanakları Başbakanlık tarafından yayınlanmıştır. (Tam metin için http://w9.gazetevatan.com/Iste_Erdogan_ve_Peresin_telefon_gorusmesi__/220877/1/Gundem )


Okuduğunuzda anlayacaksınız ki, ikisi de son derece kibar, dostlar arasında bu tür görüş ayrılıklarının ve tartışmaların yaşanabileceğine dair, bu olayın iki ülke arasındaki ilişkileri bozmamasını dileyen diplomatik görüşler. MONŞER (?) diplomatların tam da yapması gereken davranışlar. Deyim yerindeyse birbirine gebe iki ülke liderinin sohbeti ancak böyle olur.


Peki Erdoğan, kendi tavsiyesiyle 3 çocuk yapmayı düşünen, zaten okumadığı gazete ve kitapları Başbakan telkini ile bir kenara atıveren, bütün dünyayı yerli dizilerdeki gibi sanan, haber seyretmeyen, seyrettiklerinde ise ne de olsa Başbakan' ın populist çıkışlarından başka bir şey görmeyen bu halka rağmen nasıl bir tavır içerisinde olmalıydı. Telefon görüşmesinden de anlaşılacağı üzere dış politika ağırdan alma, beş kere düşünüp bir kere konuşma, ülke çıkarlarını her şeyin önüne koymayı gerektirir. Ama Erdoğan tribüne oynadığı için halkın okumayacağı ve bilmeyeceği yerlerde MONŞER gibi davranıp muhatabına devlet adamlığına yakışır bir şekilde davranıyor ama halkın gözünün önünde ise kendince MONŞER tarzı benzetmeleriyle mazlum ve halk adamı edebiyatı yapar (kişisel zenginliği, bütün ailesinin villada oturması, eşinin giyim tercihi, oğullarının gemileri, damadının işleri falan zaten başka mevzu). Ya da diklenmeden dik durmaktan bahseder ama hiç alttan almayı, hoşgörüyü bilmez, herkese kafa tutuverir.


Simon Peres zamanında Nobel Barış ödülü almış olmasına rağmen İsrail devletinin Hamas' a karşı yürüttüğü operasyonlarda sivil ve masum hayatlara saygı göstermesini sağlayamamış acz içerisinde bir zavallıdır. Ve aslında bunu herkes bilir ancak kimse yüksek sesle söyleyemez. Böyle bir durumda bölgede kalıcı barışın sağlanması, Gazze' nin (Hamas' ın değil) ve insanlık onurunun korunması için bir fırsat yaratılabilirdi. Bunu yaparken Türkiye' nin yıllar boyu uluslararası alanlarda PKK mücadelesini meşru tutabilmek ve destek bulabilmek adına harcanmış zaman ve emekler göz önünde tutulabilirdi. Şiddetin her türlüsüne karşı olunduğu belirtilebilirdi. Tam işte orada, Nobel Barış ödülü almış eski bir kurta insan hakları dersi verebilirdi. Kendi ülke bütünlüklerini ve vatandaşlarının güvenliklerini koruma isteklerine saygı duyulduğundan başlanıp, barış ödülü sahibi bir başkanı olan ülkenin sivilleri ve çocukları hedef almasının meşru müdaafa da olsa insan hakları ihlali olduğunu belirterek golü kendi kalesine değil Peres' in koruduğu kaleye atabilirdi. Peres' in “İstanbul' a füzeler yağsa siz ne yapardınız” lı karşı atağına karşın hemen savunmayı öne çıkartıp “Ben de sizin gibi ülkemi savunurdum ama sivilleri ve çocukları öldürmeden” yanıtını verebilirdi. Bu “İstanbul'a füzeler düşse” konusu ile ilgili şahsi düşüncelerimi daha sonra ayrıca yazacağım.


Ama bunlar olmadı. Bir futbol maçı vardı, iki sönmek üzere olan yıldız tekrar eski günlerine dönebilmek için halkın kendilerini parlatmasını istiyordu. O da oldu.


Bir anda organize edilen binlerce AKP sempatizanı, binlerce tertemiz bayrak, sanki iki gün önce hazırlıklara başlanmış pankartlar.

Gece yarısı sadece belediye başkanının izni ve talebi ile halkın ortak kullanım aracı olan ve halkın vergileri ile finanse edilen toplu ulaşım araçlarının siyasi amaçlara hizmet ettirilmesi ise tam bir skandal ki biz bunlara da alıştık AKP sayesinde.

Perşembe, Ocak 29, 2009

Özdemir İnce - 18 Temmuz 2008


Halka Hizmet ve Halka Hizmet Yalanı Üzerine

Mehmet Ali Gökçeoğlu AKP Çeşme belediye başkan adayı. Aşağıdaki link ise kendi şahsi sitesi;

http://www.mehmetaligokceoglu.com/joomla/index.php

gördüğünüz gibi büyük projeleri var 2015 yılında Çeşme için. Bütün şehir muhteşem binalar ile dolacakmış anladığım kadarıyla.

**************

Şimdi de Eskişehir belediyesinin web sitesine bakalım;

http://www.eskisehir-bld.gov.tr/manset.php

manşette diyor ki; Araçların Değil Yayaların Şehri: Eskişehir

Bu sayfayı inceleyin, haberlere göz atın, fotoğraflar için zaman ayırın. Bir kaçını sizinle de paylaştım.



**************



Aşağıdaki bahsedilen konu ise İzmir - İstanbul belediyeciliği farkını ortaya koyuyor;

İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Levent’teki İETT arazisini Dubai Şeyhi Maktum’un Dubai Sama şirketine 1 katrilyon liraya sattı. Aradan neredeyse 2 yıl geçti. Para gelmiyor. Şeyh Maktum, Mimarlar Odası’nın açtığı davaları bahane ederek parayı ödemiyor. İstanbul Belediyesi de, özel! ilişkilerden dolayı, ihaleyi iptal etmiyor, Şeyh’in keyfini bekliyor.İzmir Güzelyalı’da aynı durum vardı. Otobüs garajı da kaldırılmış, arazi boşalmıştı. Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, garajın trilyonluk arazisini satabilir, paraya dönüştürebilirdi. Bunu yapmadı. Ne mi yaptı? Koskoca, çağdaş, pırıl pırıl bir konser salonu... Yaklaşık 30 trilyon liraya malolan Ahmet Adnan Saygun Konser Salonu geçenlerde açıldı... İzmir Türkiye’nin en modern konser ve sergi salonuna kavuştu.İzmir Belediyesi İstanbul kadar akıllı değil...Alsancak’ın hemen dibindeki Havagazı Fabrikası’nı da satıp parasını yemeyi becerememiş! Fransızlardan kalan fabrika, ana dokusu korunarak enfes bir müze ve kültür kompleksine dönüştürülmüş. Bir biblo gibi duruyor kentin içinde...Çiğli tarafında Sasalı adı verilen bölgedeki Doğal Yaşam Parkı da ayrıca görülmeye değer... İzmir Fuarı büyüklüğünde (450 dönüm) bir alan içinde meydana getirilen hayvanat bahçesinde hayvanlar demir kafesler içinde korunmuyor. Aslana, file, zürafaya, su aygırına ana vatanlarındaki bitki dokusuna uygun yaşam dekoru yapılmış. Onları açık alanda izliyorsunuz. Çocuklar için eğitim programları düzenlenmiş. Anakent Belediyesi bir 30 trilyon da oraya harcamış. Ama değmiş; görülesi bir eser çıkmış ortaya... Başkan Aziz Kocaoğlu kentin para eden arazilerini satıp betona dönüştürmek yerine halkın soluklanacağı mekânlar haline getiriyor. Tarihi ve doğayı yaşatmaya öncelik veriyor. Karşılığı mı?Sanırız yerel seçimde halka verdiklerinin karşılığını alacak... İzmir’den gelen haberler onu gösteriyor...

**************

Başbakan Erdoğan aklına her geleni yalan mı doğru mu bilmeden söylemesi ve ne zaman susacağını bilmemesi ile meşhurdur malum. Her aklına geldiğinde kendi belediyelerinin halak ne kadar hizmet ettiğinden, şehirleri güzelleştirdiğinden bahseder. En baştaki Mehmet Ali Gökçeoğlu' da tam Erdoğan' a göre bir aday. Güzelim Çeşme' yi Dubai' ye çevirmeyi marifet sayan ve bunu halk için yaptığını söyleyecek kadar densiz olan birisi. Maalesef, aramızdan çoğu da ve maalesef halkımızın % 47' si de bu numarayı yiyor. Ama hiç düşünmüyor ki, bir taraftan benim rahat yürümem, rahat nefes almam, rahat ulaşımımı sağlayan, medeni bir ortamda çocuk büyütmeme imkan verenler var diğer tarafta ise aralıksız olarak bizleri fildişi kulelerde oturmakla suçlayıp, asıl ve gerçekten fildişi kuleleri kendileri ve çevreleri ve de en önemlisi müteahhitleri zengin etmek için yaptıranlar var. Bizim halkımızda; valla Kiler ne güzel 105 katlı rezidans yaptı, sağolsun Kadir Topbaş diye alkışlıyor. Be kardeşim, sen hayatında bir rezidansta oturabilecek misin ki seviniyorsun, sana bir torba makarna düştü bu işten. Bu hizmetin sana pis bir şehir, keşmekeş olmuş bir trafikten başka ne getirdiğini sanıyorsun. Her fırsatta "Bisyaratılanı yaratandan dolayı severiz" diye diye sömüreceksin, ama o sevdiğini söylediğin halka, dinsiz diye saldırdığın bazı partilerin başkanları kadar değer vermeyeceksin.

**************

Bu yazıyı okuyanlar arasında daha önce AKP' ye oy vermiş veya vermeyi düşünenler olabilir. Yapılması beklenen şudur; nasıl bir şehirde ve ülkede yaşamak istediklerini belirlesinler. Kararlarını ona göre versinler. Şehrin her yerini imarsız da olsa kendi yandaşlarına ve milletvekillerine peşkeş çekerken, bir torba kömür veya makarna ile halkı kandıranları mı, yoksa medeni bir şehir, medeni bir ülke, önce insan diyen ve bunu içten söyleyen, yolsuzluk ve hırsızlığa göz yummayacak olanları mı tercih edeceğiz? Geleceğin Çeşme' sinin bir avuç zenginin oturacağı gökdelenler şehri olmasını mı, yoksa Eskişehir gibi insana layık medeni bir şehir mi olmasını arzuluyoruz? 2B kanununu fırsat bu fırsat çıkartıp kendilerine milyarlarca dolarlık kaynak sağlayanları mı, 6 yıldır 2B çıkmasın diye çırpınanların sesini mi dinleyeceğiz?

**************

Geleceğinize ve tarihimize yazık etmeyin. Çok geç olmadan gerçekleri görelim ve en önemlisi görmesi gerekenlerin görmelerini sağlayalım. Herkes bu ülkenin altına elini koymalıdır, koymalıdır ki bu ülke tekrar silkinip kendine gelsin.
Sevgi ve saygılarımla,

Cuma, Ocak 23, 2009

Tayyip' ten inciler....

Tayyip' in Trabzonda bugün yaptığı konuşmadaki yalanlarına kedimce ve sinirlerime hakim olarak yanıt vermeye çalıştım...

Erdoğan, Cumhuriyet Meydanı'nda gerçekleştirilen 'Toplu Açılış ve TOKİ Konutlarının Anahtar Teslim Töreni'nde yaptığı konuşmada, hizmet yolculuğunda her zaman Trabzon'u yanlarında hissediklerini söyledi.Trabzon'u kendi kaderine bırakmadıklarını anlatan Erdoğan, kentsel değişim, dönüşüm projeleriyle kentin çehresini değiştirdiklerini söyledi. (Trabzon ve diğer şehirlerdeki TOKİ başkanlarının ve müteahitlerinin kim olduklarını görüyoruz, hizmet mi, parmak yalamak mı?)


Sadece Trabzon'u adalet ve kalkınma ile tanıştırmadıklarını anlatan Erdoğan, tüm şehirleri aynı heyecanla geliştirmenin, dönüştürmenin mücadelesini verdiklerini kaydetti.Türkiye'nin 6 yılda kat ettiği mesafenin Cumhuriyet tarihinin hiç bir dönemi ile kıyaslanamayacak başarılarla dolu olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, dış, politikada, iç politika, ekonomide, sosyal yaşamda Türkiye'yi birinci lige taşıdıklarını söyledi. (Yalan söylenir ama bu kadarı da olmaz, hayır yanlış oldu pardon, bu kadar yalan olur ama bu kadar yalanı nasıl yerler. 6 yılda nasıl bir mesafe kat etmişiz; yüksek faiz düşük kur ve de yurt dışı bahar havası sayesinde borsa 57 bin seviyesine çıkmış, uzun süre dolar 1,15 seviyesinde kalmış. Peki iyi bişey mi; 2001 krizinden acilen çıkılması için orta-kısa vadeli olan bu Kemal Derviş programı uzun vadeli uygulama ile ülkemizin sömürülmesine yol açmıştır. Buraya tonlarca dolar getiren yabancılar fazlasıyla götürmüştür. Yurdun en önemli varlıkları özelleştirme diye araplara hediye edilmiştir. telekom 3 yıllık kar ederi ile araplara teslim edilmiştir. 6 yılda özelleştirmeden elde edilen gelir 15 milyar USD civarında iken yabancıların ceplerine koyup götürdükleri toplam faiz geliri 23 milyar USD olmuştur. Yani ne işe yaradı tayyip o özelleştirmeler, sırf sen zavallı saf vatandaşlara iyi ekonomi görüntüsü veresin diye nereye gitti kardeşim benim paralarım. Hesabını versenize)



Erdoğan, yurt içinde, yurt dışında artık Türk vatandaşlarının sokakta başı dik bir biçimde 'Ben Türk'üm' diyerek dolaştığını belirtti. (Hadi len ordan... 2 aydır Londra' dayım.. Ne güzel medeni memleket diyorum. Filistin olayında bile bir tane Türkiye lafı geçmedi ne haberlerde ne gazetelerde. Sen milleti uyutmaya devam et, kimsenin seni takmadınığı bilmene rağmen yalan söyle zavallılara)



Türkiye'nin, Dünyada 17., Avrupa'da ise 6. büyük ekonomi haline geldiğini bildiren Erdoğan, ihracatın 127.5 milyar dolara yükseldiğini ifade etti. (ithalatı söyle canım benim... hatta şöyle yapalım, yapılan ihracatın içerisindeki ithalatınpayını kıyaslayalım. O zaman çıkar ortaya ihracatın bu şekilde artmasının faydası olup olmadığı)




Türkiye'ye 15 milyar dolarlık küresel doğrudan yatırım geldiğini anımsatan Erdoğan, Gayri Safi Yurt İçi Hasılası'nın 750 milyar dolar olduğunu kaydetti. (simitçi tayyip, anlamazsın ama yine de söyleyeyim, üretime dönüşmeyen küresel yatırımın hiç bir ülkeye faydası olmaz. Bu ancak o ülkeleri köleleştirmeye, IMF ve Dünya Bankası bağımlısı yapmaya yarar. Bilmiyorsan, ekonomi kitabı okumanı tavsiye ederim. Pardon sen kitap okumayı bilmiyordun değil mi. Sen o sevmediğin 80 yılda kurulmuş ne kadar sanayi kurumumuz varsa 3 kuruşa araplara satmadın mı. Bir tane, bir tane kurduğun sanayi kuruluşu söyle ya)


Başbakan Erdoğan'ın, Türkiye'nin 10 yıllar boyunca kendisine ayak bağı olan, karanlık ilişkilerle ülkeye pranga haline gelen çetelerden, mafyalardan kurtulduğunu ifade etmesi üzerine, alanda bulunan vatandaşlar 'Vur vur inlesin Baykal dinlesin' sloganıyla tempo tuttu. Erdoğan da 'Gençler siz bu işi iyi biliyorsunuz' karşılığını verdi. (of anam of... Saf gençler mi biliyo sen mi biliyorsun. Susurluk' u bilir misin Tayyip efendi. hani senin eteğini öptüğün adamların sonuna kadar arkasında oldukları ve korudukları ve hatta senin koruduğun ve hatta cumhurbaşkanının koruduğu adamların yakalanıp bu tür kirli derin devlet işlerinin ortaya çıkması için bizim günlerce aylarca eylep yeptığımız susurluk. Yalan söyleme, hadi Baykal kabul ediyor, HSYK yasasını eski haline getir veya daha demokratik yap, dokunulmazlıkları da kaldır da bu pislikler çıksın ortaya. Yahu nasıl saf bu millet, bütün ergenekonda herkesin adı geçti, tüm teröristler nasıl seviştikleri bile anlatmışlar telefonda ama bir tek AKP li hakkında konuşmamışlar. Hiç bir AKP linin adı geçmemiş bu görüşmelerde.. Yuh be yalancı)



Başbakan Erdoğan şunları kaydetti:'Türkiye'nin ilerlemesinin, kalkınmasının, büyümesinin önündeki engeller kalktıkça birileri ciddi şekilde rahatsız oluyor. Arı kovanına çomağı soktukça birileri ciddi manada rahatsız oluyor. Bu psikolojiyi lütfen iyi tahlil edin, buna farklı yorumlar getirenler var. Türkiye demokratik, laik sosyal bir hukuk devleti olarak çağdaş standartlara kavuşuyor, yıllar boyunca üzerine gidilemeyen meseleler bugün cesaretle çözüm yoluna giriyor. Ama birileri bundan ciddi manada rahatsız oluyor o kadar pervasız bir eleştiri içindeler ki devletin kurumlarını, TBMM'yi, Cumhurbaşkanlığı makamını özellikle yargıyı, hükümetimizi sürekli dillerine doluyor, sürekli yıpratmaya çalışıyorlar. Ama başaramayacaklar, başaramayacaklar. Defalarca söyledim, aksi ispat edilene kadar herkes masumdur. Herkesin artık bu ilkeyi, bu anayasal ilkeyi kabullenmesi ve anlaması gerekiyor.' (Bak sen; demek Türkiye demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletiymiş... Laik dediği ülkenin iktidar partisi Laiklik karşıtı insanlarla dolu. Bırak anayasa mahkemesinin kararını, her hareketiniz laiklik karşıtı sizin be. Sosyal devlet dediğin ülkelerde sağlık sistemi adam gibi olur, eğitim bilimsel ve bağımsız olur. Devletten tam destek alır eğitim sistemi sosyal ülkelerde. Öyle her ile bir üniversite salaklığının peşinden gitmez sosyal devlet. Sosyal devlet, plan yapar ve ihtiyaç olduğu kadar meslek erbabı üretir. Meslek liselerine önem verir. Herkesi üniversite mesunu yapıp, sokaüa 25 yaşından sonra iş bulmaya göndermez. Sosyal ülkeler de kültüre ve sanata önem verilir. Halkın her istediği değil ihtiyacı olanlar karşılanır. Torba ile makarna dağıtarak, kömür bağımlısı halk yaratarak sosyal devlet olunmaz. Bunu anlamayan adam nasıl olur ben de bunu anlamıyorum. Hala buna hizmet diyenler var. Bana plan değil, pilav lazım diyen Menderes hocasının izinden gidenlere müstehaktır işte senin gibiler. Plan yapanlar uzaya gider, medeniyet içerisinde, toplumsal huzur ve mutulukla yaşarken, bizim gibi ülkelerde kalakalırız. Hukuk devlet miyiz.. Malesef fazlasıyla, her biyerimiz hukuka bağlı ve hukuksuz yapamıyoruz. O yüzden hukuk sistemimiz güdük, yavaş ve güvenilmez. Baklava çalan çocuklara 15 yıl veren bu hukuk sistemi, aile kararıyla kızını öldüreni, 15 yaşındaki kıza tecavüz edeni, devleti soyup soğana çevireni, karşıdan karşıya geöen küçücük çocuklara çarpıp öldürenleri iyi halden 2 yılda bırakıyor. Bu mu hukuk devleti. Demokratik ülkeyiz değil mi biz? Bu çok uzun...)




Vatandaşların 'Çete başı Baykal' şeklinde tempo tutmaları üzerine Erdoğan, ' Demeyelim, demeyelim, onlar desin bırakın ama biz demeyelim' karşılığını vererek sözlerini şöyle sürdürdü:'Bu işin güzel ahlak örneklerini inşallah bizler veriyoruz, bizler vereceğiz. Onlar hakaret edecek, biz etmeyeceğiz. Biz tatlı dille konuşacağız, bu yolu tercih edeceğiz. Biz AK Parti iktidarıyız bunu böyle bilin. Bağımsız mahkemelerimiz, savcılarımız, hakimlerimiz incelerler, araştırırlar, ak ile karayı ortaya çıkarırlar. Hukukun çalışmasından rahatsızlık duymak ancak gocunacak işleri olanlar için geçerlidir.' (bağımsız mahkeme var diyorsan önce Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili son yasa değişikliği kaldır ortadan be adam. Adalet bakanına ve müfettişine direk göbekten bağlı olur mu bu kurul. Nerede kaldı kuvvetler ayrılığı. Aaaa. tabi senin oy potansiyelin olan halk göbeğini kaşıyıp, evlilik programı zeyretmekten vakit bulamayıp kuvvetler ayrılığı ilkesinin tüm dünyanında kabul ettiği gibi her devletin en önemli ilkesi olduğunu öğrenememişti... Özür dilerim. Ayrıcai ne olur şu bağımsız yargıyı gerekten ortaya çıkar, bir de dokunulmazlıkları kaldır da kimmiş en büyük çete başı görelim.. Hadi...)

Pazartesi, Ocak 12, 2009

Aşağıdaki yazı "yaşasın TSK" amaçlı değildir. Keşke dünya hiç bir güvenlik kuvvetine ihtiyaç olunmayan bir yer olsa ama değil. En azından ülkenin Askerinin ve Polisinin siyasallaşmayan, pisliğe bulaşmayan, asli görevlerini yerine getiren kurumlar olarak görmek istiyoruz ama o da zor görünüyor...

Yazı, içeriği itibariyle, bu oynanan tiyatronun dış destekli ve başka amaçlar için kurulduğunu gösterdiği için gönderiyorum... Aynı güçler önceleri ülke askerlerini başka amaçların uygulanması için kullanmışlardı. Şimdi ise, ya TSK susup her şeyi sineye çekecek ve ülkenin siyasal islamın pencesine düşmesine izin verecek, ya da elini masaya vuracak. Nasıl? İki tarafı boklu değnek değil mi? Bu iki olasılıkta aynı onursuz kişilerin işine yarayacak. Çözüm ancak bizlerin aydınlanması ve gerçekleri görmesiyle olur. YANİ: KATIKSIZ DEMOKRASI ile... Öyle AB ve ABD dayatmalı RTE, Fehmi Koru, Cengiz Çandar demokrasisi ile değil....

Saygılar...

YİĞİT BULUT - Her şeye tek engel var; TSK...

Herkes soruyor; TSK’ya neden bu kadar ağır bir saldırı var! Bu yazının “bazı bölümlerini daha önce de yazdım” ama “anlayamayanlar için” bir daha yazıyorum...TSK’ya kimler, neden saldırıyor!“...

  1. Bill Clinton Mayıs 1997’de “Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi “ adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü “ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin”, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede şu cümleler yer aldı ”...200 milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD’nin yaşamsal çıkarlarından biridir...
  2. Bölgedeki dinamiklerin ve ABD’nin tavrının değiştiğini düşünen Türk Genelkurmay’ı, 1997’de “Milli Askeri Strateji Konsepti’ni (MASK)” değiştirdi ve “aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSK’nın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların tespit ve iyileştirilmesi” gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında “Ortadoğu’da yerleşme” derdini yavaş ortaya döken ABD’nin ne yapmak istediğini “ilk algılayan yapı” olma özelliğinden kaynaklanıyordu.
  3. MASK’ın değişmesi ABD’yi herkesten fazla rahatsız etti. ABD, TSK’nın “bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Brüksel veya Washington yerine Ankara’dan alınmasından” ciddi anlamda rahatsız olmuştu. Ayrıca MASK’ın ABD’ye danışmadan değiştirilmesi “eleştiriliyor” ve “...Türkiye’nin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, istikrarsızlığı artırmaktadır” deniliyordu.
  4. Aynı dönemde ABD makamlarının raporlarında “Türkiye’nin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin” ABD’nin “ana çıkarlarının” bulunduğu Büyük Ortadoğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu...
  5. Bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük “finansal manipülasyonu” ile karşı karşıya kaldı. 57. Hükümet “pasifize” edilip Kemal Derviş’e teslim edilirken, koalisyon partileri siyasi dinamik içinde eridi. “Türkiye’nin değerlerinin tasfiye edilmesi süreci” başladı.
  6. “TBMM’den geçmeyen tezkere” ve TSK’nın ABD’nin istekleri doğrultusunda “Büyük Ortadoğu Projesi’ne” (BOP) dâhil edilememiş olması Okyanus ötesindekileri daha da kızdırdı. 2004 yılının Nisan ayında BOP’u anlatan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel “...Irak, Türkiye, Pakistan ve diğer İslam Cumhuriyetleri gibi bir İslam Cumhuriyeti olacak...” dedi.
  7. Ortadoğu ve Orta Asya’da “kendi amaçları doğrultusunda” TSK’yı “tasarrufu” altına almak isteyen sadece ABD değildi... Avrupa Birliği (AB) de aynı amaçta birçok giriş yaptı ve maalesef kağıt üstünde bazı kazanımlar elde etti... Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül (hatırlatalım bazı çevrelerin Cumhurbaşkanı adayı) 2005 yılında AB Savunma Bakanları Konseyi toplantısına katıldı ve “Türkiye’nin AB muharebe gruplarında” yer almasını öngören anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmaya göre Türkiye, karar mekanizmalarında yer almayacak ama “AB’nin herhangi bir bölgedeki olaylara müdahale etmesini” sağlamak amacıyla oluşturulacak yapıya “güç” verecekti.
  8. Türkiye’de “Ilımlı din devleti” kurmak isteyenler, Sorosçular, rejimle “düellosu” olanlar ve devlet düşmanı eski “bazı fraksiyon mensupları” yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçti ve TSK’ya “saldırı”da yerlerini aldı...

Evet sevgili dostlar, bugün Türkiye’de kim “Türkiye’yi kökünden değiştirmek-bölmek-kendine uydurmak” istiyorsa karşılarında tek ciddi engel var TSK... O da “gitti mi, halkın gözünden düşürüldü mü” Türkiye’de her oyun oynanır hale gelecek... Olaya bu açıdan bakınca, “her şeyi anlamak” çok daha kolay olacak!

Perşembe, Ocak 08, 2009

Demokrasi Böyle Bişey Demek...

Hani diyorum ki biz salağız galiba. Susurluk döneminde eylem yapan bizlere "glu glu dansı yapıyorlar" demişlerdi. Sivas'ta canları yakanlarınavukatlığını yapan bir Adalet Bakanı vardı. Fehmi Koru' da bunların hepsininelini eteğini öpüyordu.


Bu meymenetsiz suratlı adam aşağıdaki yazıyı yazmış;


http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=217322


Yani bize demokrasi dersi veriyor aklınca.


Ya Nihat Ergün denen AKP yöneticisine ne demeli, o da diyor ki; kisenin evinde silah olmasın, kimse kiseyiöldürmesin, kimse barışı baltalamasın vs. vs...


Sanki biz elimizde silahortalıkta dolaşıyoruz. Satırlarla gençleri kovalayan adamlar için ise gıkları çıkmıyor.


Yahu ne yüzsüzleşmiş bu adamlar böyle, bu nasıl bir deli cesaretidir. Ne uyumuşuz be arkadaşlar. Bu adamlar her şeyimizi ele geçirmiş. Sabah 06:30dan beri gazete okuyorum, işimi bile doğru dürüst yapamıyorum, sinirlerim gerildi zaten.


1 ayı aşkın süredir Londra' dayım ve ülkem insanı ile buradaki insanları karşılaştıracak çokça vakit buldum, canım vatanımıza çok yazık ettiğimizi yerinde gördüm. Bazen diyorlar ya hani, elit insanlarsınız halkı küçümsüyorsunuz. Be kardeşim neremiz elit, senden daha az kazanıyorum, sen gitmişsin her boş bulduğun yere ev yapmışsın, ben bir tane ev alabilmişim 10 yıl borç ödüyorum. Sonra ben elit sen halk oluyorsun.


Senin seçtiğin Cumhurbaşkanı 14 yaşında iken koynuna aldığı karısına televizyonda bile BU diye hitap ediyor, aynı kadın benden saygı bekliyor, özgürlük diyor. Önce kocan özgürlük versin kadın.


Ya defolun gidin be. Of ya...