Salı, Ocak 14, 2014

Kurmay olacağına, bacanak ol - Yılmaz Özdil

Delil'lerin toplanması için, İzmir'deki casusluk davasına iki ay ara verilmişti.
Dün, kaldığı yerden başladı.

"Delil" denilen siidilerin hepsi, buzdolabı arkasında siyah poşet içinde bulundu. Başka yere saklamayı akıl edememiş demek ki bu casuslar... Hepsi aynı yere saklamış. Hepsi siyah poşet içinde saklamış.

Siidileri bulan polisler, dalgınlıklarına geldi herhalde, arama sırasında eldiven takmadılar.
Sanıklar mahkemeye yalvardığı halde, siidilerde parmak izi taraması yapılmadı, DNA testi yapılmadı.
Tesadüf işte, polis kameraları tam da siidilerin bulunduğu dakikalarda anzalandı, görüntü kaydedemedi.

Hazirunlar, yani, aramaya şahit olarak eşlik eden komşu, muhtar gibi kişiler, siidilerin bulunduğu mutfaklara sokulmadı. Al sana bi tesadüf daha, tüm siidiler şahit yokken bulundu.

Elebaşı denilen işadamının Sapanca'daki evinde Sakarya polisi tarafından arama yapıldı, suç unsuruna rastlanmadı diye tutanak tutuldu. Bilahare, İzmir'den gelen polisler bi de biz arayalım dediler, şak, elleriyle koymuşlar gibi siidi buldular.

Bu işadamı mayısta tutuklandı, evinde ele geçirilen siidide eylül tarihli belge var iyi mi...
Hapse tıkıldıktan 4 ay sonra, cezaevindeyken belge hazırlayıp, Sapanca'daki evine saklamış!

Subaylardan belge sızdırdığı öne sürülen üniversite öğrencisi kızın, babasının evinde arama yapıldı, siidi bulundu, tutanak tutuldu, babasına imzalatıldı... Adamcağız görme engelli, bildiğin kör.

Söz konusu belgelerde, 19 farklı subayın "gece kulübü" kelimelerini "geceklübü" şeklinde not aldığı görülüyor. 19 farklı subayın aynı hatayı yapması mümkün mü? Yoksa, birileri kes-yapıştır mı yaptı?

Toplam 8 bin dijital belge var.
Bunların 5 bini, aynı gün aynı saatte, 31 Mart 2012'de*aat 10.20'de kaydedilmiş... Yüzlerce casus, aynı gün aynı saatte, aynı bilgisayarın başında mı toplandı?

Binlercesi var, bi kaç örnek vereyim...
2009'da bir savaş gemisiyle ilgili belge sızdınlmış; o gemi 2001'de jilet oldu. 1988'e ait denizaltı fotoğrafı var; o denizaltı 2004'te denize indirildi. Güya, üç farklı evden çekilmiş üç farklı yatak odası fotoğrafı var; o fotoğraflar, Gölcük Orduevi'nin internet sayfasından alınmış.

Subaylardan bilgi sızdırdığı iddia edilen bir kızın evinde arama yapıldı, bilgisayarında "by casus" ismiyle kaydedilmiş belge bulundu. Casus filmlerinde zaten olmaz ama, böylesi komedi filmlerinde bile olmaz.
Casusluk şebekesi, casuslarını, casus isimli belgeye yazmıştı!

Hatta... O belgeye "by casus"ların T.C. kimlik numaraları da yazılmıştı. Siz hiç casuslarını ismiyle soyadıyla T.C. kimlik numarasıyla kaydeden casusluk şebekesi duydunuz mu? Duyun.

Subaylardan biri tutuklandığı gün itiraz etti mesela... "Benimle aynı ismi soyadı taşıyan yüzbaşı da var, başçavuş da var, ne malum benim olduğum?" diye sordu.
Siidideki T.C. kimlik numarasını gösterdiler. Çünkü, casuslan siidiye kaydederken, bi tek muhtardan ikametgâh belgesi almadıklan kalmıştı!

Bir başka subay, savcıya "böyle saçmalık olur mu, benim burda ne işim var?" diye sordu. Savcı "valla bence de burda olmaman lazım ama, polis isimlerinizi verdi" dedi.

8 Mayıs'ta tutuklanan var. İsminin kanştığı belge 18 Mayıs tarihli...
Kanıttan önce suç işlemiş yani.

Subayların fuhuş yaptığı, parayla belge sattığı, belgelerin kuryeler aracılığıyla yurtdışına gönderildiği iddia ediliyor... Tutuklu subayların kadınlarla çekilmiş tek kare görüntüsü var mı? Yok.
Telefonla görüşmüşlükleri var mı? Yok. Cepten mesaj? Yok.
İnternetten yazışmışlar mı? Hayır.
Tutuklanan veya gözalüna alınan kadınlardan herhangi biri, ben bu subayları tanıyorum diyor mu?
Demiyor. Subayların evlerinde, bilgisayarlarında, akrabalarında, arkadaşlarında ele geçirilmiş belge var mı? Yok. Para trafiği tespit edilmiş mi? Hayır. Subaylar mahkemeye başvurdu, madem parayla satmışız, Allah aşkına mal varlığımızı kontrol edin dediler... Mal varlıklarına bakıldı mı? Bakılmadı. Kurye yakalandı mı?
Hayır. Tanık var mı? Yok. Gizli tanık var mı? Yok. Hangi ülkelere belge satılmış? O da yok.

Peki ne var?
Casusluk şebekesinin dijital ortamda hazırladığı "karakutu"su var. Arşiv niteliğinde... Gizliliğe kozmik derecede önem verilmiş. Son teknolojiyle, profesyonelce, şifresi kınlamayacak şekilde oluşturulmuş.
Küçücük bi pürüz var... Henüz ele geçirilmemiş! Ben söylemiyorum, iddianamede böyle yazıyor. "Ele geçirilemeyen karakutu, şifreleri kırılamayacak şekilde dosyalandı" diyor.

Cahilliğime verin ama...
"Ele geçirilemeyen delil" olur mu birader?

Üstelik... MİT fark etmiyor. Kılı kırk yaran askeri istihbarat fark etmiyor. Hiçbir NATO ülkesinin gizli servisi fark etmiyor. ABD'den meçhul biri elektronik posta gönderiyor, silahlı kuvvetlerdeki yüzlerce casusu ortaya çıkarıyor... Öyle mi?

Neticede...
Başbakan'ın başdanışmanı, orduya kumpas kuruldu dedi. Başbakan, içerde günahsız yere yatanlar var dedi. Casusluktan tutuklu olanlar da, bu deliller ve hükümetin itiraflarıyla tahliye talep etti.

Bacanak tık diye bırakılmıştı.
Aynı İzmir'de...
İki senedir yatan subaylann yatmalarına devam kararı verildi.

Cuma, Ocak 03, 2014

Susmayacaksın - Bekir Coşkun

Çık...
Bağır...
Çağır...
Yırtın...
Başına ne geldiğini herhalde anladın...
*
Bak dereni elinden alan adam işte...
Çevreci...
Köyünün suyu kesildi, çeşme kurudu...
Balıkların öldü...
Sorunca, sana "Hes'tir" dediler...
İşte; talan edilen ormanın, yeşilin, koruluğun, kıyının, derenin parası ayakkabı kutularından çıktı mı?..
*
Şehirdeysen...
Nohut geldi...
Makarna geldi...
Kömür geldi...
Senin payına düşen bu kadardı çünkü...
Onun payına düşeni gördün; sayamamış, eve para sayma makinesi getirmiş...
*
Işçiysen, memursan...
Yüzde 3 zam dediler...
Yanaşma sendika yüzde 4 istedi...
Ben bile bildim olacağı; ikisinin ortası yüzde 3.5...
Zamlı maaşı alan baktı ki maaşı elli lira azalmış...
Yeni vergi dilimine girmiş çünkü artınca...
Arttığından dolayı azalmış yani...
Tam o sırada satmışlar TEKEL arazisini...
*
Yeni yılda "huzur, hayırlar, esenlikler" dilediler...
İlk ne geldi?..
Zam...
*
Yeni yılın daha ikinci günü cebindeki 100 liranın 17 lirası gitti...
Bayrağın, andın, marşın, bayramların, ordun, aydınların, yargın, üniversiten, cumhuriyetin, çocukların, umutların, geleceğin elinden alındığında hadi uyanmadın...
Kazıklandığında bari uyansaydın...
*
Hâlâ çıkıp "Türkiye seninle gurur duyuyor" diyorsan...
*
"Göbeğini kaşıyan adam" deyince kızma...
Ya da susmayacaksın...

Bu nasıl ustalık anlayan var mı? - Mehmet Yılmaz

Başbakan recep Tayyip Erdoğan son genel seçimlerde bu dönemin "ustalık dönemi" olduğunu söylemişti.

Artık her şeyi yalayıp yutmuştu, bilmediği, çözemeyeceği bir mesele kalmamıştı ve ustalaşmıştı. Bunun için vatandaşın oyuna talipti ki ustalık yeteneklerini konuştursun, Türkiye'yi uçursun! Ama kendi sözlerine bakacak olursak, 11 yıldır memlekette nelerin olup bittiğinden haberi bile yokmuş da bazı şeyleri şimdi öğreniyormuş gibi konuşuyor.
Kendisinin ve AKP sözcülerinin sözlerine bakarsak memleketin polisinde paralel bir yapılanma oluşmuş.


Bunlar herkesi dinliyorlar, beğenmedikleri insanların başına çoraplar örüyorlar, onunla da kalmayıp Cumhuriyet hükümetini iş göremez hale getirmeye kalkışacak kadar da güçlenmişler.


Oysa daha üç ay önce polisin destan yazan kahramanlar ordusu olduğunu söyleyen de kendisiydi.


Usta dediğin bu sözünü ettiği oluşumun marifetlerinin farkına daha önce varmaz mıydı?
Anayasal güçlerden yargı deseniz en başından bozulmuş! "Bunu yaparsak yargı daha bağımsız ve daha güçlü olacak" dedi, Anayasa yı değiştirdi şimdi çıkmış "HSYK işinde yanlış yaptık" diyor.


"Yargı ve emniyet başta olmak üzere devlet kurumları içine yerleşmiş bir örgüt, dışarıdan aldığı talimatlarla Türkiye'nin istikrarına, güven ortamına, Türkiye'nin büyüyen ekonomisine ve kardeşliğine bir suikast girişiminde bulunmuştur" diye anlatıyor.


Dış politika deseniz hiç de iyi yönetilemediğini kendisi ve AKP sözcüleri açıkça söylüyorlar.
Amerika'dan başlayıp İran'a varana kadar "dost bildiğimiz" herkes meğerse kuyumuzu kazıyormuş.


"Ustalık" bütün bunları bir denge içinde yürütme başansı göstermekti ama başaramamış.
Belli ki "Ustalaştım artık" derken herkesi kandırıyormuş!