Salı, Haziran 24, 2008

Gündem

"Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır;yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Allah'ıkullanırlar" Giordino Bruno (İtalyan Düşünür)

HABER:



1. Eski RP milletvekili Şevki Yılmaz' ın kardeşi Aziz Yılmaz 2006 yılında 60 yaşındayken TSE' de memur olara göreve başlamıştı. Tepkiler almadı da değil ama, şimdi bu zat'ı muhterem TSE Marmara Bölge Müdürü olmuş. Yolu açık olsun. Bu tür atamalar ne ilk ne de son. Gazete arşivlerine göz atmak artık çok kolay, binlercesine ulaşabilirsiniz.

2. İki gün önce Diyanet İşleri Başkanlığı açıklama yaptı; Diyanet kadrsunda yer alan 90 bine yakın din görevlisinden 18 bini göreve başlamalarının ilk 2 yılında diğer kamu kuruluşlarına atama talep etmiş. Bu taleplerin ve yapılan atamaların en çok rağbet göreni ve yerine getirileni Milli Eğitim Bakanlığı kadrolarına yapılmış.

Bu iki haberi okuyunca Tayyip Erdoğan' ın devamlı söylediği bir söz ve Anayasa Mahkemesine sunulmuş savunma metni geliyor insanın aklına. Tayyip ne diyor devamlı: "AKP kadrolaştı diyenler yalan söylüyor. Bu söleri söyleyenleri ispata çağırıyorum"

Savunma metninde, hep aynı görüşteki, liyakata değil dini görüşüne göre yapılan atamalar ile ilgili suçlamaların mesnetsiz ve dayanaksız olduğu belirtiliyor.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu, ve bizim saf halkımız kimlere inanıyor dersiniz.



İLAN:



Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve Diyanet İşleri Başkanlığı desteği ile yaz Kuran kursları açıldı. Enteresan iki nokta var:



* İlanda diyor ki, "3 günde Kuran öğretilir". (Valla bu söze yorum yapamayacağım)

* Yine aynı ilanda Hz. Muhammed' den alıntı bir söz var. Hadisi Şerif diye not düşülmüş. Söz şöyle: "En hayırlınız, Kur'an öğrenen ve öğretendir". Koskoca insanlar, insanları kandırıyorlar. Dini bilgilerim öyle çok derin falan değildir. Amma, yüce bir dinin peygamberinin devamlı "EN hayırlınız" diye bir varsayım ileri sürebilecek bir cüret ile Allah' ın işine karışabileceğini düşünebiliyor musunuz? En Hayırlınız Kur'an öğrenen ve öğretendir. Gerisi hikaye; iyi insan olmakmış, Allah' ın yarattığı bu dünyaya bu çevreye saygılı olmakmış, dürüst olmakmış vb hepsi hikaye yani. Öğrendin mi Kur' anı tamam. En hayırlı kul sensin. Bu mudur özü yüce bir Dinin. Ve buna inanacak kadar aptal mıyız biz. Bu uydurma Hadisleri yutacak kadar saf mıyız? EVET... Daha ne "EN Hayırlı" olduğumuz hadisler var bir bilseniz, her caminin girişindeki tahtada yazılıdır hepsi. Ha, diğer bir nokta, en hayırlı olmak için Kur' anı anlamak ve okuduğunu anlamak değil, sadece arapçasnı öğrenmek gerekiyor. Mazallah okuduğunuz anlarsınız falan, erdemi, dürüstlüğü, insanlığı öğrenirsiniz de bu din bezirganlarının tekerine çomak sokarsınız. Neme lazım. Arapçadan okumayı öğren yeter.


MÜLAKAT:


Dengir Mir Mehmet Fırat efendi hazretleri "Atatürk Devrimleri Türk Halkında travmaya yol açtı" demiş. Açıkçası yarattı mı yaratmadı mı bilmem ama, 50 yıldır bu muhteşem hükümetleri, özellikle son AKP hükümetini başımıza getiren halkın bir travma yaşadığına inanırım. Atatürk devrimlerinden travmatik sonuçlar çıkaran o dönemin bir avuç çapulcu isyankar mandacılarından başkaları değildi. Aklı başında her Türk devrimlerin memlekete neler kattığını anlamış, onları sonuna kadar savunmuştu. Yoksa DMMF gibi algılasaydı kısa sürede ne alfabe değişebilirdi, ne kıyafetler.

Cumartesi, Haziran 07, 2008

Tufan Turenç' ten...

Farah'ın öyküsü FARAH, İran'da "İslam devrimi" başladığında ablasıyla birlikte üniversitede okuyordu. iki kardeş de başlan açık, modayı izleyen güzel kızlardı. Humeyni'nin İran'a dönmesiyle başlayan "İslam devrimi" daha gerçek yüzünü göstermeden ve ülkenin^vüzünü karartmadan Farah'ın babası, iki kızını da karşısına aldı. Geleceklerinin acılarla dolu olacağını sezen baba, canı kadar sevdiği ve üzerlerine titrediği iki kızına şöyle dedi: "İran felakete gidiyor. Artık burada öğreniminizi sürdüremezsiniz. Ya evlenin, ya da Türkiye'ye gidin ve orada okuyun." Farah ile ablası, babalannın önsezilerine güveniyorlardı. Hemen toparlandılar ve ülkelerini terk ederek Türkiye'ye geldiler. ikisi de kadın olarak özgürlüklerini yitirmekten kurtulup üniversite eğitimlerini sürdürdüler. Türkiye güzeldi. Bu ülkede kadınlar özgürdü. İran'da ise kara bulutlar yoğunlaşmaya başlamış, caddeler idam sehpalanyla dolmuştu. • • • Çok geçmeden şeriatla yönetilecek olan Iran, İslam cumhuriyetinin kurulduğunu dünyaya açıkladı. Mollalar, İranlı kadınların özgürlüklerini ortadan kaldırdılar. Yıllar hızla akıp geçti. Farah ile ablası, üniversiteyi bitirdi. Ablası İran'a döndü, Farah ise Türkiye'de kalarak bir Türk gencine âşık oldu ve onunla evlenip yuva kurdu. Çok mutluydu. Kocasını çok seviyordu. Bir oğlu oldu. Evlilikleri çok daha güzel ve anlamlı hale geldi. Ama zaman geçtikçe mutluluklan, bazı sorunlarla gölgelenmeye başladı. Kocası uçanydı. Eşini ve çocuğunu ihmal ederek bekârlığındaki gece hayatına yeniden kaptırdı kendini. Farah, kocasını daha seyrek görmeye başlamıştı. Evliliğinin geleceğinin karanlık olduğunu, babasından miras kalan önsezi gücüyle gördü. Zaman yitirmenin anlamı yoktu. Kocasından boşanıp kendisine ve oğluna yeni bir hayat kurdu. İyi bir işi vardı; evliliği bitmişti ama Türkiye'de mutluydu. Sevdiği dostlan, arkadaşlan vardı. İran'a dönmeyi hiçbir zaman düşünmedi. Ama oğlunu doğurduğu andan itibaren yüreğine düşen bir özlemi vardı. Bir gün ülkesine gidecek, sularına dalarak büyüdüğü Hazar Denizi'ne girip oğlunu, yaşamdaki en değerli varlığını bağrına basacaktı. Canı kadar sevdiği oğlu ile Hazar'ın büyülü sulannda bütünleşecekti. • • • Oğlu alt yaşına gelince onu alıp ülkesine gitti. Ailesiyle kucaklaşıp özlem giderdikten sonra oğluyla birlikte doğru Hazar'a gitti. Ama genç kızlığında bikiniyle kumsalında güneşlendiği, sulanna dalıp saatlerce yüzdüğü o güzelim plaj, tam ortasından yüksek bir perdeyle ikiye bölünmüştü. Bir tarafta kadınlar, öbür tarafta erkekler vardı. Oğlunu kadınlar tarafına sokmadılar. Farah yıllarca sürdürdüğü, Hazar'ın sulannda oğlunu kucaklayıp bağnna basmak için büyüttüğü özlemini gideremedi. islam cumhuriyeti, anne ile oğlunun Hazar'da kucaklaşmasına izin vermedi. Farah'ın öyküsü bu kadar... Bu öyküyü anlattıktan sonra Farah gözlerimin içine baktı. Kararlı bir biçimde, "Türkiye buna izin vermez. Ben buna bütün kalbimle inanıyorum" dedi. Ben de ona bütün kalbimle, "Ben de inanıyorum" dedim.