Cumartesi, Haziran 07, 2008

Tufan Turenç' ten...

Farah'ın öyküsü FARAH, İran'da "İslam devrimi" başladığında ablasıyla birlikte üniversitede okuyordu. iki kardeş de başlan açık, modayı izleyen güzel kızlardı. Humeyni'nin İran'a dönmesiyle başlayan "İslam devrimi" daha gerçek yüzünü göstermeden ve ülkenin^vüzünü karartmadan Farah'ın babası, iki kızını da karşısına aldı. Geleceklerinin acılarla dolu olacağını sezen baba, canı kadar sevdiği ve üzerlerine titrediği iki kızına şöyle dedi: "İran felakete gidiyor. Artık burada öğreniminizi sürdüremezsiniz. Ya evlenin, ya da Türkiye'ye gidin ve orada okuyun." Farah ile ablası, babalannın önsezilerine güveniyorlardı. Hemen toparlandılar ve ülkelerini terk ederek Türkiye'ye geldiler. ikisi de kadın olarak özgürlüklerini yitirmekten kurtulup üniversite eğitimlerini sürdürdüler. Türkiye güzeldi. Bu ülkede kadınlar özgürdü. İran'da ise kara bulutlar yoğunlaşmaya başlamış, caddeler idam sehpalanyla dolmuştu. • • • Çok geçmeden şeriatla yönetilecek olan Iran, İslam cumhuriyetinin kurulduğunu dünyaya açıkladı. Mollalar, İranlı kadınların özgürlüklerini ortadan kaldırdılar. Yıllar hızla akıp geçti. Farah ile ablası, üniversiteyi bitirdi. Ablası İran'a döndü, Farah ise Türkiye'de kalarak bir Türk gencine âşık oldu ve onunla evlenip yuva kurdu. Çok mutluydu. Kocasını çok seviyordu. Bir oğlu oldu. Evlilikleri çok daha güzel ve anlamlı hale geldi. Ama zaman geçtikçe mutluluklan, bazı sorunlarla gölgelenmeye başladı. Kocası uçanydı. Eşini ve çocuğunu ihmal ederek bekârlığındaki gece hayatına yeniden kaptırdı kendini. Farah, kocasını daha seyrek görmeye başlamıştı. Evliliğinin geleceğinin karanlık olduğunu, babasından miras kalan önsezi gücüyle gördü. Zaman yitirmenin anlamı yoktu. Kocasından boşanıp kendisine ve oğluna yeni bir hayat kurdu. İyi bir işi vardı; evliliği bitmişti ama Türkiye'de mutluydu. Sevdiği dostlan, arkadaşlan vardı. İran'a dönmeyi hiçbir zaman düşünmedi. Ama oğlunu doğurduğu andan itibaren yüreğine düşen bir özlemi vardı. Bir gün ülkesine gidecek, sularına dalarak büyüdüğü Hazar Denizi'ne girip oğlunu, yaşamdaki en değerli varlığını bağrına basacaktı. Canı kadar sevdiği oğlu ile Hazar'ın büyülü sulannda bütünleşecekti. • • • Oğlu alt yaşına gelince onu alıp ülkesine gitti. Ailesiyle kucaklaşıp özlem giderdikten sonra oğluyla birlikte doğru Hazar'a gitti. Ama genç kızlığında bikiniyle kumsalında güneşlendiği, sulanna dalıp saatlerce yüzdüğü o güzelim plaj, tam ortasından yüksek bir perdeyle ikiye bölünmüştü. Bir tarafta kadınlar, öbür tarafta erkekler vardı. Oğlunu kadınlar tarafına sokmadılar. Farah yıllarca sürdürdüğü, Hazar'ın sulannda oğlunu kucaklayıp bağnna basmak için büyüttüğü özlemini gideremedi. islam cumhuriyeti, anne ile oğlunun Hazar'da kucaklaşmasına izin vermedi. Farah'ın öyküsü bu kadar... Bu öyküyü anlattıktan sonra Farah gözlerimin içine baktı. Kararlı bir biçimde, "Türkiye buna izin vermez. Ben buna bütün kalbimle inanıyorum" dedi. Ben de ona bütün kalbimle, "Ben de inanıyorum" dedim.

Hiç yorum yok: