Beğenmediler.
Buyrun size Türkiye arşivi.
Diyor ki…
Yusuf Ziya Özcan, Gaziantep Üniversitesindeki bir sergideki kadın heykelini müstehcen bulmuş... Helal olsun diyorum, iktidar kudreti dediğin böyle bir şey bence. Neye bakarsan bak, tahrik olacak bir şey görebiliyorsun. Sanattan anlamak bile diyebiliriz YÖK başkanının tutumunu.
*
Sibel Üresin; bu kadın AKP' li belediyelere aile danışmanlığı hizmeti satıyormuş. Değerli bilgilere sahip olduğunu dün gazetelerde yer alan açıklamaları ile öğrendik. Diyor ki hanımefendi; "Ekonomik ve cinsel gücü yerinde olan erkeklerin çok eşli olması yasal olsun". Konuşmanın devamı çok önemli değil. Özü bu. Söyleyen ise aile danışmanı bir kadın ???
*
Diğeri ise, Ergenekon davasında dinlenen bir gizli tanığın Dursun Çiçek' in bir görüşmesine tanık olduğunu ifade ederken Dursun Çiçek' le aralarında geçen diyalog ve bunun yandaş gazetelerde veriliş şekli. Gizli tanık EFE' nin resmen uydurduğu Dursun Çiçek' in sorduğu sorulara verdiği yanıtlardan belli. Dursun Çiçek soruyor; "Beni o gün orduevinde gördüğünü söylüyorsun, o gün ne giyiyordum".
Yanıt; " haki bir üniforma vardı".
DÇ; "Denizciler ne zamandan beri haki üniforma giyiyor?"
EFE; "Pardon , karıştırdım. Beyaz bir üniforma vardı"
DÇ; "Ocak ayında beyaz üniforma mı vardı? Biz kışın siyah giyeriz"
EFE; "Tam olarak hatırlamıyorum. Başka renk olabilir"
Evet.. Tanık ifadesi böyle. Gerçekten de, Dursun Çiçek o gün herkesi kandırmak böyle giyinmiş olabilir. Ama Hürriyet' ten Mehmet Yılmaz' ın dikkat çektiği bir husus var.
Diyor ki Mehmet Yılmaz, yandaş medya bu konuşmanın tamamını vermeden manşetten şöyle verdi haberi; "Gizli tanık EFE, Çiçek'in yüzüne oradaydın dedi"
Bu ayıptır diyeceğim ama kime... Adamların işi bu..
Mehmet Yılmaz' ın yazısı; http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17869866.asp
Rusya’da Volga-Don Kanalı var. Volga ile Don nehirlerini öpüştürür, böylece, arasında denizyolu irtibatı olmayan Hazar Denizi’yle Karadeniz’i birbirine bağlar.
Almanya’da Kiel Kanalı var. Git babam git, taaa Danimarka’nın etrafını dolaşacağına, kestirmeden, Kuzey Denizi’nden Baltık Denizi’ne geçersin.
Finlandiya’da Saimaa Kanalı var.
Deniz gibi kullanılan ama, eskiden denizle irtibatı olmadığı için oturma odasındaki küvet gibi duran Saimaa Gölü’nü Finlandiya Körfezi’ne bağlar.
Kanada’da Welland Kanalı var.
Bizim oturma odasındaki leğen gibi duran Van Gölü’nün benzeri Ontario Gölü’nü, Erie Gölü’ne bağlar, oradan Atlas Okyanusu’na yol açar… Böylece, deniz ebatındaki göllerinde anca sandalla kefal tutacağına, vızır vızır tanker dolaştırırlar.
Panama Kanalı malum…
Zart diye Atlas Okyanusu’ndasın, zort diye Pasifik Okyanusu’nda.
Süveyş Kanalı desen…
Antalya’dan demir alıp, boydan boya Akdeniz’i geçip, Atlas Okyanusu’nun dibine kadar inip, Afrika kıtasınınaltından kıvrıla kıvrıla dolanacağına, tereyağından kıl çeker gibi Kızıldeniz’e süzülürsün. İster Aden’e git, ister Basra’ya.
Ya bizimki?
Karadeniz’i Marmara Denizi’ne bağlayacakmış iyi mi…
Arada irtibat yoktu çünkü.
Arazileri çılgın’casına kapatan ileri görüşlü (!) arkadaşlarla, memlekete boru döşeme uzmanı olan müteahhitlerin cebi arasında güzel bi kanal olacak sanırım…
Yırtarım semtleri
cüzdanlara sığmam, taşarım
kükremiş sel gibiyim
İstanbul’u çiğner, aşarım
hangi çılgın bana zincir vuracakmış?
Şaşarım.
E adını koyalım.
Arap’ınki Süveyş…
Bizimki olsa olsa, söğüş kanalı
’da başlıyor, nikâh 11’de, kına gecesi yok, damadın halasından bilezikkkk filan da yok, takan takmış zaten, gerdek işinin çoktan halledilmiş olduğu tahmin ediliyor.
*
Başka ne tahmin ediliyor?
*
Bahis siteleri birbirinden enteresan iddialar koydu, ahali şakır şakır para yatırıyor.
*
“Gelinliği hangi terzi dikti?” iddiasının seçenekleri arasında, Valentino, Armani, Marchesa, Matthew Williamson, Bruce Oldfield, Vera Wang, Carolina Herrera, Oscar de la Renta, Dior, John Galliano bulunuyor… Chanel 1’e 33’ken, Amanda Wakeley 1’e 4 veriyor.
*
“Gelinliğin kuyruğu kaç metre olacak?” iddiası, 8’e kadar yolu var’dan başlıyor, 8’den fazla olur’a kadargidiyor… En fazla para, 2 metreden kısa’ya yatırılmış vaziyette.
*
“Gelinlik ne renk olacak”ın kataloğu ise, beyaz, lila, pembe, ton ton…
Kırmızı, 1’e 50.
*
Peki, Kraliçe ne renk şapka giyecek? Açık mavi ve gri en çok beklenen, oranı 1’e 5, mor 1’e 6, yeşil 1’e 8, sarı 1’e 10, kırmızı 1’e 12, siyah 1’e 16, beyaz 1’e 20… Göreceğiz.
*
Kraliçe’nin kocası Prens Filip törende uyur mu? 1’e 10.
*
Gelin arabası kiliseye giderken bozulur mu? 1’e 5 bin.
*
“Ne zaman çocukları olur”da en çok para, dokuz ay sonra’ya yatırıldı. İlk çocuğun cinsiyeti de bahis konusu…“İlk çocuğun adı olsa olsa ne olur”un favorisi, merhum kaynana Dayana.
*
“Bunlar ne zaman boşanır?” var iyi mi… 10 sene dolmadan, 1’e 8 veriyor.
*
“Prens kazmadır, takayım derken yüzüğü düşürür” diyenler, 1’e 20 alacak… “Damadın sağdıç kardeşi PrensHeri, serseridir, yüzükleri getirmeyi unutur” diye düşünenler, 1’e 25 kapacak.
*
Davetlilerden biri “Durunnn, onlar evlenemez” diye bağırıp, nikâha mani olmaya kalkarsa… “Kalkar mı kalkarabi” diyenler, 1’e 50 indirecek.
*
Gelinin anası sakız çiğner, 1’e 23… Fırsatı kaçırmaz, ilk ağlayan Eltın Con olur, 1’e 8.
*
Balkondan selamlama sırasında damat gelini dudağından öper, 1’e 5… Yanağından öper, 1’e 4… Heyecandaneli ayağına dolanır bu salağın, kulağından öper, 1’e 33.
*
İlk öpücüğün süresi ne olur? 0-3 saniyeye günahını koyan bile olmadı henüz… 3-10 saniye 1’e 5, 10-60 saniye 1’e 25, yapıştı mı bırakmaz kardeşim, bi dakkadan fazla öper 1’e 250.
*
Damadın pantolonu patlar, 1’e 25… Gelin damadı bırakıp, kiliseden kaçar, 1’e 100… (Ben her ihtimale karşı,gelin kaçar’a 5 sterlin koydum.)
*
“Düğün yemeğinde ne yenecek?” derseniz… At eti, 1’e 500 veriyor.
*
İlk dans şarkısı ne olacak?
Angels 1’e 8
Nothing compares to you 18
Sex on fire 1’e 50!
*
Balayına nereye giderler? Nişanlandıkları Kenya, en çok tahmin edilen adres… Las Vegas 1’e 100 verirken, Disneyland 1’e 125.
*
Bakın, Disneyland deyince, bizim çılgın proce’nin çizgi filmi geldi aklıma… Şu İngiliz bahis siteleri “söğüş kanalıne zaman biter?” diye iddia açsa da, para koysak azizim…
*
Malum, mevzu’bahis söğüşse, gerisi teferruattır… Seçenekler “sittinsene, çıkmaz ayın son çarşambası, hamsikavağa çıkınca, 13 Haziran 2011” falan!
SON DAKKA NOTU:
Hazır, herkes çılgın mılgın hayalleriyle meşgulken, haşırt diye, şifre var, sorun yok deyip, üniversite sonuçlarını açıkladılar. Böylece, sadece şifreyi kapan çağla bademler kazanmadı… “Kalıbımı basarım” bu rezaleti örter bunlar, diye iddiaya girenler de kazandı
*
Google’a girin, “google trends” yazıp, tıklayın, açılan sayfanın “kelimeyi ara” bölümüne “mod medyan” yazın,bi grafik çıkıyor, sağ üst köşedeki “ülkeler” bölümünden Türkiye’yi seçip, ülkelerin hemen yanındaki “zaman” bölümünden “son 12 ay”ı tıklayın… Bu çıkıyor.
*
Mod medyan kelimesinin, son 12 ay içinde, Türkiye’den aranma istatistiği.
*
Şimdi lütfen, sayfayı sağa çevirin, öyle bakın... “Jan 2011” çizgisi, yılbaşı…
İlk dilim şubat ayı, ikinci dilim mart ayı, “Apr 2011” çizgisi, Nisan ayının başı.
*
2010 boyunca arayan yok.
2011 Ocak, yok.
2011 Şubat, yok.
Mart’a girince, ayın 5’i gibi
aranmaya başlıyor, ay sonuna
doğru adeta füze gibi fırlıyor.
Vızır vızır.
Arayan arayana.
Çılgın’ca.
*
Sınav ne zamandı?
27 Mart.
*
Sonra çakılıyor.
Kimse aramıyor.
*
Hâlâ ne diyorlar bize?
Şifre var, faydalanan yok.
*
“Şifre var, keriz çok” deselerdi,
daha tatmin edici olurdu aslında!
“Aziz vatanın bütün tersanelerine girilmiş olabilir” uyarısına rağmen… 16 Mayıs’ta, Mustafa Kemal’in Bandırmavapuruyla Samsun’a gitmek üzere yola
çıktığı günün tıpatıp aynısı, 16 Mayıs’ta, Bandırma Limanı’yla Samsun Limanı’nın satılması, çılgın proje değil denedir?
*
Şeref madalyalı subayların “terörist” ilan edileceğini; şehitlerin “kelle”, Apo’nun “sayın” olabileceğini, PKK’lıların üstü açık otobüsle şehir turu atıp, milletvekili adayı yapılabileceğini hayal edebilir miydiniz? “Anayasa’dan Türkkelimesi çıkarılsın” denirken, devlet büyüklerimizin “Güzel şeyler oluyor” demesi, çılgın proje değil de nedir?
*
Hukuk ulemaya sorulacak, polisimiz
imamın ordusu olacak, Nutuk suç delili sayılacak; tembel kedi Garfield’le külkedisi Cinderella gözaltına alınacakdeseler, inanır mıydınız Allah aşkına? Anne-babasıyla restoranda yemek yiyen bebelere, matiz’likten suçüstüyapılması, çılgın proje değil de nedir?
*
AB’ye sittinsene giremeyeceğimizi belki düşünmüşsünüzdür ama… Papa heykelinin önünde, yani, manevi huzurunda, AB Anayasası imzalayacağımızı, sonra da
“Ya Allah, bismillah” diye güpegündüz havayi fişek fırlatacağımızı tahmin edebilir miydiniz? Gençlerimiz havayauçurulurken, çocuklarımız sellerde boğulurken istifini bozmayanların… 85 yaşındaki Papa’nın yatağında vefatetmesi üzerine, İçişleri
Bakanlığı genelgesiyle, tüm yurtta bayrakları yarıya indirmesi, çılgın proje değil de nedir?
*
Türk Telekom Arap, rakı İngiliz olacak deselerdi, hadi ordan demez miydiniz?
Meyveli ithal cıvık’lar rahat rahat satılsın diye, ahalinin damak alışkanlığını değiştirmek için, Bakanlık emriyleyoğurdumuzun kıvamını değiştirmek, çılgın proje değil de nedir?
*
Telefonlara kulak, makam odalarına böcek konulmasını, 10 sene önce hangi vizyoner hayal edebilirdi? Yatakodalarına kamera döşenmesi, çılgın proje değil de nedir?
*
12 Eylül’de “evet” deyip, postalını yaladığı darbeciye evinde parti veren yalakaların, öbür 12 Eylül’de hiçutanmadan “hayır” diyenlere darbeci demesi… Yargılanacak denen Evren’e zam yapılması… Muhtıra verene,zırhlı makam aracı hediye edilmesi, çılgın proje değil de nedir?
*
İşsiz çoğalırken, işsizliğin azalması… Dünyanın en pahalı benzinini kullanırken, enflasyonun düşmesi…Donumuzu satmamıza rağmen, borcun büyümesi… Son 8 senede 80 şehrimizde 888 kere petrol bulunması…Kişi başına milli gelir hesaplanırken, nüfusun 7 milyon kişi eksik çıkması… Seçim yaklaşırken, seçmen sayısının7 milyon kişi artması, çılgın proje değil de nedir?
*
Atamamız niye yapılmıyor diye soran öğretmenlerin gözüne gaz sıkılırken, yurtdışından öğretmen ithal edilmesi… Hekimlere dolandırıcı, eczacılara yankesici muamelesi yapılırken, rabbimin Cleveland demesi…Pantolon paçasının çoraba sokulması, Nobel’e aday gösterilmesi gereken çılgın proje değil de nedir?
*
Çevrecinin daniskası olup, ormana gecekondu kondurmayı, bi nebze akıl etmiş olabilirsiniz ama… Ha nükleersantral kurmuşsun, ha evine tüp bağlatmışsın, çılgın proje değil de nedir?
*
Kız çocuklarımızın okula gitmesi için son nefesine kadar gayret eden profesör’ün “Fahişe bu” diye evibasılırken…
“Dekolte giyen kadınlar tecavüzü hak eder” diyen profesör, hâlâ görevinin başındayken… Üniversitesorularına alenen şifre koyup, gençlerimizin hayallerinin ırzına “şehven” geçilirken… Yetkililerimizin “tatmin”olması, çılgın proje değil de nedir?
*
Sanatın içine tükürmek, tiyatroları kapatmaya çalışmak, Taliban gibi heykel yıkmak… O heykel yıkılmasın diyemücadele veren Atatürkçü, çağdaş, onur duymamız gereken ressamımızı bıçaklamak… Bırak çılgını mılgını,cinnet projesi değil midir?
*
Ahali hâlâ çılgın proje bekliyor iyi mi.
“Yetmez ama evet” diyorlardı…
İnanmıyorduk.
Türkan’a tecavüz etmiş.
Türkan henüz bebe.
Bıçaklaya bıçaklaya öldürmüş.
8 yaşındaki Ahmet’i boğmuş.
6 yaşındaki Dilruba’yı da.
Dilburacık çok çırpınmış.
Öyle anlatıyor.
Adı ne bu sapığın?
U.V.G.
U’ğursuz
V’icdansız
G’eberesice sanırım.
Kodlayarak veriyoruz.
Ki, rencide olmasın.
Toplum içindeki saygınlığı zedelenmesin, aman diim…
Ele güne mahcup olmasın.
“Sayın” çünkü sapık.
Dilruba’yı Dilruba diye yazıyoruz.
Türkan’ı T. diye kodlamıyoruz.
Annesini-babasını…
Adıyla soyadıyla yazıyoruz.
Evlerinden canlı yayın yapıyoruz.
Duyduk duymadık demeyin…
Aha işte burda oturuyorlar!
Sapığı kolluyoruz bu arada.
Ki, insan hakları var sapığın.
(Televizyonlardaki sigara sansürü gibi bi şeydir bu… Dizilerde, filmlerde tecavüz sahnesi serbest, cinayet sahnesi serbest, tecavüz ve cinayetten sonra sigara tüttürürken buzlama konuluyor!)
Ha denebilir ki, sapığın sapık olduğu mahkeme kararından sonra sabit olur... Peki o halde niye, şöyle tecavüz etti, böyle bıçakladı, şu şekilde bavula koydu, buraya gömdü diyoruz? Hani mahkeme kararı?
Madem, açık açık itiraf eden sapık bile mahkeme kararıyla mahkûm ilan edilmeden suçsuzdur… Niye o zaman, iddianamesi bile olmayan gazetecilerin evini basarken kamera çağırıyoruz? Şeref madalyalı subayların, uluslararası ödüllü profesörlerin, suçlu olup olmadıkları belirsizken… Neden “terörist, darbeci, vatan haini” diye manşetlere asıyoruz?
Hukuki haklarından faydalanmak için illa sapık mı olmaları gerekiyor?
İnsanları domuz bağıyla öldürüp, oturma odasına gömen şeriatçıları sokağa sal.
Bölücüye halay çektir.
Keriz Feneri’ni ört.
Sapığı koru.
Namuslu insanları infaz et.
*
Japonya 9’la sallandı, Star Haber’in şövalyeleri Turgut Erat ve şef kameramanımız Mustafa Şap, ilk uçakla uçtu. İzlemiş sinizdir mutlaka, hazin tabloların yanı sıra, artçı depremleri bile canlı yayında aktardılar. Ve, ekranlara yansımayan çok enteresan bir hadiseye şahit oldular.
*
Gazze’ye Mavi Marmara’yı gönderen İnsani Yardım Vakfı, Tokyo Camisi’nde bağış topladı,bu bağışlarla bisküvi filan aldı, apar topar kamyonet kiraladı, tsunaminin vurduğu Sendai kentine doğru yola çıktı. Bizim çocuklar da oraya gidiyordu… Peş peşe otobana girdiler,ki, şak, polis durdurdu. Sendai’ye gitmek için özel izin kâğıtları gerekiyordu. Gösterdiler izin kâğıtlarını… Polis, bizimkilere “Gidebilirsiniz, buyrun geçin” dedi. Ancak, İnsani Yardım Vakfı gönüllülerine “Siz gidemezsiniz” dedi. Turgut baktı ki, kamyonete izin vermiyorlar,bastı frene, indi, gitti polisin yanına “Kardeşim, size yardım götürüyorlar, niye engelliyorsunuz?” diye sordu. Polis ne cevap verdi biliyor musunuz?
*
“Muayenesi yok!”
*
Evet… O imkânsızlıklar ortamında anca bulunan,alelacele kiralanan köhne kamyonetin muayenetarihi geçmişti, trafiğe çıkmasına bu yüzden izinvermiyordu polis.
*
9 şiddetinde sallanmış, okyanus memleketi yutmuş, üstüne nükleer santral patlamış, hâlâ, trafiğe çıkan araçların muayenesini kontrol ediyor… Çünkü, biliyor ki o Japon polis, doğal afete amenna ama, insani vurdum duymazlığa göz yumulması mümkün değildir. Biliyor ki,nükleer santral dahil, yaşadığımız faciaların birinci sebebi, gereğini yapmayan insandır.
*
Döndü Türkiye’ye Turgut’la Mustafa… “Gidin radyasyonunuzu ölçtürün” dedik. Çünkü, ahaliburda suşi yemeyi bile kesmişken, telefonda yalvarmamıza rağmen, bizi dinlememiş, patlayan nükleer santralın burnunun dibine kadar girmişlerdi. (Bu mesleği yaptığım için kendimden iğrendiğim haftalardan biriydi, çünkü, Turgut’la Mustafa’yı oraya gönderirken, mesleğin gereğini yapacaklarını, böyle bi şeye kalkışacaklarını biliyordum aslında.)
*
Çok şükür, temiz çıktılar…
Ve, taaa Japonya’ya göndermemize rağmen, nükleer felaketle ilgili en
müthiş haberi İstanbul’da yakaladılar.
*
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki Nükleer Tıp Merkezi’ne gittiler. Ki, İstanbul’daki en önemli
radyasyon ölçüm merkezlerinden biridir.
Hasta kayıt odasında beklerken, bu manzarayı gördü Turgut, çıkardı cep telefonunu çekti, bana getirdi.
*
Semavere dokunmayın
Elektrik kaçırıyor…
*
Ha memlekete nükleer santral kurmuşsun.
Ha evine tüp bağlatmışsın yani!
Bu ne ikiyüzlülükmüş filan.
*
Evren’in postalını şapur şupur öpen, evinde ince sazlı parti veren, devran döndüktensonra da utanmadan Evren’in diktatör olduğunu yazan bukalemunlar…
Le Monde’da mı çalışıyor şu anda?
*
12 Eylül’ü Roma dondurması gibi yalayan, “darbe değildir, meşru müdafaadır, hayırlı uğurlu olsun” diye methiyeler düzüp, öbür 12 Eylül’de mağdur rolü kesenler…
Sophia Loren midir?
*
28 Şubat sürecinde kasket partisine yılışan dönek, takke’den milletvekili adayı olmuyormu?
*
Özal varken papatya olan… Ayak bileğinde dövme, göbek deliğinde piercing bulunan botokslular, purolu kocaları takunyalı belediyeden ihale kapsın diye umre yolunu tutmuyor mu?
*
“Gelene ağam, gidene paşam” Fransız özdeyişi midir? “Düşenin dostu olmaz” İtalyanatasözü müdür? “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”ı hangi millet tekrarlar papağangibi?
*
İnek gibi sağmışlar da, uçak satıp, petrolünü almışlar falan… Bizim müteahhitler niye gidiyor peki Libya’ya? Kızılay yardımı için mi? Yağlı müşterinin petrodolarlarını almıyoruzda, çöl kumu mu alıyoruz? “Üzümünü ye, bağını sorma” zihniyeti, Amerikalıların mıdır?
*
Makyavel güya Floransalıdır ama… Bizimkiler her yol mübahçı Makyavel’i suya götürüp susuz getirmez mi?
*
Bi yandan cemaat kahvaltısında namaz kılıp faizsiz bankacılıktan kredi cukkalayan, beriyandan laik düşünce derneğine bağışta bulunup muhafız alayı ihalesini tokatlayanlar Marsilyalı işadamı mıdır? Kandilde viskiyi devirip, sanki oruçluymuş gibi iftar çadırında ezan
pozu verenler Venedik taciri midir?
*
Bi tarafa gidip “köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek zorundayım şekerim” diye zırıl zırıl ağlayan da sensin… Öbür tarafa gidip “bunlar köprüye bile karşı çıkıyor muhterem” diye fısır fısır ispiyonlayan da!
*
Sarko’yla Silvio kendi halkının çıkarı için, Arap’ı sömürüyor, Arap’ı dövüyor… Sen kişiselçıkarın için, memleketi Arap’a satıp, Mustafa Kemal’i sırtından hançerlemiyor musun?
*
Mübarek’i istemediği için sokağa dökülenler “demokrasi isteyen halk” ise, Cumhuriyet mitinglerine katılanlara niye “ruh hastası vatan haini” dedin o zaman? Tunus’taki muhaliflerin sesine kulak vermek gerekiyorsa, muhaliflerin niye hapiste? Kaddafi’nin elinesilah alıp sokağa çıkanların üstüne tank sürmesi Birleşmiş Milletler bombar dımanını gerektiriyorsa eğer, sen yıllardır nerelere tank-panzer sürüyorsun, Fizan’a mı?
Onlar halk, bunlar kelaynak mı?
*
Adamlar ikiyüzlü hiç olmazsa…
Sen binbir surat değil misin?
Kim bunları anlatan?
Balık Ayhan.
Mahir Çayan?
Devrimci öğrenci lideri.
İsrail’in İstanbul Başkonsolosu’nu kaçırdı, evi basıldı, yaralandı, yakalandı, Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçtı, Ünye radar istasyonunda çalışan iki İngiliz, bir Kanadalı teknisyeni kaçırdı, karşılığında Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un bırakılmasını istedi, Tokat’ın Kızıldere Köyü’nde oldukları tespit edildi, baskın yedi, alnından vurularak öldürüldü.
Gel zaman git zaman…
Mahir’in darbukası, gariban roman çocuğunun hayatını değiştirmişti. İdealist motiflerle bezenen öykü, Mahirlerin kelleyi koltuğa aldığı dönemlerde araziye uyan entel dantel takımının malzemesi oldu. Mahir’i sokakta görse tanımayacak tipler, romantik manzumeler döşendi. İdealist cenazeler, alabildiğine sömürüldü. “Kardeşim saçmalamayın, dümbeleklik yapmayın” diyenlerin itirazları “ırkçı”lıkla suçlandı. Balık da, işi ilerletmiş, “müzik değil, felsefe yapıyorum” filan demeye başlamıştı. Velhasılıkelam…
Balık Ayhan, Balık Ayhan oldu.
Gel zaman git zaman…
AKP geldi, açılım yapıldı.
Devrimci romantizm…
Roman’tizme dönüştü.
Başbakanımız “kırmızıyı severler, birbirini överler” dedi. “Birbirini överler” lafını duyan Kiboş, dayanamadı, “çuk yakışıklı adamsın, üstüne tanımam anacım” dedi. Faytoncular Derneği Başkanı ile Kırkpınar cazgırı Pele Mehmet’in manilerinden sonra sahneye çıkan Balık Ayhan, noktayı koydu: “Sen adamın kralısın, kasım kasım Kasımpaşalısın!”
E haliyle…
Siyasete kulaç attı Balık.
AKP’den mebus adayı oldu.
Olunca ne oldu? Şu oldu…
Yıllar önce “ilk darbukamı Mahir Çayan aldı” diye röportaj verdiği gazeteye, gene röportaj verdi: “Hayatım roman olur. Hayatımın film olması için yazdığım senaryolar var. Hatta, ilk darbukamı Mahir Çayan aldı diye yazdım, herkes gerçek sandı. Oysa senaryoydu!”
Atasın palavracıkları…
Kafalayasın medyacıkları.
Enteller alkışlarken…
“Beni Mahir abi yarattı.”
Takunyalılar alkışlarken…
“Mahir filan tanımam anacım.”
U dönüşünün böylesi…
Milletvekili olsun Balık.
Ağır ağır açar ama,çok çabuk dökülür. Hem baharı müjdeleyip, hayatın başlangıcını, hem de kısacık ömrüyle, kaçınılmaz sonu simgeler. İki kapılı han’dır yani… Japon kültüründe, gelip geçiciliğeduyulan hevesin, hüznün, faniliğin eşanlamıdır. Japon ruhu’dur aynı zamanda…Kahramanca vuruşup düşen samuraylar, hayatlarını yaprak gibi savuran kamikazeler, sakura’yla özdeşleştirilir.
*
Doğa, insandır özetle.
İnsan, doğa.
*
Japon yılı ilan ettik.
Teşekkür olarak, Türkiye’nin dört bir yanına binlerce sakura fidanı diktiler.
*
Buraya kadar okuyanlar zanneder ki, kiraz’ın anavatanıdır Japonya… Bu mevzularla alakamız “Birader kilosu kaça”dan ibaret olduğu için, bilmeyiz. Kulağa filan takarız, yeriz, çekirdeğini yere tükürürüz, gerisiyle ilgilenmeyiz. Halbuki, dünyanın bir numaralı kirazüreticisi, Türkiye’dir. Hatta, Japonya’ya kiraz ihraç eden ülkeyiz. Yalova’dan göndeririz.
*
Bakın, Japonya-Yalova falan deyince, aklıma deprem geldi ister istemez…
*
Çünkü, Yalova hem kirazın merkezlerinden biridir, hem depremin.
*
2 bin 500’den fazla insanımızı kaybettik orada… Her iki konuttan biri ya yıkıldı, ya hasargördü. 16 bin kişi yıllarca prefabrikte yaşadı. Fay hattının kilit noktasıydı Çınarcık…Facianın sembolü Veli Göçer ise, Yalova’da yaptığı kartondan evler yüzünden hükümgiydi.
*
İnsanı doğa’da, doğa’yı insan’da gören Japonya’nın depremlerden nasıl ders aldığını,8.9’luk kıyamette bile binalarının yıkılmadığını gördük… Peki, ya Yalova?
*
Enerji Bakanlığımız tarafından 67 tane maden arama ve işletme ruhsatı verildi. Bu madenruhsatları, Yalova ormanlarının yüzde 37’sini kapsıyor. Orman İşletme Müdürlüğü’nünraporuna göre, sıkı durun, 6 milyon 996 bin ağaç kesilecek! Meşe, kayın, kestane, ıhlamur, karaçam, fıstıkçamı, kızılçam, gürgen ve tabii kiraz… 6 milyon 996 bin ağaç kesilecek!
*
Üstelik, söz konusu ruhsatlar, altın, bor filan gibi değerli madenler için verilse, belki kâr-zarar hesabı yapılabilir… Bizzat valilik diyor ki, bu ruhsatlar, değerli madenler aramak içindeğil, Körfez Köprüsü ve otoyol için gerekli olan taş ve kumu çıkarmak için veriliyor!
*
Uzun lafın kısası…
El âlem, kiraz ağacı.
Biz, keriz ağacı.
*
Hani hep şikâyet ederiz ya,
depreme karşı hiçbir şey yapılmıyor diye… Hiçbir şey yapılmasa, ben kendi payıma razıyımkardeşim… Bari ormanlarımızı ellemeyin de, enkazdan kurtulursak altına çadır kuracağımız bi ağacımız kalsın hiç olmazsa!
Ahmet Altan yine şahane (?) yazı yazmış bugün (19 Şubat 2011). Ben hayatımda bu adamlar kadar insanı aptal yerine koyanları görmedim. Neden bu kadar pervasızlar biliyor musunuz? Çünkü, sözde okumuşları da dahil olmak üzere ve ne yazık ki Aziz Nesin' in tahmininden de fazla sayıda vatandaşımız en hafif tabiriyle hafızasız.
Altan diyor ki;
"Kemal Kılıçdaroğlu' nu tam da Erdoğan seçim öncesi sıkıştığında yeniden kahramanlaştırdı. Bu başarısından dolayı ne kadar kutlasak azdır…"
Gören de Ahmet Altan ve diğer yalakaları demokrat, objekitf yorum yapıyor sanacak… Sanki Tayyip' i eleştiriyormuş gibi yapıp, yine CHP' ye çakacak ya ne yapsın en iyi yaptığı işi yapıyor.
Devam edelim;
"Kemal Kılıçdaroğlu kalktı “Nerede Ergenekon, gösterin ben de üye olacağım” dedi. Ergenekon’a üye olmak isteyen bir ana muhaLefet partisi lideri. Başbakan Erdoğan da ona dün unutulmaz bir cevap verdi. “‘Nerede gösterin bana gideyim üye olayım’ diyor; git Danıştay’ın Ikinci dairesine, orada gör. Yeri orada! Diyarbakır’ın karanlık sokaklarına git, bir gece vakti, ensesine kurşun sıkıtanların Izinde aradığını bulursun! Çorum’a git, Sivas’a git, Kahramanmaraş’a git, Gazi MahaLlesi’ne git, kanlı ıMayıs’ın yaşandığı Taksim Meydanı’na git, oralarda, aradığının izlerini bulursun. Orada zaten onların Üye kayıt büroları var. Hemen orada seni kaydederler. Ne diyeyim ben buna! Hiçbirini yapamıyorsan Dersim’e git!” Var mı Erdoğan’ın bu sözlerine verecek bir cevabı olan? "
Benim var…
Ey Ahmet Altan, senin zekan Kılıçdaroğlu' nun, Ergenekon davasının nasıl içinin boşaltıldığını, cadı avına sebep olan bir efsaneye çevrildiğini dalga geçerek ifade etmek için kurduğu cümleyi anlamaya yetmez.. Kadlı ki, yetse bile anlamamazlıktan geleceğini biliyorum.
Yıllardır her cinayetin, her derin devlet ilişkisinin incelenmesini isteyen, bundan yana taraf olan, bu nedenle bedel ödeyen, öldürülen, hapse tıkılan kişilerin sözlerini değil de, öldürülen, hapse tıkılan, takip ve taciz edilen kişileri "komünist", "dinsiz", "hain" diye yaftalayanları ve bu nedenle ölümleri, adaletsizlikleri meşru gören zihniyeti savunuyorsan tam anlamıyla satılmışın önde gidenisin demektir.
Zamanında Deniz Gezmiş' in asılması için, günümüzde Irak'ta savaşa taraf olmak için kıçını yırtanları demokrasi havarisi diye pazarlamaka ancak sizin gibi dönek yalakalara göre bir iştir.
Geçen gün bir televizyon kanalında Taraf' ın bir diğer militanı Melih Altınok denen gerizekalı, benim zekamla, hafızamla dalga geçiyor aklınca. Bizleri darbeci, yılların dincilerini ve faşistlerini, Mehmet Metiner, Mümtazer Türköne gibileri demokrat ilan etti.
Bu genç zibidiye arşivlere bakmasını öneririm… Mesela, beğenmedikleri Cumhuriyet' e… 12 Eylül dönemindeki manşetlerine, Susurluk sürecindeki takipçiliğine, Maraş ve Çorum olayları zamanına, F Tipi cezaevlerindeki tecrit olaylarına bakışına…
Bir de mesela aynı zamanlardaki Zaman gazetesine veya Zaman gibi dincilerin elindeki gazetelerin manşetlerine bakalım beraber. Mesela, Tayyip ve onun fikir babalarının o zamanki olaylar hakkındaki görüşlerine…Ya da, Sivas' ta kimlerin avukatlık yaptıklarına, ya da Susurluk sürecinde Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık eylemi yapan bizlere söylediklerine...
Ve hatta, çok geriye gitmeyin. Bu adamların tabanındakilerinin daha dün gazetelerin internet sitelerinde Aleviler hakkındaki yorumlarına bakmak bile yeter…
Ama bakamaz… Bakmak istemez, baksa ve görse bile yine yalan yazmaya devam eder.
Çünkü böyle adamlar ancak ve ancak bir ülkenin içine etmek için görevlendirildiklerinde bu kadar militan yazılar kaleme alabilirler. O yüzden devamlı ama devamlı, Atatürk' e, CHP' ye, onun kurduğu Cumhuriyete balta sallarlar ağızlarında köpüklerle.
Ama bu ülke bunları daha önce de gördü. Bağımsızlık savaşı aleyhine yazılar yazan Ali Kemalleri, Refik Halit Karay' ları da unutmadık…
Bugün bir başka yazar şöyle diyor;
"Korku dağları sarabilir ama, sonunda dağlar korkuyu yener"
*
Demokrasinin beş’iği olacağız demişlerdi…
Bakalım hele, şu beş’ikteki nurtopuna!
*
“Sen evet de, Kenan Evren’e hesap soracağız” dediler. Tık yok. Üstelik, Evren’in maaşına zam yaptılar. Senin maaşına 20 lira zam yaptılar, Evren’e 900 lira, 12 bin küsur lira oldumaaşı… Nasıl hesap, iyi di mi? Aha dün, Kenan Evren’in avukatı AKP Milletvekili çıktı.
*
“Sen evet de, kadınları koruyacağız” dediler. Ağzını burnunu kıran, baltayla tehdit eden kocasına karşı yalvara yalvara koruma isteyen kadının talebi reddedildi, delik deşikederek öldürdü kocası, göğsünden girip sırtından çıkan 26 santimlik bıçağın, öldürücü olmadığına karar verildi. 16 yaşındaki kızı 37 yerinden bıçaklayıp, kafasını testereylekestikten sonra buzdolabına koyan manyağa müebbet verilmişti, serbest bırakıldı.Kadıncağız, eski kocam ölümle tehdit ediyor koruyun beni lütfen diye dilekçe verdi,seyrettiler, 14 kurşun sıktı adam.
*
“Sen evet de, çocukları daha fazla koruyacağız” dediler. Polis, suratına gaz sıkıp, yerlerdetekmeleye tekmeleye bebeğini düşürttü hamile kızın.
*
“Sen evet de, özgürlükler genişleyecek” dediler. 188 kişiyi domuz bağıyla öldürüp, oturma odasına gömen arkadaşları sokağa bıraktılar. Apo bile “Böyle hukuk olmaz” dedi, düşün gari.
*
“Sen evet de, yurtdışına çıkış kolaylaşacak” dediler. Bu imkândan faydalanan vatandaş henüz görülmedi ama, Hizbullahçılar kolayca yurtdışına çıktı.
*
“Sen evet de, işçi hakları artacak” dediler. Keçi haklarını arttırdılar. İşçinin sokakta bileyürümesi yasak, keçinin ise ormanda kafasına göre takılıp, ağaçları kemirmesi serbest.Ormanlar satılıyor ayrıca.
*
“Sen evet de, memur maaşı artacak”
dediler. Önce, elektrik, doğalgaz, sigara ve kira’nın etkileme oranını düşürüp, deve etinive veteriner vizitesini enflasyon sepetine koyarak, enflasyonu sıfırın altına düşürdüler.Sonra, enflasyon oranında zam yaptılar memura… Böylece, işçiyle keçi aynı torbayagirerken, memur maaşı da “Yok deve artık!” olmuş oldu.
*
“Sen evet de, askere bile yargıda hakkını arama imkânı getireceğiz” dediler. Görevden alınan generaller yargıda hakkını arayınca, darbeci ilan ettiler.
*
“Sen evet de, özel hayata koruma getireceğiz” dediler. 18 yaşında oy verebilen, ehliyetalabilen, evlenebilen insana, 24 yaşından önce içki içemezsin dediler. Ailesiyle restorandayemek yiyen bebeleri “alkol”den gözaltına alıp, annelerine konsomatris muamelesiyaptılar.
*
“Sen evet de, HSYK’yı tıpkı Fransa gibi yapacağız” dediler. Bırak HSYK’sını, Fransa AdaletBakanlığı Müsteşarı’nın bile makam aracı yokken, bizim HSYK’ya koydukları üyelere, sıfırkilometre makam aracı, hepsine şoför, 17 katlı bina, hepsine sekreter verip, 2’şer bin lira zam yaptılar. Kankaları olan Haşim Kılıç’a kırmızı plaka, sıfır kilometre Mercedes, yüklücezam verileceği kesinleşti. Sanırsın büyükelçi… Pasaportları diplomat seviyesine çıkarılıyor.
*
“Yüce” mahkeme demişlerdi, inanmamıştık… Adliye’ye mübaşir almak için başvuranişsizlerin diplomasını boşverip, mezurayla boyunu ölçtüler, 1.75’ten kısa olanı elediler.
*
“Sen evet de, sanatın, kültürün değeri artacak” dediler. Heykel, ucube oldu. Allianoi gömüldü. “Evet dememek için kör olmak lazım” diyen Metin Şentürk, yandaş tivi’de programa başladı.
*
“Sen evet de, fişleme sona erecek” dediler. Önce basketbol, sonra futbol, Başbakan’ııslıklayanların alayını fişlediler. Uluslararası ödülleri olan Türkiye’nin gururu trompetçiOnurcan Çağatay’ı TRT’deki konser öncesinde “İhbar var” diye gözaltına aldılar. Meğer,Erzurum kış oyunlarında Başbakan’ı ıslıkladığı ve orada fişlendiği ortaya çıktı.
*
“Sen evet de, sağlık hizmetleri artacak” dediler. Kahvede güzel güzel oturan köylüleridurup dururken katarakt ameliyatı yapıp, gözlerini oydular. Bi adamın yanlış bacağını kestiler. Dünyanın her yerinde fellik fellik aranan Doktor Frankeştayn’ı serbest bıraktılar. Bi rahmetlinin kefenine, bir kadın bacağı, bir de bebek cesedi ilave ettiler. Okuyunca bunları başın mı ağrıdı? “Hap gibi anayasa” demişti Başbakanımız… Yut, geçer.
*
“Yetmez ama evet” demiştin.
Evet… Az bile hakikaten.
*
“Sen evet de, ekonomik refah artacak” dediler. Şimdi bak güzel kardeşim… “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” maddesini, ay başında kira olarak ev sahibine ver… “Sosyal birhukuk devletidir” maddesiyle elektriği, suyu, doğalgazı öde… Telefon faturası geldiğinde,çekinme, “Herkes haberleşme özgürlüğüne sahiptir” maddesini göster… “Herkes sağlıklıçevrede yaşama hakkına sahiptir”in imkânlarından faydalanan, villa sitesine taşın…“Kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz” maddesini götür, çocuğu en yakın özel okula yazdır… Dünyanın en pahalı benzinini satan istasyondaki pompacıya da “Herkesseyahat hürriyetine sahiptir” maddesini uzat… Hadi bakalım, durmak yok, yola devam, anca gidersin.
“Yargıyı kendine bağladı” dediler…
“Çüş!..”
“Karşı görüşte olanları, her zaman ‘darbe yapacaklar’ diye toplayıp toplayıp hapishanelere doldurttu…”
“Ohaa…”
“Sorgusuz sualsiz içerde yatanlar var… Tutuklama süreleri yılları alabiliyor, üç sene, beş sene, on sene…”
“Yuh…”
“Kendi yandaşları zenginleşti… Onlar lüks ciplerle gezerken halk fakirleşti… Çocukları kimi yandaşları ile ticaret yaparak köşeyi dönerken bir milyona yakın üniversite mezunu aylak aylak dolanıyor…”
“Daha neler...”
“Milyonlarca insan açlık sınırında… Kendileri gemicik bile aldılar… Aile fertlerinin her birisinin havuzlu villaları var… Ne kadar paraları, altınları olduğunu ise kimse bilmiyor… Birçok şirketin gizli ortağı çocukları-karısı…”
“Yok artık…”
“Altlarında devletin uçağı, helikopteri…”
“Höst…”
“Bütün kurumlara adamlarını yerleştirdi… Kim onu eleştirmeye kalksa başına bir şey geldi… Hangi gazete ya da televizyon canını sıkan yayın yapsa ya kapatıldı ya da cezalandırıldı…”
“Pes…”
“Demokrasi lafını durmadan tekrarlıyor ama demokrasi diye bir şey asla yok… Tek adam var sadece… Parlamentoyu kendisi seçiyor… Bu yüzden parlamento halkın değil, onun emirlerini yerine getiren yağcılardan oluşuyor…”
“Vay…”
“Amerika ne derse o… ABD’nin bilgisi ve onayı olmadan ne adım atması, ne de ağzını açması olası… Zaten bir ayağı Amerika’da…”
“Cık cık cık…”
“İsrail’e posta koyuyormuş gibi yapıyor ama ABD üzerinden gizli gizli İsrail’e en büyük desteği sağlayan kişi…”
“Hoşt!..”
“Seçimlerde hep rüşvet dağıtıldı… İnsanlar onu görünce zıplayıp alkışlıyorlardı başta… En son 2005 seçimlerinde yüzde 87 gibi bir oy aldı… ‘Millet ne derse o’ demeye başladı… Şimdi millet ondan zor kurtuldu...”
“Pes…”
Giderken sordum:
“Sizinkinin adı neydi?..”
“Hüsnü…”
“Bunlar koyun güdemez.”
“Bunlar kaz güdemez.”
“Bırak davarı, koyun güdemez.”
*
Alışığız… Davar, kaz, koyun.
*
En son çıktı, ne dedi?
“Bunlar keçi güdemez.”
*
“Hayırdır inşallah, güzel güzel koyunduk, niye keçi olduk durup dururken” dememize kalmadı ki, anlaşıldı… Meğer, keçiyle aynı torbaya koymuşlar bizi.
*
Torba Yasa’ya…
*
İşçi hakları.
Keçi hakları.
Aynı torbada.
*
Oraya buraya saçılmayalım, yanlış patikalara sapmayalım diye, nizam intizam getiriyor torba… Bir maddesiyle keçilere ormanda yürüme özgürlüğü veriyor, öbür maddesiyleişçilerin sokakta yürüme özgürlüğünü alıyor mesela... Ki, sürüden ayrılmayalım.
*
O nedenle, bizler sıcacık oturma odamızda pijamayla dizi seyrederken, bizim haklarımızısavundukları için, Ankara’nın ayazında gözüne gaz sıkılan, coplanan, tazyikli supüskürtülerek yerlerde sürüklenen sendikacılar ne olmuş oluyor böylece… Günah keçisi.
*
Hayır, bi şey değil, hastalanıp keçi gribi olacaklar başımıza.
*
Aslına bakarsanız, nereye çekersen oraya gitmek lazım, kafamıza geçirilen torbaya keçigibi inat etmemek lazım… Çünkü, Adalet Bakanlığı’nın gardiyan eğitim merkezi nerede?Keçiören’de! Uyarmadın demeyin, kimvurduya giderseniz, Adli Tıp Kurumu da Keçiören’de.
*
Laf olsun torba dolsun değil haliyle, sadece keçilere özgürlük yok o torbada… Keriz miyim niye vergi vereyim diyerek devlete borç takan uyanık patronlara, salak mıyım niyeelektrik-su parasını ödeyeyim diyen sahtekâr vatandaşa, disiplin suçuyla okuldan atılana af getiriyor. Dağlar kadar zararı olan KİT’lerin müdürlerine yüzde 200 zam; Ferrari’ylegezen artiste, 5 milyon Euro’ya transfer olan futbolcuya sosyal güvence getiriyor. Aynızamanda, memura bu maaşla ev bile kiralanmıyor ama, memuru düğün sandalyesi gibikiralamak mümkün hale geliyor. Gençleri koruyoruz ayaklarıyla içki satışı ufak ufakyasaklanırken, derelerin üstüne, sit alanlarının üstüne santral mantral kurulmasına yasalizin çıkıyor.
*
E ilave et keçileri…
Öğretmen sığmadı tabii.
*
Elin ağzı torba değil, büzemiyorsun… Vay efendim neymiş, “Keçileri bile torbayakoymuşlar ama, kadro bekleyen 70 bin öğretmeni sokuşturamamışlar mı” filan, mesaj yağdırıyorlar.
*
Kardeşim!
“Milli” eğitimde çalışıyorum diye havaya giriyorsun ama, milli misin?
*
Küçümsediğin keçi, milli.
*
Devletimiz tarafından “milli” olarak tescil edilip, Resmi Gazete’de yayımlanan, Anadolumandası, sarı öküz, Sivas kangalı, Denizli horozu, Sinop tavuğu, Van kedisi, Bursaipekböceği, Karaman’ın koyunu gibi “milli” o… Ankara keçisi!
*
Sen kelaynak gibisin.
Tescil edilmedin henüz.
*
Hem zaten, bana niye mesaj atıyorsun, torba mı benim mesaj kutum… Madem keçiyikıskanıyorsun, Milli Eğitim Bakanı’na mesaj at, sana Abdurrahman Çelebi yasası çıkarsın.
*
Üstelik, keçi deyip geçme, daha geçenlerde İçişleri Bakanlığımız açıkladı, son nüfussayımındaki doğum günü tespitlerine göre, Türkiye’de en kalabalık burç hangisiymiş?
*
Oğlak…
*
Şaka bir yana, ölü poposuna pamuk tıkar gibi, tuttuklarını tıktıkları için, dünya rekoru bu torba… Bırak içeriğini, sadece başlığı bile 612 kelimeden oluşuyor.
*
İki sayfa tutan 612 kelimeyi yazarım yazmasına ama, hazır nizam intizam sağlanmışken, tatil günü keçileri kaçırmanın âlemi yok herhalde...