Cuma, Mart 29, 2013

Radikal'de Muhalefet Neden Yok

Dün (28 Mart 2013) annemin PET/CT işlemi için vakit öldürürken, D&R'a girdim ve kitap aldım.

Uzunca sayılan bir süredir D&R'dan ürün aldığınızda, beleşe Radikal gazetesi veriliyor. Aslında Radikal'i bir süredir her yerde beleş dağıtılıyor olarak görüyorum. Zaman Gazetesi gibi yani, parayla alan bir kaç enayi dışında, tirajın geri kalanı evine/işine beleş dağıtılanlardan oluşuyor.

Bu gazetenin tüm sayfalarını okuduktan sonra, geriye dönüp sayfaları tekrar karıştırdım... Gazetede, her bakanın bir açıklaması, RTE'nin açıklamaları, Murat Karayılan'ın açıklamaları, Murat Yetkin'in PKK'nın Avrupa sorumlusu Zübeyir Aydar ile ropörtajı, dünyanın çeşitli bölgelerinden haberler vb.. Yani her şey vardı...

Bir tek ne yoktu biliyor musunuz?

Muhalefete ilişkin haber, yorum...

Sadece 15. sayfadaki büyük olmayan Uludere Raporu'na ilişkin CHP' li Levent Gök'ün yarım satır açıklaması vardı. O da bence Uludere vakası nedeniyle vardı...

Sonra, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can, Cüneyt Özdemir, Özgür Mumcu ve Ezgi Başaran'a aşağıdaki e-postayı gönderdim.

"Merhabalar,


Liberalleri, fasistleri ve dincileri sevmem. Belirli bir sebebi yok, hepsinin feci sekilde cikarci oldugunu dusunuyorum sanirim.

Bugun D ve R de ucretsiz (beles) dagitilan gazetenizi okudum ve ne kadar hakli oldugumu gordum.

Sadece 15. Sayfada Uludere olayi ile ilgili haberin icerisinde Levent Gok'un yarim satir bir beyani var. Onun disinda gazetenizde muhalefete dair ilac icin bile bir haber/aciklama yok.

Liberalleri sevmezdim ama bu kadar kucuk seviye bir yalakalik yapacagini yine de dusunmezdim.

Ozgur Mumcu'yu bu e-postaya neden ekledigime gelince; hala calistigi gazeteye nasil tahammul ettigine saskin olmamdir.

Zaman bedava dagitiliyor cunku misyonu var anladim da, sizin durumunuz nedir?

Keske e-postami 'sevgi ve saygilarimla' ile bitirebilseydim. Ya da azicik hak etseydiniz. "

Kurtuluş döneminin sancılı ve zorlu yıllarında İstanbul gazetelerinde içlerinde Ali Kemal'lerin, Refik Halit Karay'ların da bulunduğu mandacı, Amerikancı, İngilizci yani bağımsızlık düşmanı tiplerin çıkardığı gazeteler ve yazdıkları aklıma geldi...   Ne kadar da benziyor değil mi bugüne...

Perşembe, Mart 21, 2013

Roketli Lav Füzesi Bombası Fırlatıldı - Yılmaz Özdil

İnsanlık tarihinin en vahşi terör saldınsı gerçekleştirildi, AKP binası suikasta uğradı.


Camı kırıldı.

Law silahı diyorlar...
Tahminim, vatandaşı endişeye sevk etmemek için küçültüyorlar. Çünkü, cam kıran law silahını ilk defa görüyorum. Law silahı olsa, tahrip gücü bu kadaryüksek olmaz. Kendi payıma, napalm’den şüpheleniyorum. Kimyasal silah bile olabilir. Hafta belki de fırkateynden fırlatılmıştır.

NewYork’taki kulelere uçaklann dalması bile bunun yanında solda sıfır kalır.

Ki, mesela siyenentürk’e çıkan bi gazteci arkadaş “1984 senesinde, ingiltere’de, dönemin başbakanı Thatcher’ın kaldığı otel bombalanmıştı, bu olaytıpkı ona benziyor” dedi. Hakikaten fotokopi gibi, aynı... Gerçi, bizim olayyaşandığında bizim başbakan teee Danimarka’daydı ama, olsun.

İlk bulgulara göre...

Ergenekonvari, vesayetçi, statükocu, cuntacı, elitist, jakoben, kapıcı çocuklannın okumasını istemeyen, seçkinci, totaliter, süreci baltalamaya çalışan, tepeden inmeci, cehape zihniyetli, kana susamış vampir milliyetçi, ırkçı, Esedçi, siyonist, millet düşmanı “birileri”nin işi olduğu tespit edildi.

Mağduriyetin böylesi pişmiş tavuğun bile başına gelmez yani.

Bi kaç Mehmet için toplamı yapamayız” deniyordu; geceyansı güvenlik zirvesi toplandı. Medya patronları “Şehit haberlerini vermeyin” diye fırçalanıyordu; bakanlarımız 24 saattir ekranlarda, peşpeşe basın toplantısı düzenleyip, kırılan camın “insanlığa karşı saldırı” olduğunu anlatıyor.

Basın abartılı yayınlar yapıyor, teröre oksijen veriyor” diyen başbakanımız bile Danimarka kraliçesi’ne giderken gaztecileri yanına çağırdı, döner dönmez saldırganları açıklayacağını söyledi; gelir gelmez canlı yayınlara hazırlıklı olmamızı istedi.

AKP binasına, cumhuriyet bayramlarını bile kıskandıracak ebatta Türk bayrağı asıldı. “Gaziyseniz gaziliğinizi bilin, istismar etmeyin” deniyordu; bina gazi” oldu.

Bana sorarsanız... Çatısına kalpak da takılmalıydı.

Bu menfur saldınyı telin etmek için, yarın oynanacak Andorra milli maçında futbolculanmızın koluna siyah bant takmasını... Ve, AKP binasının balkonuna “patriot” bataryası yerleştirilmesini öneriyorum.

Çarşamba, Mart 20, 2013

İmralı'ya muhabbet Silivri'ye müebbet - Yılmaz Özdil

Terörist, tanık.


Genelkurmay başkanı, sanıksa...

Müebbet bile az.

Almanya'da Deniz Feneri'nin dolandırıcıları yargılanırken, Türkiye'de Deniz Feneri'nin savcıları yargılanıyorsa... Yunus Emre sansürlenirken, Fareler ve İnsanlar sakıncalı, Şeker Portakalı erotik bulunurken, Örümcek Adam namaza başlıyorsa... İnsanları domuz bağıyla boğup oturma odasına gömenler, davulzurna eşliğinde halay çeke çeke serbest bırakılırken, diri diri yakılan Madımak zamanaşımına uğruyorsa... Dekolte giyen kadınlar tecavüzü hak eder diyen profesör, hâlâ görevinin başındayken, son nefesine kadar kız çocuklarımızın okula gitmesi için gayret eden rahmetli profesör'ün arkasından hâlâ "fahişe" diye yazılıyorsa... Vahdettin'in İngiliz zırhlısıyla kaçtığı gün, TBMM tarafından Dolmabahçe Sarayı'nda Abdülmecid'i anma töreni düzenlenirken, 29 Ekim'i Birinci Meclis'in önünde kutlamak isteyenlere biber gazı sıkılıyorsa...

19 Mayıs törenlerinin stadyumlarda yapılmasın demokratik ülkeye yakışmıyor denirken, AKP İl Kongresi stadyumda yapılıyorsa... Mücadeleden vazgeçip, müzakereye başladığımız sayın imralı'yla adeta mudanya mütarekesi imzalanıyorsa... Türk olmak, ayıp kaçıyorsa... Ekonomik adalette, pırlanta'nın kadevesi sıfır'ken, tezek'in kadevesi yüzde 18'se...

Sosyal adalette, kişi başına milli gelir hesaplanırken, nüfusumuz aniden azalıyor, seçim yaklaşırken, seçmen sayımız aniden artıyorsa... Eğitim adaletinde, çağla badem'ler büyüsün de badem olsun diye, üniversite sınav sorularına alenen şifre konuyorsa...

Bizzat başbakan, hukuk'un ulemaya sorulması gerektiğini söylerken, meclis anayasa komisyonu başkanı, anayasa hukukçusu profesör, bana ne ulan, git savcıya söyle, atsın içeri diyorsa...

Daha neyin mütalaasını merak ediyorsun birader?

Cuma, Mart 01, 2013

Genelkurmay mektup için ne düşünüyor? Açıklıyorum... - Yılmaz Özdil



Apo'nun mektubunu okuyorum.

"Herkes iyi bilmeli ki, üst düzey savaş söz konusudur.  Şimdiye kadar yaşananlar... Devede kulak kalır" diyor.

"Başbakan'ın, çekilsinler onlara karışmayız demesiyle olmaz, tek taraflı çekilme olmayacak, parlamento kararıyla çekilme olacak, TBMM onaylayacak" diyor.

"İslamcıların rüyasını gerçekleştirdik, iktidarı AKP'ye altın tepside sunduk, AKP'yi 10 yıldır ayakta tutan benim, Tayyip bey'in başkanlığını destekleriz, ittifaka gidebiliriz" diyor...

Sonra da ilave ediyor: "Benimle oyun oynanmayacağını AKP'ye iyi anlatın!" "Bu iş başarısız olursa, 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ne eskisi gibi yaşayacağız, ne eskisi gibi savaşacağız" diyor.

Tam o sırada...

Telefonum çaldı.

Açtım.

Genelkurmay'dan arıyorlar.

İletişim Daire Başkanı.

Hayırdır?

Yılmaz Özdil'in facebook sayfasında emekli bi astsubayın mektubu yayınlanmış...

E-ee?

O astsubayın hukuki sorunları varmış, mektubunda genelkurmay'a giydiriyormuş, genelkurmay başkanımız hem rencide olmuş, hem de o mektubun benim facebook'umda yer almasına çok üzülmüş.

İzah ettim...

Necdet bey'i sevmem, sevmediğimi de zaten köşemde yazıyorum, el âlemin mektubuyla niye lafı dolandırayım? O mektuptan haberim bile yok.

Çünkü, o facebook sayfaları bana ait değil... Devamlı mahkemeye veriyoruz, kapattırıyoruz, kapattığımız gün yenisini açıyorlar. Sadece Hürriyet'in hazırladığı facebook sayfam var, onda da sadece köşe yazılarım yayınlanıyor. Gerisi sahte.

*
İzah edemediğim ise, şu...

*
Apo mektup yazıyor, dediklerim harfiyen yapılmazsa, alayınızı oyanm, memleketi komple kabristana çeviririm diyor...

Bizim genelkurmay, çakma feysbuk'larda mektup kovalayıp, rencide oluyor, darılıyor öyle mi?