Çarşamba, Aralık 29, 2010

Yalaka - Bekir Coşkun


Ahmet Altan gösterisi

Ahmet Altan yine yapmış yapacağını...

Artık bu adamlara gülmekten başka yapacak bir şey bulamıyorum. Aslında Bekir Coşkun' un bugün köşesinde yazdığı ve benimde blog'a taşıdığım yazısı enfes bir özet.

Neyse, gelelim Ahmet Altan' a.. Bugün Balyoz davası sanıklarından Çetin Doğan' ın kızı ve damadına atıfta bulunarak girizgah yapmış yazısına. Kısaca diyor ki;

"Bugün samimiyetle babasının masum olduğunu düşünen Çetin Doğan' ın kızının çabalarını izliyoruz. Çetin Doğan ise suçlu olduğunu biliyorsa ve kızının bu çırpınışlarına seyirci kalıyorsa, suçlu olduğu ispat edilirse ilişkileri nasıl olacak"

Çetin Doğan suçlu mu değil mi bilemiyorum. Muhtemelen değil, ama muhtemelen iyi bir insan da değil. Veli Küçük gibi mesela.

Benim aklıma gelen roman hikayesi de şu şekilde;

Ya bu Balyoz ve Ergenekon davalarının büyük bir komplonun parçaları olduğu gerçeği ortaya çıkarsa? Asıl o zaman, Tayyarlar, Altanlar, Korular, Türköneler, Kekeçler, Karakaşlar vb ne yapacaklar. İktidarla (muhtemelen o zamanın iktidarıyla) ilişkileri nasıl olacak?

Sorunun yanıtı basit... Her zaman ve her yerde en iyi yaptıkları işi yapacaklar; GÜCE TAPACAKLAR.

Kısaca kıç değişmiş olabilir, yalayanlar aynı olacak.

Salı, Aralık 28, 2010

Eser Karakaş' a...

Çok merak ediyorum... Gerçekten, aslında meraktan öte kendimi rahatlatmak için soruyorum;

Siz ruhunuzu kaça sattınız?

Eğer bu sorunun yanıtını çok iyi biliyorsanız açıklamaya gerek yok... Ama, eğer samimi olarak size haksızlık yaptığımı düşünüyorsanız bu sorunun nedenini açıklamaya gayret edeyim.

12 Eylül referandumunda Hayır oyu veren Beni ve benim gibi yüzbinlerce kişiyi tutucu, gerici ve askerci diye tanımlıyorsunuz. Size sorduğum sorunun sebebi bu kadar net...

Aklı olan, biraz vicdanı olan hiç kimse, yıllarını iyi bir insan olmak için harcamış, okumuş, zor şartlar altında okumuş, kendini geliştirmiş, eğitmiş, çevreye, insan haklarına, hoşgörüye duyarlı bir medeni insan olmak için gayret etmiş insanları gerici olarak, asker ve polisten hiç hazzetmeyen ama HUKUK' un bağımsız ve üstün olmasını isteyen insanları askerci, dini esaslara vurgu yapılarak yönetilen bir ülkeyi istemeyenleri de tutucu ilan edene gülerler. Hele bunu yazan adam sözde bir ADAM ise gülmeyiz, ne kadara satıldığını merak ederiz.

Bu kadar net.. Yanıt verin veya vermeyin siz bilirsiniz, ama gerçeği içinizde biyerlerde gizlemeye devam edin. Keşke bir imkan olsa da, sizinle, Kekeç ile, Hasan Cemal ile vb diğer yazarlar ile aynı ortamda bulunabilsek.

Size ne saygı ne de sevgi beslemekteyim, mümkünse aynı yolun yolcusu hiç olmayalım.

Bu yazıyı her gün, en az 5-6 gazete ve köşe yazarlarını (ne tarafta olduğuna bakmadan) takip eden, kitap okuyan, ODTÜ' de okumuş, iyi derecede İngilizce bilen, çocukluğu köylerde geçmiş, 5 vakit namaz kılan bir öğretmen ve ev hanımının çocuğu olan, lise yıllarında eğitimini tamamlayabilmek için yarım gün tamirci çıraklığı yapan, en ufak çöpünü bile yere atmadan cebinde taşıyan, trafik ihlali yapmayan, silahtan ve şiddetten nefret eden, dersaneye gitmemiş ve dersanelerin kapatılmasından yana olan, AMA yine de sizin gözünüzde GERİCİ, TUTUCU ve DARBECİ olan bir kişi yazıyor.

Kimseden nefret etmemiştim, SİZİN GİBİ İKİYÜZLÜLERLE tanışana kadar.

Cuma, Aralık 24, 2010

Arınç'a Suikast - Mehmet Tezkan

1978 yılıydı.. Hem üniversiteye hem de gazeteciliğe kapağı attığım yıl..Hiç unutmuyorum..

Gazeteci olmak için ne yapmam lazım dedim.. Merak et dediler..

Gazeteci merak eder!..

Her şeyi mi dedim.. Her şeyi dediler.. 32 yıl olmuş, o gündür bugündür hep merak ederim..

Mesela, bugünlerde Başbakan Yardımcısı Arınç’a suikast girişiminin sonucunu merak ediyorum..

Nereden mi aklıma geldi? Seneyi devriyesi de.. Hatırladınız değil mi?

Hani, Arınç Manisa’dayken Çukurambar’daki evinin çevresinde bir albayla bir binbaşı yakalanıp gözaltına alınmıştı.. Suikast hazırlığı yaptıkları söylenmişti..

Hani binbaşı, Arınç’ın ev adresinin yazdığı kâğıdı yutmaya kalkmıştı da polisler üzerine atlayıp ağzından çıkarmışlardı..

Hatırladınız değil mi? Hatırlamadınız mı?

Hani, suikast planı saklı diye Kozmik Oda‘ya girilmişti.. Ne gümbürtülü günlerdi.. Savcı girer mi giremez mi, polis girer mi giremez mi tartışması sadece yargıç girer kararıyla son bulmuştu..

11. Ağır Ceza Reisi kozmik odada haftalarca çalışmış, yüzlerce evrak inceleyip not almıştı..

Hâlâ mı hatırlamadınız?

Biraz daha anlatayım..Hani hâkimi takip ediyorlar diye sivil plakalı iki askeri araca operasyon yapılmıştı ya.. İçinden yılbaşı alışverişindeki erler çıkmıştı.. Biri aşçı öteki elektrikçiydi!..İşte o suikast girişiminden bahsediyorum.. Hakikaten ne oldu? Altından ne çıktı!

O günlerde konuyu tüm boyutlarıyla işleyen gazeteler bile unuttu gitti.. Bugünlerde satır yok.. Yorumculara ne demeli!

Ne yorumlar yapılmıştı ama.. Başrolde polis-yazar Emre Uslu vardı.. Polislikten gelme olduğu için her sözü dikkate alınmıştı..

Ne de olsa uzmanlık alanıydı.. Uslu, araçtan elektrikçi ve aşçı çıkmasına şaşırmamıştı.. Takip etme taktiğiymiş, yakalanınca aşçıymış dedirtmek içinmiş.. Aşçı ajan yani!.. Veya aşçıdan ajan.. Olabilir mi? Bildiğimiz mesele değil ki.. Niye olmasın ki.. Her şey olur..

Geçen yıl bugünlerde Başbakan Yardımcısı Çiçek çok ciddi demişti.. Suikastın hedefi Arınç da çok ciddi bulmuştu.. Kozmik odaya girip belge arandığına göre yargıya göre de çok ciddiydi.. Ben de çok ciddi bulmuştum.. Çok ciddi bulduğum için bir yıl sonra sonuç ne oldu diye soruyorum.. Dosya kapandı mı, dava açılacak mı? Merakım bu!..

Aslında bir konuyu daha merak ediyorum ama!.. Fazla merak sağlığa zararlıdır demezseniz onu da sorayım..

Deniz Feneri soruşturması ne âlemde!..Üçüncü seneyi devriyesi yaklaştı da!..

Perşembe, Aralık 23, 2010

Yaftalamak Üzerine

Sevgili Can,

23 Aralık 2010 tarihli yazında, Zaman Gazetesinin “yaftalamadan düşün” temalı reklam filmini sevmiş olduğunu ifade etmiş, sonra da seni nasıl yaftaladıklarını anlatmışsın.

Ben o reklam filmini çok iyi hatırlıyorum. Çünkü, her gördüğümde kanal değiştirmiyor inatla o yaklaşık yarım dakikalık şovu seyrediyordum. Seyrediyordum ki, her saniyesinde ve özellikle sözde önyargılardan oluşan cam fanusu kıran okuyucuların resmedildiği son sahnede içimden ve bazen dışımdan YALANCILAAAR diye haykırabileyim ve ömrümün sonuna kadar dincilerin iki yüzlülüklerini unutmayayım.

Peki siz yazarlar, neden kibar olmak zorundasınız, neden düşündüklerinizi yazamıyorsunuz veya nasıl bu kadar körsünüz?

2 x2 nasıl her yerde 4 ederse, dincilerden de DEMOKRAT olmaaazzzz…. Olmadııııı…. Olmayacaaakkk…

Böyle bir beklentiniz var ise de, geçmiş olsun…

Diğer iyi(!) niyetli liberallere benzemeye başlamadan önce, sen de bu adamlarla ilgili görüşlerini gözden geçir istersen. Ya da sen bilirsin, yine de okurum yazılarını ama içimden neler geçireceğimi bilemezsin.

Bugün 23 Aralık, 1930' dan bugüne 80 yıl geçti...

Benim adım; Kubilay

Cuma, Aralık 10, 2010

Gemiyle Bozuldu Uçakla Düzeldi Sıra Özre Geldi - Yılmaz Özdil


Hasan Cemal ve Saz Arkadaşlarına

Sayın Cemal,

Yazı yazmak da yasa yapmak gibidir. Kolay yani. İşte ben de yazıyorum.

Yazı yazmak da yasa yapmak gibidir, yazdığını veya yaptığını uygulamazsan dalga geçerler en hafif sonuç olarak.

Dünkü yazınızı okurken, son 5-6 yıllık yazılarınız geldi aklıma. AKP’ ye bir şekilde, isteyerek istemeyerek veya güvenerek –en hafifinden- destek verdiniz. Onların hangi fikrin devamı olduğunu, dincilerden demokrat olmayacağını, demokrasiyi araç olarak kullanacaklarını, ekonomiyi tamamen dışa bağladıklarını bildiğiniz halde, sırf solculuktan liberalliğe terfi ettiniz diye destek oldunuz.

9 Aralık 2010 tarihli yazınızı okuyunca, solcu zannettim sizi tekrar. Son yıllarda her şeyi bir yana bırakıp, 50 yıldır icraat yapmaya kabil bir şekilde iktidar olamamış CHP’ ye, Kurtuluş – Kuruluş ve II. Dünya Savaşından “yırtış”ın sancılarını yaşayan Cumhuriyet Dönemine ve döneminin belki de dünyada örneği olmayan bir çağdaş ulus kurma niyeti olan Atatürk’ e, tüm zamanların en büyük savaşı sırasında Köy Enstitülerini kurabilen, onları yaşatmak isteyen, ağalığı, cahilliği yıkıp toprak reformu isteyen insanların izinde giden bizlere faşist diye laf çakmaktan zaman bulamamıştınız solculuğunuzu hatırlamaya.

Çok ayıp ettiniz bu ülkeye. Örnek mi? Daha bu sene, CHP’ nin karşı oylarına rağmen silahlanmayı kolaylaştırıcı yasa geçti meclisten. AKP’ liler bastırdı, bu bir haktır dedi. Ve siz silahlanmacının yanında oldunuz. Faili meçhullerin araştırılması için Meclis araştırması istedi CHP onlarca kez ve hepsi AKP’ lilerin oylarıyla red edildi. Ama yine de siz Faili meçhulcülerin, ispatlanmış Susurlukçuların yanında oldunuz. Ama bize darbeci, derin devletçi muamelesi yaptınız.

Sırf CHP’ ye ve Atatürk’e çakmak için bizi elitist (ne demekse) ilan ettiniz. Sayın Cemal, hafızanızı yitirdiğiniz gibi aklınızı da kaybediyorsunuz sanırım. Biraz mantık; bu ülkenin daha çok okumaya, daha çok eğitime, daha çok üretime ihtiyacının olduğunu bilen, her fırsatta doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde her ihtiyacı olan okula, para, kitap, gerektiğinde fayans ve gerektiğinde çatı malzemesi gönderen insanları sen bugünün tatlı su demokratları mı zannediyorsun. BİZ YAPTIK… Her Cuma cebindekileri, elektrik-su parası vermeyen, Türkiye’nin en büyük bütçesine sahip kuruma ait camilere her zaman para döken, ama suları borcundan kesilmiş okula bir Allahın kuruşunu vermeyip, bağış isteyen yöneticilerine hırsız muamelesi yapan adamları mı demokrat sandınız. Biz halk aydınlansın, okusun diyenler mi ELİTİST oluyoruz acaba, yoksa cahillikten beslenen, onunla büyüyen villalarda oturan, siyasette bununla büyüyen kişiler mi?

O yüzden yazı yazman kolaydır, ama yazdıklarınla yaptıkların birbirine uymuyorsa seninle dalga geçerler. Benim yaşımın iki katı bir kişiye akıl vermek haddime değil ama siz bunları hak ettiniz.

Hadi sana iyi günler.

Hasan Cemal' in 9 Aralık 2010 tarihli yazısı: http://www.milliyet.com.tr/sayin-basbakan-gencler-sizi-elestirecek-protesto-edecek-bunun-adidir-demokrasi-/hasan-cemal/siyaset/yazardetay/09.12.2010/1324070/default.htm?ref=haberici

Perşembe, Aralık 09, 2010

Geri Vitesi - Mehmet Tezkan

Arabaya bindiniz.. Hedefimiz ileri gitmek ama diyelim ki yanlışlıkla vitesi geriye taktınız.. Gaza bastınız; geri..Bir daha bastınız; geri geri..Görenler hop diye bağırır; geriliyorsun!.. Siz ileri gittiğinizi zannediyorsunuz ya; kızıyorsunuz, öfkeleniyorsunuz, iftiracı yalancılar diye haykırıyorsunuz..O hızla gazı köklüyorsunuz..Yine geri..Kurtuluşu yoktur; çünkü araba geri vitestedir.. İleri gitmez..

Türkiye’nin hali aynen budur..Hükümet ayağını gaza dokundukça geri geri gidiyoruz.. Meclis’e gönderilen her yasa teklifi bizi bir adım daha geri götürüyor..Torba yasasına sıkıştırdıkları teklife bakın..Keyfi olarak mahkeme kararını uygulamayan..Vatandaşları kişisel olarak zarara uğratan kamu görevlilerine kişisel olarak tazminat davası açılamayacak.. Devlete karşı açılacak..

Kimi, ucu Prof. Dr. Haberal’a dokunduğu için, Ergenekon sanıklarının tazminat taleplerinin önünü keseceği için alkışlıyor.. Kimi tam tersi, bu yüzden kızıyor, sinirleniyor..Ama kimse siyasi gözlüğünü çıkarıp neler oluyor diye bakmıyor.. Teklif yasalaşırsa neler olacak diye düşünmüyor

Arkadaşlar eskiden böyle değil miydi? İşkencelerin, kötü muamelelerin, keyfi uygulamaların, yasa tanımazlıkların, ‘ben devletim anlayışı’nın arkasında bu yatmıyor muydu?Adam işkence yapıyordu, elleyemiyordun.. Yaptığıyla kalıyordu..Kişisel tazminat bunun için getirilmedi mi..Kamu görevlisi kendini devlet yerine koyup, asıp kesmesin diye.. Kendini toplumun tepesinde görmesin diye.. Devletin arkasına sığınmasın diye

Evet..Bunları getirerek bir adım ileri gitmiştik..Kaldırarak iki adım geri gidiyoruz..İşin aslı astarı budur..Gerisi tamamen palavradır!..

Sabah akşam yumurta dersen

Anayasa Komisyonu Başkanı AKP’li Kuzu’nun protesto edilmesi çok abartılacak bir hadise değil.. CHP’li Batum da protesto edildi..Ekstra olarak Kuzu’ya yumurta atıldı.. Sonuçta, ikisi de konuşturulmadı.. Üniversite orası protesto olacak..

Yumurta farkına gelince.. Sen dört gün önce üniversite öğrencilerinin eşek sudan gelinceye kadar dövülmesine ses çıkarmazsan onlar da seni protesto eder..

Sen yumurta atanın neden yumurta attığına bakmaz da paran çok haaa dersen..O yumurtayı yesen daha yararlı olur diye kafa yaparsan..

Yumurtalar sizden, sucuk bizden diye ucuz esprilerle sulandırmaya çalışırsan, onlar da her gördükleri yerde seni protesto ederler..

Birinci Yumurta Şenliği afişi açarlar..Şık olduğunu söyleyemem ama demokraside yeri yoktur da diyemem.. Hele hele üniversitede..

Meselenin bir başka boyutu daha var.. Kuzu o kızgınlıkla; SBF dekanı derhal istifa etmelidir dedi..Niye ki!..Orası ilkokul mu? Öğretmen susun diyecek susacaklar, oturun diyecek oturacaklar.. Kuzu, 12 Eylül hocasıdır..Herhalde tek tip öğrenciye, kuzu gibi öğrenciye, sus deyince susan öğrenciye o yıllarda alıştı.. O düzen bozulmasın istiyor..Öğrenci zapturapt altında olsun..Üniversiteler de ilkokul gibi olsun.. Kuzu kuzucuk!..

Polis dayağını az bulmuşlar!..

Kendilerine ‘liberal demokrat’ diyen bazıları polis dayağını az bulmuş..

Yetersiz görmüş..Görmüş ki; iki gündür sahip oldukları köşelerde öğrencileri dövmeyi sürdürüyorlar..

Yetmez ama bir tane de benden; pat küt..

Mesela şöyle şeyler yazıyorlar.. Öğrenciler patolojikmiş.. Hastalıklı..

O zaman dayak tedavi amaçlı oluyor!.

Hamile kızın eylemde ne işi varmış.. Cop, biber gazı olmazsa olmaz ya.. Hamile hamile gelirsen bebeğini düşürürsün.. Sonra cart curt etme..Orantısız gücün haklılık nedeni de şöyle izah ediliyor; “hangi demokratik ülkede cuntaların sayısız suikast teşebbüsünden kurtulmuş bir Başbakan’a yönelik protesto organizasyonlarına hoşgörüyle bakılır..”

Özetle..Başbakan’ı protesto edene dayak revadır..

Salı, Aralık 07, 2010

ALNIMIZDA HEP O KANI GÖRECEKLER - Nihat Genç

“Yetsin artık, ne zaman aydınlar, sağcı – solcu / ocu - bucu olmaktan çıkıp bu mezalime, sağcılığın dinmeyen bu kıyıcılığına karşı çıkacak... Her gün mezalim. Doğduğum günden beri dayak yiyoruz, doğduğum günden beri işkenceden geçiriliyoruz. Cesetler deryaları doldurdu, hala birileri ocu - bucu…

Dün sağcılar işkenceden geçiriyordu, bugün vahşi İslamcılar... Vahşi İslamcılar sadece ülkemizde değil, tüm dünyada asırların tertemiz Müslümanlığına savaş açıp en vazgeçilmez Müslüman merhametini paramparça ediyor...

Müslümanlık tüm güzellikleriyle yaka paça edilip yerini vahşi İslamcılara bırakıyor. Ergenekon’un engizisyondan ne farkı var, Türkan Saylanlar’ın, Kuddusiler’in, bin türlü avukatın, askerin, yazarın başına gelenler bize ne öğretiyor.

Hukuk, sanat, insanlık ilga edildi, mehdilik sultanlık padişahlık hüküm sürüyor. Düşmanın düşmana yapmadığı, yapamayacağı vahşeti, tekmelerle bir genç kızın çocuğunu düşürtmek, işte “Allahsız kitapsız dinsiz” diye beddua edilerek küfredilen insanlar dahi yapmaz bunu... İnsanlığın şahidi dahi kalmadı aramızda…

Korkmayan sinmeyen tırsmayan kalmadı aramızda. Halk kalmadı ahali kalmadı… Sağcı, solcu, cemaatçi, liberali herkes kontrol altında… Bu iktidarların, bu demokrasinin kan dökmeyen cinsi yok mu? Ağzımızdan çıkan kelimelere bakın, “alçaklar” diyoruz “utanmazlar” diyoruz, nasıl demeyelim, kız öğrencileri saçlarından tutup tekme tokat dövmek hangi demokrasinin hangi dinin kitabında yazıyor…

ALNIMIZDA HEP O KANI GÖRECEKLER

Bizler hep altta kalanlar olduk, dayağı hep sahipsizler, avukatsızlar, en diptekiler yiyor. Dayağı hep itiraz eden, kafa yoran, örgütlenmek isteyen, insanlık adına bir şey yapalım diyenler yiyor... “Şerefsiz” kelimesi de yıpranmış, demode olmuş, “hamiyetsizler” diyelim, “cehalet” ve “rezalet” diyelim.

Yetsin artık, artık mazlum olmaktan, mağdur olmaktan, dinlenmekten, tutuklanmaktan, işkenceden geçirilmeden bıktık… Bir kız çocuğunu dövmek şeytana secde etmektir…

Ben size bir şey söyleyeyim mi, Tansu Çiller dönemi, karakolları şeffaf yapacağım iddiasıyla gelen Demireller dönemi ve şimdi Tayyip dönemi, hepsi aynı soydan geliyor, ağlayacağım da ağlamak da istemiyorum, bunların her çeşidi aynıdır.

Bir gazetede yazar oldum diye, iktidara yakın yerlerden maaş alıyorum, ekranına çıkıyorum diye, bir kız çocuğunu dövenler karşısında susanlara ağlamak istiyorum, gestapo diyorsunuz, SS subayları diyorsunuz, hepsinden beter… Sanmasınlar ki; sindirirler bizi, sustururuz insanlığın sesini, Sadi’nin lafıdır, biz yalnız aşıklar’a boyun eğeriz, her iktidarın gönlünü yapan bu yazar bozuntusu cellatlar bizi bitiremeyecek...

Ne diyeceğim, geçenlerde canım Cuma’ya gitmek istemedi, yanımda sağımda solumda iktidara tapınan ve her türlü ahlaksızlığa göz yuman bu insanlarla aynı mekanda olmak istemedim, dedi ki bir arkadaşım, pireyi kızıp yorgan yakılmaz, dedim ki arkadaşıma, pireler birleşmiş yorgan olmuş, pirelerden bir yorgan… Ne piresi.. Üstümüz başımız, evimiz, özel hayatımız, sokağımız, hukuk, her taraf İblis-Cizvit-Cemaat işbirliğiyle işgal edilmiş…

İleri demokrasi, dediler zulümden başımıza sultan yaptılar... Bu vahşi işkenceyi yapanlara, dininiz demokrasiniz haysiyetiniz ülke insanlık aşkınız, soruyorum: Bunun için mi yıllarca hırsızlık yapıp, gizli planlar yapıp ABD’lerle işbirliği yapıp iktidara koşma hevesiniz, bu cellatlık için mi?

Tekme tokat yerlerde süründürülen o genç kızlara buradan sesleniyorum, bu derde bu toprak, bu halk mutlaka bir çare bulacak, o gencecik çocuklardan akıtılan her kan damlası kurban kanı gibi alnımıza parmakla basılıyor, ömrümüz oldukça yüzümüze bakanlar alnımızda hep o kanı görecekler…”

Fehmi Koru' nun Komik Halleri - Emin Çölaşan


Perşembe, Aralık 02, 2010

İsviçre Hesabı - Yılmaz Özdil


Wikileaks Üzerine - Türker Öztürk

ABD’nin Ankara’da ki memurlarının sizi nasıl değerlendirmesini bekliyordunuz. Bütün dünyada bu iş böyle yapılır. O ülkenin memurları, bulundukları ülkenin resmini çekerler veya çekmeye çalışırlar.
Hani resim çektirenler sorarlar nasıl çıktık diye, sonra yeniden çekilmesini isterler veya ışık düzenini değiştirerek, bazı yerlerini gizleyerek ve makyaj yaparak daha iyi bir görüntü verilmesini sağlayabilirler. Fakat o ülkenin memurları makyajsız resim çekerler, onların makineleri, memurlarının yetenekleridir, bilgi birikimleridir ve deneyimleridir. Onlardan bulundukları ülkenin resmini çekmesi istenir.
Peki, bir ülkenin resmi nasıl çekilir ?
Bu iş hedef ülke veya diğer bir deyişle resmi çekilmesi istenen ülke hakkında bilgi toplama işidir. Buna istihbarat da diyebiliriz. Bu ülke hakkındaki her türlü bilgiyi içerdiği gibi, ülkeyi yönetenlerin eğitim ve öğretim durumlarını, sosyal seviyelerini, bilgi birikimlerini, var ise yolsuzluklarını, psikolojik yapılarını , dostluklarını, düşmanlıklarını, geçmişini, hatta aynı parti içindeki husumet ve çekişme olmak üzere aklınıza bile getiremeyeceğiniz bilgileri de ihtiva eder. Eğer aklınızda bu tür bilgileri yalnızca istihbarat elemanları toplar diye kaldıysa bu yanlış bir algı olur.
Bu resim niye mi çekilir ? Şunun için çekilir; Hedef ülke ve hedef ülkenin bulunduğu bölge için geliştirilecek ve tespit edilecek politikalar için çok gereklidir. Özellikle aklın egemen olduğu gelişmiş ülkelerde çıkar üzerine oturan politikaların oluşturulmasında bilgi esas olup burada kardeşliğe ve hissiyata yer yoktur.
Bu resim çekme işi böyle olduğuna göre, niye şaşırıyorsunuz, Wikileaks’in internet sitesinde yayınladığı belgelere. Çünkü bu yazılanlar ABD’nin Ankara’da ki memurlarının ülkemiz ve iktidar sahibi yöneticilerimiz hakkındaki değerlendirmeleridir. Ne yazmalarını bekliyordunuz. Süperler, Türkiye’ye çağ atlattılar, daha demokratik hala getirdiler, özü sözü bir güvenilir insanlar, Avrupa birliğine daha yaklaştırdılar, cari işlem açıkları yok, ekonomi çok iyi, işsizliği yok düzeyine indirdiler, bu değerlendirmeleri mi başkentlerine gönderseydiler, ne gördülerse onu yazdılar kriptolarına.
Durumu daha iyi analiz edebilmek için kendimizi onların yerine koyalım. Siz İran’ın Ankara Büyükelçisisiniz, Nato zirvesinden sonra Tahran’a nasıl bir kripto gönderirsiniz. Türkler güvenilir değil ,ikili oynuyorlar, bizi sattılar değerlendirmesinde bulunmazımsınız.
İsrail’in Ankara’da bulunan Büyükelçisisiniz veya Askeri Ataşesisiniz , nasıl kriptolar çekersiniz başkentinize? Onların yerine koyun kendinizi, Rapor etmezmisiniz? , hükümetin politikaları nedeniyle Türkiye’de Antisemitizm (Musevi aleyhtarlığı, her kötülüğün ardında Musevi’yi aramak) artıyor ve ciddi bir tehlike haline gelmeye başladı.
İşte ABD’li memurlar da Ülkemizin resmini eskiden beri çekerlerdi, hala çekmeye devam ediyorlar, başkentlerine gönderiyorlar ve oradaki merkezlerde bu resimlerin yardımıyla Türkiye politikası, ülkemizi de içine alan Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya politikaları belirleniyor veya daha önce belirlenenler revize ediliyor.
Wikileaks internet sitesi şimdilik belgelerin çok azını yayınladı. Şu anda göründüğü kadar belgeler gerçek gözüküyor. Zaten ABD yönetimi de bu belgeler uydurmadır demedi. Dünya medyası da bu konuda hemfikir. Yalnız belgelerde bazı yöneticilerimiz, Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımız hakkındaki iddialar yenilir yutulur gibi değil. Bazıları da etik ve ahlaki olarak suçlamalar içeriyor.
ABD memurlarının, suçlamalarda içeren bu değerlendirmelerine rağmen, yöneticileri yüzümüze böyle davranmıyorlar, nazikler ve hükümetimizi hayli başarılı buluyorlar ve destekliyorlar. Sizce niçin? Politik hedeflerine kaba gerçekleri söyleyerek ulaşabilirler mi ? Daha fazla taviz için bu gerekli ve ABD politikacıları da bunu yapmışlar.
Basınımızdaki bazı laflar dikkat çekici ;
ABD diplomatların beceriksiz ve yeteneksiz olduğu,
ABD’de bir derin devlet hesaplaşması olduğu,
ABD dış politikasının ve diplomatlarının çapsız olduğu,
Siz bu değerlendirmelere katılırmısınız?
Şu soruyu sorabilirsiniz, bu belgeler ile ABD, belirlenen bir hedefe ulaşmaya mı çalışılmaktadır.
Niye olmasın.
Aklın ve bilimin egemen olduğu demokratik ülkelerde, yöneticiler satranç oyuncusudur. Satranç tavlaya benzemez, satranç hamleler oyunudur. Her hamle, daha sonraki hamleler ve karşı hamleler, düşünerek, planlayarak ve kurgulayarak yapılır. Ülkesi adına satranç oynayan oyuncu, zeki, iyi eğitim ve öğretimli , birikimli, şansa yer vermeyen, akla ve bilme inanan , deneyimli, duygusal davranmayan ve güçlü psikolojik yapıya sahip olmalıdır.
Ülkemizin düşeş beklentisi içinde olan tavla oyuncusuna değil belirtilen bu özelliklere sahip satranç oyuncusuna ihtiyacı vardır.
Saygılar sunarım.

Türker Öztürk