Cuma, Kasım 23, 2007

Kar Altında Mehmedim Yatar - Sarıkamış Türküsü

Perşembe, Kasım 01, 2007

İnönü....


İnönü olmak değildi O' nu O yapan... Dışişleri Bakanlığı, Başbakan Yadımcılığı ya da siyasi parti liderliği de değildi.... O' nu O yapan insan olmanın onuruydu... Milli Şef' in oğlu olarak dünyaya geldi belki ama, bir insan yavrusuydu ve insan olarak büyüdü. İnsan olduğu için de insanların kalbinde daha da büyüdü.

İlkelerinden taviz vermez bir bilim adamıydı. Bilimi ve aklı herşeyin ve herkesin üstünde gördü ve taşıdı... Bir Türk bilim adamı Nobel ödülü almadan ölmek istemiyordu. Türkiye' nin yetiştirdği en iyi fizikçilerden birisiydi ama bununla yetinmedi, daha çok bilim adamı yetişmesi için çabaladı. Liboş kesim Türk üniversitelerini ve araştıma eksikliğini eleştirirken, O sorunun paradan kaynaklandığını, araştırmaların parayla yapıldığını ve devletin boşa savurduğu paraların bir kısmını da araştırmalara ayırması halinde Türk bilim adamlarının ve üniversitelerinin Dünyanın önde gelenlerinden olacağını söyleyip duruyordu.

Omuzlara alınmamak için yere yatacak kadar alçak gönüllü, eleştirilmekten kormayacak kadar cesur ve DEP milletvekilerinin kendisine verdikleri sözü tutmamasına rağmen söyledikleri ve yaptıklarının arkasında duracak kadar onurluydu.

Saygı değer kişiliklerin son örneklerinden birisini daha kaybettik, acımız büyük, kaybımız ise çok daha büyük. Belki ilk defa omuzlarda taşınacak son yolculuğunda. Cevap hakkı olsa onu da istemezdi ya..

Hepimizin başı sağolsun.

Cuma, Nisan 20, 2007

Katil miyiz biz?

Yıllardır midemde biyerlerde duran, ben gittikçe her yere giden, peşimi bir türlü bırakmayan o koca düğüm, son bir kaç gündür beynime doğru ilerliyor diye hissediyorum. Tüm semavi dinlerin kitaplarında kıyametten bahsedilir ya, işte kıyamete geldik diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Son durakta mıyız acaba diyorum kendi kendime.
Hrant Dink' in eşi Rakel Dink'in cenaze töreninde söylediği:
"Yaşı kaç olursa olsun; 17-27 olsun... Katil kim olursa olsun. Bir zamanlar bebek olduğunu biliyorum. Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim!"
sözleri beynimin içerisinde yankılanıyor... Bu sözlerin özündeki doğruluk payından çok, "hepimiz ermeniyiz" sloganın içerisindeki muhtemel komplolara takılıp kalmışlığımıza şaşırıyorum 2 aydır. Bir zamanlar bebek olan katillerin içerisinde yer alan PKK' lıları sanki yok sayıyormuşuzcasına, sözlerimizi ileri geri uzatan kişilerin bizi hain ilan etmesine deliriyorum. Dış kaynaklı güçler tarafından beslenen, fiziki mücadele edilebilecek bir düşman olan PKK ile, son yıllarda gittikçe artan ve faili belli olmayan, vatan ve din sömürüsüyle beslenen, vicdan köreltici düşmanın aynı kefeye konulamayacağını, belirli bir düşman ile başetmenin kimliği belirsiz farazi bir düşmanla başetmekten daha kolay olduğunu anlatamamaktan keçileri kaçırıyorum. Ve, bizim yani halkın keyfe kederinden, vurdum duymazlığından, kural tanımazlığından, akıl-bilim düşmanlığından, korkaklığından, seviyesizliğinden, ahlaksızlığından utanıyorum.
Bugün Bekir Coşkun yazdı hepimiz katiliz diye. Ben de haykırıyorum: "HEPİMİZ KATİLİZ"
Hala vicdanım rahatlamıyor. Ya sizin?

Çarşamba, Nisan 04, 2007

14 Nisan 2007 - Cumhuriyete Sahip Çık

Başbakan'ın Halep'e giderken uçakta 14 Nisan yürüyüşü için söyledikleri:

Alıntı (Hürriyet, 04.04.2007)

Erdoğan, "Büyük bir kalabalık toplayacaklarını beklemiyorum. Çünkü birçok kapıyı çaldılar. Kimseden bekledikleri desteği bulamadılar"
diye yanıt verdi.
Ardından da "mitinglerin demokratik hak" olduğunu söyledi.
Ancak Erdoğan’ın bu konudaki asıl mesajı şöyleydi:"Büyük bir kalabalık da toplanabilir. Ama ben bütün bu kalabalıkların bir sonuç getirmediğini söylemek istiyorum. Sandık bir netice ortaya koyar ve bu netice parlamentodur. Bu parlamento anayasal hakkını kullanacak. Egemenlik kayıtsız şartsız milletin ve bu anayasamızın teminatı. Bunu hazmedemeyenler işte bu tür çırpınışlar içinde."

Alıntı Sonu

demiş... Doğru çırpınıştır yaptığımız, ama en azından Cumhuriyet'i korumak için nihayet çırpınmaya başlayan bir Halk var diyebiliriz. Biz de 14 Nisan'da Ankara'dayız.. Çırpınmaya bekleriz efendim...

Cuma, Mart 02, 2007

Ucuza Hayat Var!!!

Çocuğum yok… Arada sırada hayallerini kuruyorum. Ailemize ne kadar mutluluk katabileceğini anlamaya çalışıyorum. Ama nafile, biliyorum ki; aramıza katılana kadar o mutluluğun derecesini kafamda kurmak mümkün değil. Aramıza katılınca ise sanıyorum mutluluğun resmini çizmiş olacağız. Sanıyorum ki, Onu kucağımıza her aldığımızda sanki dünyaya sadece ama sadece Onu yaratmak ve büyütmek için gelmişiz gibi hissedeceğiz.

Peki, ne istiyoruz biz bu çocuklardan? Ne yapmaya çalışıyoruz onlara? Dünyalarını karartmak için yaptığımız bunca rezillik neden? Her yaptığımız işi çocuklarımız için yaptığımızı, çocukların mürüvvetini görmekten daha büyük mutluluk olamayacağını, evlat acısının yaşanabilecek en büyük acı olduğunu her daim söylemekten çekinmeyen bizler ne yapıyoruz çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakmak için? Sadece para!!! Başka hiçbir şey yok paradan başka. Bu kadar çocuğunu düşünen adam, sokağa çöpünü dökerken düşünmez mi, bir gün bu kanalizasyonlar dolup taşacak, evi su basacak, çoluk çocuğun başına bişey gelebilir demez mi?



  • 40 yıl sonra çocuğumuzun içecek suyu olmayacak!!

  • Olsun, parası olan su da bulur, şarap ta kardeşim…

  • 20 yıl sonra orman kalmayacak!!!

  • Olsun, parası var ya. Diker evin önüne 8-10 ağaç tamam…

  • 50 yıl sonra çocuklarımızı radyasyondan koruyacak ozon tabakası yok olacak!!!

  • Aman üzüldüğün şeye bak… 50 yıla kadar kesin çaresini bulurlar kanserin… Parası olan zaten yaşar…

  • Böyledir bizim küresel ısınma sohbetlerimiz. Takmayız Profesörleri falan. Adam 18 yıl önce söylemiş 20 yıllık suyumuzun kaldığını. Ne gam!

Ya 40 yıl sonra oğlunuz ya da kızınız;



  • Allah belanızı versin sizin!!! Bunun için mi getirdiniz beni dünyaya? Siz sürdünüz keyfini gezegenin, artığı biz kaldı. Ağaçsız dağları, susuz gölleri, bulutsuz gökyüzünü, böceksiz-kuşsuz tarlaları mı bırakabildiniz ancak?


derse ne olacak. Verebilecek miyiz cevabını? Susturabilecek miyiz vicdanımızın inlemesini? Ya da zaten biz yok etmiş miydik vicdan denen temel direğimizi?

Bırakalım 40 yıl sonrasını da, bugüne bakalım. Daha iki gün önce bir yavru yolda üstü sadece bir karton ile kapatılan rögara düşerek can verdi. Hiç karanlık ve dar bir yerde kaldınız mı? Hiç boka, gerçekten boka boğazınıza kadar battınız mı? Hiç boğuldunuz mu? Siz bilir misiniz ölümü? Dilara artık biliyor.

15 yıldır aynı adamların yönettiği İstanbul’ da bu görüntüler artık normal gelmeye başladı bize. 15 yıldır sanki başkası yönetiyormuş gibi şehri, “dereye ev yapmasaydın” diye halkı azarlayan adamı başbakan yapabilyoruz. Bu saçmalığı yapabilen bizler hala vicdanımız rahat mı uyuyoruz akşamları. Dilara’ nın ölümünden azıcık ta olsa sorumluluk hissetmiyor muyuz? Ne gezer! Aklımız Çin borsalarından uçup giden 140 milyar dolarda… Acaba, 140 milyar doların kokusu, Dilara’ nın annesine koktuğu kadar güzel midir? Bırakın 140 milyarı, 10 milyonu boka batıran adamı işten döverek kovarlar, siz Dilara’ nın güzel kokusunu foseptikte dağlayan adamların pişkinliğini gördünüz mü haber bültenlerinde? Her işleri böyle ya, şimdi de birbirlerine bok atıyorlar. Allah sizi bildiği gibi yapsın diyerek kendimize dönelim tekrar.

Aziz Yıldırım için ölüm orucu yapan iki vicdanlı genci aramıyor mu gözlerimiz belediyenin önünde Dilara için eylem yaparken?

Ya vicdanımız kendi benliğimizi aramıyor mu aynı belediyenin önünde? “Ah bu ben!” demiyor muyuz ara sıra kendimize? “Bu hafta sonu daha önemli ne işim var?” bile diyemiyoruz ya hani… İşte sırf bu yüzden Allah bizi de bildiği gibi yapsın.


Amin!

Salı, Ocak 23, 2007

Keşke hepimiz Hrant olsak...


Ben böyleyimdir. Önce tanımadan, okumadan, dinlemeden, araştırmadan kimin ne olduğunu tahmin etme gereği duymayan, ve bilip bilmeden o kişi ya da kuruluş ya da devlet hakkında herhangi bir yargıya varmayan birisiyim.

Geçtiğimiz aylarda NTV' de Sevgili Can Dündar' ın hazırlayıp sunduğu NEDEN adlı programda seyrettim kendisini. Ve program sonunda, özellikle programa karşı görüş belirtmek için çağrılmış diğer konukları da gördükten sonra Hrant Dink' in ne kadar aklı başında birisi olduğunu ve ne kadar da bizim kadar vatandaş olduğunu anladım. Çok samimiydi, ne Ermenistan hükümeti tarafından ne de bizim 301 ciler tarafından seviliyordu. Çok samimi olduğu için sevilmiyordu. "Benim içsel tarihim 1915' te olanları kabul edemiyor" diyordu, bir taraftan "Fransa, Ermeni Soykırımının redetmenin suç olduğunu kabul eden yasa tasarısını onaylarsa gider Fransa' da Ermeni Soykırımı olmamıştır derim" derken. Ve samimi olduğu kadar da demokrat bir insandı anladığım kadarıyla.

Ve, yine demokratik bir şekilde öldürdük onu. Sokağın HALK' ın içinde, toplumsal hıncımızın oybirliğiyle ölümüne karar verdi, rating birliğiyle seyrettiğimiz Kurtlar Vadisi özentisi gençleri, yine toplumsal kanıksanma ile sahiplendiğimiz silahlarla kuşatarak saldık sokaklara.

Ve şimdi, kaygı birliğiyle seyrediyoruz olup biteni ve acaba yabancı yatırımcı kaçar mı diye.

İnsanlık işte, başka şey gelmiyor insanın aklına...