Pazartesi, Ocak 12, 2009

Aşağıdaki yazı "yaşasın TSK" amaçlı değildir. Keşke dünya hiç bir güvenlik kuvvetine ihtiyaç olunmayan bir yer olsa ama değil. En azından ülkenin Askerinin ve Polisinin siyasallaşmayan, pisliğe bulaşmayan, asli görevlerini yerine getiren kurumlar olarak görmek istiyoruz ama o da zor görünüyor...

Yazı, içeriği itibariyle, bu oynanan tiyatronun dış destekli ve başka amaçlar için kurulduğunu gösterdiği için gönderiyorum... Aynı güçler önceleri ülke askerlerini başka amaçların uygulanması için kullanmışlardı. Şimdi ise, ya TSK susup her şeyi sineye çekecek ve ülkenin siyasal islamın pencesine düşmesine izin verecek, ya da elini masaya vuracak. Nasıl? İki tarafı boklu değnek değil mi? Bu iki olasılıkta aynı onursuz kişilerin işine yarayacak. Çözüm ancak bizlerin aydınlanması ve gerçekleri görmesiyle olur. YANİ: KATIKSIZ DEMOKRASI ile... Öyle AB ve ABD dayatmalı RTE, Fehmi Koru, Cengiz Çandar demokrasisi ile değil....

Saygılar...

YİĞİT BULUT - Her şeye tek engel var; TSK...

Herkes soruyor; TSK’ya neden bu kadar ağır bir saldırı var! Bu yazının “bazı bölümlerini daha önce de yazdım” ama “anlayamayanlar için” bir daha yazıyorum...TSK’ya kimler, neden saldırıyor!“...

  1. Bill Clinton Mayıs 1997’de “Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi “ adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü “ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin”, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede şu cümleler yer aldı ”...200 milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD’nin yaşamsal çıkarlarından biridir...
  2. Bölgedeki dinamiklerin ve ABD’nin tavrının değiştiğini düşünen Türk Genelkurmay’ı, 1997’de “Milli Askeri Strateji Konsepti’ni (MASK)” değiştirdi ve “aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSK’nın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların tespit ve iyileştirilmesi” gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında “Ortadoğu’da yerleşme” derdini yavaş ortaya döken ABD’nin ne yapmak istediğini “ilk algılayan yapı” olma özelliğinden kaynaklanıyordu.
  3. MASK’ın değişmesi ABD’yi herkesten fazla rahatsız etti. ABD, TSK’nın “bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Brüksel veya Washington yerine Ankara’dan alınmasından” ciddi anlamda rahatsız olmuştu. Ayrıca MASK’ın ABD’ye danışmadan değiştirilmesi “eleştiriliyor” ve “...Türkiye’nin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, istikrarsızlığı artırmaktadır” deniliyordu.
  4. Aynı dönemde ABD makamlarının raporlarında “Türkiye’nin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin” ABD’nin “ana çıkarlarının” bulunduğu Büyük Ortadoğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu...
  5. Bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük “finansal manipülasyonu” ile karşı karşıya kaldı. 57. Hükümet “pasifize” edilip Kemal Derviş’e teslim edilirken, koalisyon partileri siyasi dinamik içinde eridi. “Türkiye’nin değerlerinin tasfiye edilmesi süreci” başladı.
  6. “TBMM’den geçmeyen tezkere” ve TSK’nın ABD’nin istekleri doğrultusunda “Büyük Ortadoğu Projesi’ne” (BOP) dâhil edilememiş olması Okyanus ötesindekileri daha da kızdırdı. 2004 yılının Nisan ayında BOP’u anlatan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel “...Irak, Türkiye, Pakistan ve diğer İslam Cumhuriyetleri gibi bir İslam Cumhuriyeti olacak...” dedi.
  7. Ortadoğu ve Orta Asya’da “kendi amaçları doğrultusunda” TSK’yı “tasarrufu” altına almak isteyen sadece ABD değildi... Avrupa Birliği (AB) de aynı amaçta birçok giriş yaptı ve maalesef kağıt üstünde bazı kazanımlar elde etti... Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül (hatırlatalım bazı çevrelerin Cumhurbaşkanı adayı) 2005 yılında AB Savunma Bakanları Konseyi toplantısına katıldı ve “Türkiye’nin AB muharebe gruplarında” yer almasını öngören anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmaya göre Türkiye, karar mekanizmalarında yer almayacak ama “AB’nin herhangi bir bölgedeki olaylara müdahale etmesini” sağlamak amacıyla oluşturulacak yapıya “güç” verecekti.
  8. Türkiye’de “Ilımlı din devleti” kurmak isteyenler, Sorosçular, rejimle “düellosu” olanlar ve devlet düşmanı eski “bazı fraksiyon mensupları” yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçti ve TSK’ya “saldırı”da yerlerini aldı...

Evet sevgili dostlar, bugün Türkiye’de kim “Türkiye’yi kökünden değiştirmek-bölmek-kendine uydurmak” istiyorsa karşılarında tek ciddi engel var TSK... O da “gitti mi, halkın gözünden düşürüldü mü” Türkiye’de her oyun oynanır hale gelecek... Olaya bu açıdan bakınca, “her şeyi anlamak” çok daha kolay olacak!

Hiç yorum yok: