Salı, Ocak 29, 2013

Milliyetçilik ve Yurtseverlik Kavramları - Zülfü Livaneli


Bir ülkede düzgün bir “fikir hayatı” bulunmaz, tartışmalar da yerlerde sürünen dedikodulardan öteye geçemezse bütün kavramlar çorbaya döner.

Düzeyli bir fikir tartışmasının ön koşulu ise tarafların belli bir terminoloji üzerinde anlaşmış olmaları. Bu da bilgi ve metotlu düşünme alışkanlığı gerektirir.

Bizde okumayı ve kafa yormayı pek sevmeyen ama her şeyi kurnazlıkla çözmeye çalışan siyaset erbabı, evrensel terminoloji konusunda hayli özürlüdür.

Mesela “milliyetçilik” ideolojisini; insanın ülkesini, halkını sevmesi olarak, yani çok yanlış bir biçimde algılar. Yurtseverlikle milliyetçiliğin aynı şey olduğunu sanır. Oysa bütün dünyada kabul edildiği gibi birbirinden çok ayrı kavramlardır bunlar.

Milliyetçilik yani nasyonalizm yıkıcı bir ideolojidir; yurtseverlik yani patriotism ise yapıcıdır. Ama bunu, kavramsal düzeyde düşünmeye alışmamış olanlara anlatmak çok zordur.

Neredeyse otuz yıldır her fırsatta, her platformda, belki yüzlerce kez bu ayrımı anlatmaya çalışıp da başaramayan bir kişi sıfatıyla yazıyorum bunları.

Bir dönem rahmetli Ecevit benim bu konudaki ısrarımla “ülkenin toprağını seven ama insanlarını sevmeyenler” diyerek alay etmişti. Hepimizin bildiği gibi kültürlü bir kişiydi, çok iyi derecede İngilizce bilirdi ama ne yazık ki “nationalism” ile “patriotism” gibi sol açısından yaşamsal ayrımları yerli yerine oturtamıyordu.

Bu yüzden “merkez sol” tabir edilen çevreler ve partiler, giderek daha da koyulaşan bir “milliyetçilik” tuzağına doğru çekildiler. Oysa bu konuda MHP ile aralarında nasıl bir ayrım olduğunu açık seçik tartışmaları gerekiyordu.

Yunanistan’da Andreas Papandreu’nun PASOK partisi de aynı çizgideydi. Panhelenik Sosyalist Parti gibi, adı bile çelişkili, yani hem ırkçı hem sosyalist olduğunu iddia eden bu parti, düpedüz milliyetçi bir partiydi. Kıbrıs’taki AKEL komünist partisi de öyledir. Kıbrıs’ta Rumların Türklerden üstün olduğuna inanırlar.

Dönelim yine Türkiye’ye.

Sol eğer zamanında milliyetçilikle, yurtseverlik arasındaki ayrımı kavrayabilseydi; bugün sürüklendiği noktalara gelmez, daha sağlıklı bir noktada dururdu. Ama ne yazık ki bu iş başarılamadı.

90’lı yıllarda ortaya atılan “ulusal sol” terimine karşı çıkmış, bu tanımlamanın çevirisinin “nasyonal sosyalizm” olduğunu belirten birçok yazı yazmıştım. Hatta bu konuda bazı arkadaşlarla haftalar süren polemiklerimiz olmuştu. Toplasam bir kitap olurdu herhâlde.

Şimdi bazı okurlar CHP’nin altı okundan birinin “milliyetçilik” olduğunu söyleyerek düşünecelerime karşı çıkabilir. Onlara hatırlatmak isterim ki bu tip kavramlar zaman içinde farklı algılanır, kendi içlerinde anlam kaymalarına uğrayabilirler.

Millet/milliyet kavramının başına da bu gelmiştir.

Osmanlı’da “millet’’, imparatorluğu oluşturan ayrı dinlere mensup tebaayı anlatmak için kullanılıyordu. Milli Mücadele döneminde ise milliyetçilik “yurdu düşman işgalinden kurtarmak” olarak algılandı. Bu açıdan tam bir patriotism idi. Uluslaşma sürecinde “milliyetçilik” kavramına daha çok yaklaşıldı ama yine de Atatürk bilinçli bir seçimle “Türkiye halkı” tanımlamasını kullanabilmişti.

Bugün bütün mesele “milliyetçilik” kavramını, uluslararası sol terminolojiye uygun olarak; “yurtseverlik” olarak yorumlayabilmekte.

Yoksa bazı parti mensuplarının açıklamalarında rastladığımız türde “milli üstünlük” tezine yaklaşılır ki bunun sonu felakettir.

Bence kendilerini “sol” olarak tanımlayan partiler, çevreler, yayın organları; bu temel ayrımı derinlemesine tartışmalı ve bir karar vermeli.

Ya nasyonalist olacaklar ya patriot. Böylece birinci yolu tercih edenlerin kendilerine “sol” demelerinin de gereği kalmayacak.

Hiç yorum yok: