Cuma, Eylül 12, 2014

ABD Tatili Gezi Notları 9 - Yedinci Gün (Monterey - San Fransisco - Route 1)

20 Nisan 2014 Pazar





Kalan 230 millik yoldan keyif alabilmek ve San Francisco'ya çok geç olmadan erişebilmek için erken kalkmak gerekti. Sabah 6 gibi Creekside Inn'deki odamızdan ayrıldık ve görevlinin dediği gibi anahtarımızı kapının önündeki lambanın içerisine bırakıp samimi check-out'u tamamladık.

Deniz Aslanları
Resmin Çekildiği Nokta İçin Tıklayın





Yola çıktıktan belki 10 dakika sonra ilk molamızı verdik. Sisli yolların arasında, okyanus kıyısındaki izleme noktalarından birisine girdiğimizde, tanımadığımız seslerden biraz irkilmemize rağmen kıyıya iyice yaklaşıp kumsalda birbirine sıkışmış uyuyan, ara sıra da kavga eden deniz aslanlarını seyrettik Kıyı boyunca onlarca izleme noktasında binlerce deniz aslanlarını seyretmek, fotoğraflarını çekmek için duraklamak şart.




Çoğunlukla denize sıfır ilerleyen Route 1, zaman zaman kıyıdan uzaklaşıp Yaşlı Adam dağlarının arasına girip çıkarak Los Padres Ulusal Ormanına doğru giderken, sabah serinliği ile oluşan sisin verdiği poza dayanamayıp yine mola verdik. Sabah serinliği dediğimize bakmayın, aslında soğuk bir havaydı...

Resmin Çekildiği Nokta İçin Tıklayın

Cambria ve Monterey arasında kalan geniş ormanlık alan, California'nın en güzel manzarasına sahip ve Big Sur olarak biliniyor. Seyrek ve tek başına evler ve bir otel dışında çok bina göremedik. Hayret ettiğimiz husus ise, bu seyrek evlerde (ki genelde yolun pasifik tarafında uçuruma inşa edilmiş oluyorlar) yaşayanların ihtiyaçlarını nasıl karşıladıklarıydı. Ekmeği, suyu, meyveyi-sebzeyi nereden ediniyorlar, neden böyle zor bir hayat tercih ediyorlar anlam veremedik. Arada gördüğümüz tek medeni dinlenme alanı Deetjen Big Sur Inn oteliydi ki, biz de durmadık nedense.


Bixy Bridge
Resmin Çekildiği Nokta İçin Tıklayın
Henüz saat 8:30 olmadan epey yol aldık. Bir taraftan önceden planlamadığımız kahvaltı için iyi bir yer ararken, bir taraftan da manzaranın keyfini çıkartıyorduk. 1 numaranın üzerinde yer alan ve uçurum üzerine kurulmuş Bixy Köprüsünü geçer geçmez soldaki izleme noktasında mola verdik. Buraya bir not koymam gerekiyor, kara yolu ile yolculuk Amerikalıların vazgeçemedikleri tutkusu. Yol üstü restoran ve otellerin bolluğu ve doluluğu zaten bu tespiti teyit ediyor. Bir nevi turizm sayılan bu yolculukların daha keyifli olması için yerel yönetimler de elinden geleni yapıyorlar. Önemli bir ayağı ise çok sık izleme noktaları oluşturmuş olmaları. Bir yerde manzara var ise mutlaka düzenlenmiş bir izleme noktası da var. Bixy Köprüsünü geçip bir kaç poz resim çekmek ve manzaranın keyfini çıkarmak için durduktan kısa bir süre sonra, bir başka çift de durdu yanımızda. Biz onların, onlar da bizim resmimizi çekti.

El Estero Park
Resmin Çekildiği Nokta İçin Tıklayın


İlk hedefimiz olan Monterey'e ulşatık. Sabah henüz erken olmasına rağmen, cıvıl cıvıl bir kahvaltı salonu bulduk kendimize. Monterey Bay Lodge Otel'in kahvaltı salonunda güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra
Monterey'i keşfe başlayabilirdik. Kahvaltı salonu El Estero parka bakıyordu ama hava hala serin olduğu için içeride oturduk. Kahvaltı sonrasında, saat farkını da dikkate alarak en uygun saat olan 10:30 gibi evdekilerle görüntülü konuşarak hasret giderdik.




Güneşlenen Deniz Aslanları ve Öznur
Resmin Çekildiği Nokta İçin Tıklayın
Kahvaltı mekanımızın çok yakınındaki balıkçı rıhtımında tur atmak üzere yola çıktık ama, havanın kararsız hali bizi çokça yordu. Tişörtle durulamayacak kadar serin, mont veya kazakla terletecek kadar ılık. Montu taşı, giy, çıkart, tekrar taşı, yine giy... Rıhtımın hemen yanındaki kumsal alanda kayaların üzerinde güneşlenen deniz aslanlarının resmini cep telefonu ile çekmek için istemeden de olsa suya girmek zorunda kalan Öznur, okyanusta denize giren ilk Gündüz ailesi üyesi oldu.

Pacific Heights Inn
Resmin Çekildiği Nokta İçin Tıklayın
Monterey sahilinde dinlenmek amaçlı kısa bir yürüyüş sonrasında San Francisco için yola çıktık. Yaklaşık 2 saat sonra kalabalık bir trafiğin içerisinde bulduk kendimizi. Android'in harita uygulaması navigasyon hizmeti verdiği gibi, trafik yoğunluğuna göre sizi yönlendirebiliyor. Bu sayede, başta planladığımız rotaya alternatif başka bir rota üzerinden Pacific Heights Inn'e ulaştık. Küçük bir yarımada üzerine kurulu şehirde otopark bulmak problem olabileceği için tercih ettiğimiz otel, konumu itibariyle çok kullanışlı olmasına karşın, benim gördüğüm en küçük odalara sahip olduğundan konfor beklentilerinizi boşa çıkartabilir. Sadece bir gece kalacağımız için bizim açımızdan bir sorun olmadı.



Otele saat 14:30 gibi ulaştığımızda hızlı bir şekilde check-in yaptırıp, kısıtlı zamanımızı iyi değerlendirmek için dışarıya gitmek istiyorduk. Resepsiyondaki görevli bir taraftan gerekli işlemleri yaparken, bir yandan da ne amaçla geldiğimizi, nereli olduğumuzu soruyordu. Sonra, Big Bus şehir turu hakkında bilgi vermeye ve tanıtım broşürlerini göstermeye başladı. Komisyon karşılığı tur sattığını belirten görevli, kendisinden bilet almamız halinde 48 saatlik tam turu (gündüz turu, gece turu ve bazı indirimli/ücretsiz etkinlikler dahil) önerdi ve toplam 18 Dolar indirim (?) yaptı. Kısa bir incelemeden sonra kişi başı 32 Dolar ödeyerek bu turu satın aldık. Öznur odaya yerleşirken ben de bir taraftan tur güzergahını incelemek, görülecek yerler için hangi duraklarda durulması gerektiğini tespit etmek ve bir sonraki otobüs için hangi durağı tercih edeceğimize karar vermek için internet ve harita başına çöreklendim. Sırt çantamıza, birazdan soğuyacağını düşündüğümüz havaya uygun kazak ve montumuzu yerleştirip Union Street üzerinde yürümeye başladık.

Dikkat; Big Bus'ın şirin haritası, çoğu caddeyi göstermediği için yanıltıcı olabiliyor. Bir yeri ararken Big Bus haritasındaki yerleşimi değil, cadde isimlerini dikkate almak işinizi kolaylaştıracaktır. Dik tepelerden oluşan ve dikine yerleşim esasına gelişmiş bu şehirde şehri boydan boya kat eden ve birbirini dik kesen caddeler harita okumayı ve gitmeniz gereken yerleri tespiti inanılmaz kolaylaştırıyor. Gitmek istediğiniz mekanın hangi iki caddenin kesişimine yakın olduğunu bildiğiniz zaman kaybolmak imkansızlaşıyor.
Dik Yokuşlar ve Beyaz Toyota Prius
Resmin Çekildiği Nokta İçin Tıklayın

San Francisco ile ilgili söylenecek ilk şey; televizyonda da her gördüğümüzde dikkatimizi çeken yokuşların gerçekten dik olduğu sanırım. Dik yokuşlar o kadar ünlü ki, neredeyse San Francisco'nun bütün özelliklerinin önünde. Hatta, hangi otobüse binsek tur operatörlerinin en çok bahsettiği konu, ünlü Bullit filminde Steve McQueen'in de yer aldığı araba takip sahnesi. Bir de, 1906'daki büyük deprem.

Biraz önce bahsettiğim gibi, yokuşları saymaz isek o kadar düzenli bir yerleşim var ki, yürüyerek gezme isteği uyandırıyor. Ama, yokuşlar çok büyük engel. İki blok arasındaki kısa mesafede bile yorgunluktan bitkin düşebiliyorsunuz.

Cable Car
Resmin Çekildiği Nokta İçin Tıklayın



Şehrin yokuşları kadar ünlü diğer sembolü cable car. Bildiğimiz tramvay ama yer altına gömülü kablolar ile çekiliyor. Raylı bir sistem gibi görünse de, bu diklikte bir yokuşu raylar üzerindeki sürtünme kuvvetine güvenerek çıkmak imkansız olduğundan, kablo marifeti ile hareket ettirilen tramvaylar 1826 yılından bu yana San Francisco'da hizmet veriyormuş. Coğrafi koşullardan dolayı SF'da tepelerden oluşan bölgede metro ve diğer raylı sistemler bulunmadığından, bu bölgede ulaşım konusunda vazgeçilmez ulaşım aracı cable car. Nostaljik ve turistik değeri de yadsınmamalı.

Benden başka takılan olmuş mudur bilemiyorum ama SF'nun, genellikle tarihi önemi olan kişilerden esinlenerek verilmiş cadde isimlerindeki sadelik ve akılda kalıcılık çok hoşuma gitti; California St, Sacramento St, Washington St, Powel St, Maple, Pine, Scott, Geary, Bush, Clay, Webster, Union, Greenwich, Chestnut vs. Bir de Turk Street var ama isim, 1800'lü yılların sonlarında yaşamış Frank Turk adındaki bir politikacı/müteahhitten gelmekte.

Grace Cathedral
Resmin Çekildiği Nokta İçin Tıklayın
Ghiberti Kapıları
California Street üzerindeki Grace Cathedral'e ulaştığımızda, yokuş çıkmanın yorgunluğu ile önce Huntington Park'ta nefeslendik. Sıcak olmayan, ancak güneşli bir günde parkta gençler güneşleniyor, bira içiyor, sohbet edip oyun oynuyorlardı. Bir süre park ortasındaki heykeli ve insanları seyrettikten sonra, yolun karşısındaki katedrale ilerledik. Yaklaşık 150 yıllık geçmişi olan bu ibadethanede bizi muhteşem oymaları olan bir çift kapı karşıladı. Dan Brown'ın son kitabı Cehennem'de de uzunca bahsedilen Floransa'daki Aziz Giovanni Vaftiz Kilisesinin kapılarının birebir kopyası olan bu kapılar, 2. Dünya Savaşında zarar görme ihtimaline karşı sökülen orijinallerinin İtalya'da yapılmış kopyaları imiş. Orijinal kapıları henüz görme fırsatımız olmadı ama bu başarılı replikalar bile bizi etkiledi.




Sonradan öğrendiğimize göre erkek kilise korosu ile ünlü bu katedralin içerisi, tüm katedraller gibi ihtişamlı. Yandaki resimde de göreceğiniz üzere, belki 35 metre yüksekliğindeki tavandan sarkan renkli kurdelalar, tepedeki açıklıktan giren güneş ışığı ile yetenekli fotoğrafçılara müthiş pozlar veriyordur muhakkak.

Biraz kopyacı mantığı ile yapılmış bu katedralin zemini de, orta çağ eseri Notre Damme Katedralinin zeminindeki labirentin bire bir kopyasından oluşuyor.





Zamanın kısıtlı olmasının da verdiği acele ile 16:30 gibi Grace Katedral'den ayrılıp, bir hop-on durağı bulup otobüs turuna devam ettik. San Francisco'nun inanılmaz düzenli ve bir o kadar yokuşlu yollarında, zaman zaman otobüsün arkasının yokuşa çarpması ilk başta endişe etmiş olsa da, bizden başka kimsenin umursamaması içimizi rahatlattı.

Fishermans Wharf
Resmin Çekildiği Nokta İçin Tıklayın

Big Bus turların son durağı olan Fishermans Wharf'ta biraz dolaştıktan ve telefonlarımızı da şarj edebildiğimiz bir restoranda yemeğimizi yedikten sonra, Big Bus biletimizin eşantiyonu olan akvaryumu gezdik. Akvaryum çok büyük olmasa da değişik türde onlarca balığı bir arada görebilmek ve bazı balıklara (yavru köpekbalığı, deniz yıldızı, kaplumbağa, deniz hıyarı vb) dokunabilmek için güzel dizayn edilmiş. Çok zaman harcatmayan bu aktivite herkese tavsiye edilir.

Akşam turu için son otobüsün çok kalabalık olabileceğini söyleyen rehbere güvenerek, sondan bir önceki akşam turu otobüsüne yetişmek için hızlı adımlarla akvaryum turunu tamamladık. Üzerimizde kaban ve montlarımız olmasına rağmen, otobüsün üst katında başladığımız turu, gecenin etkisiyle birlikte hızla soğuyan
hava nedeniyle, otobüsün alt katındaki kapalı alanda, birbirine sarılan diğer turistlerle beraber noktaladık. Gece turunun en güzel anı, San Francisco - Oakland köprüsü üzerinden geçerek ulaştığımız el yapımı Hazine Adasından seyredilebilen San Francisco yarım adasının ünlü ve ışıltılı manzarasıydı. Bu müthiş manzaraya dair elimizde adam akıllı bir resim olmadığı için buraya koyamıyorum. Sadece biz değil, soğuktan dışarı çıkabilen ve elleri titremeden resim çekebilen turist neredeyse yoktu.

Bir güne sığabilecek her şeyi yaptıktan sonra, Jefferson Street üzerindeki The Cannery North'da bir iki bira içmek için uzun bir yürüyüş yaptık. Sadece bir bira içebilecek kadar uykusuzluğa dayanabildik. Uyandığımızda yine dopdolu bir gün ve uzun bir yol bizi bekliyor olacak.

Hiç yorum yok: