Pazartesi, Nisan 29, 2013

Kaf Kaf ve Taraftarlık

Bundan yaklaşık 1 ay kadar önceydi. Bostanlı Vona'da İstanbul'dan gelen arkadaşlarımla rakı keyfi (ayran satmıyorlarmış) yaparken, ilerleyen saatlerde yan masamızda hareretle muhabbet eden ve üzerinde Portekiz milli takım eşofmanı olan yaşıtım sayılacak birisi ile tanıştık.

Arkadaş, çok sıkı bir Karşıyaka taraftarı imiş. O hafta Göztepe ile maç olduğu için beni maça davet etti. Ben de, daha önce niyetlendiğimi ama maçta çıkan olaylar yüzünden gitmek istemediğimi belirterek geri çevirdim daveti.

Spor organizasyonlarının eğlencelik olduğunu, bir takım taraftarlığının ise o takımın başarısında sevinilen, başarısızlığında buruklaşılan ve aidiyet duygusunu okşayan bir liman olduğunu düşündüğümü belirttim. Portekiz eşofmanlı arkadaş ise, benim taraftar olmadığımı, seyirci olduğumu, taraftar dediğinin fanatik olması gerektiğini söylerek benim Fenerbahçeliliğimin sahte olduğunu ima etti. Taraftar dediğin, rakip takıma, taraftara saldırmalı, gerektiğinde (başarısızlıkta) kendi sporcusunu, teknik ve idari yöneticileri hizaya getirmeli, hakemlere ise aralıksız giydirmeli imiş. Bunları tasvip etmediğim için de ben taraftar olamıyormuşum.

Taraftarın, takımın bir parçası olan, manevi desteğin yanı sıra maddi olarak da desteklediği takıma faydası olan, zor günlerin de sporun bir parçası olduğunu kabul ederek her daim şampiyonluğa endeksli destek felsefesine uzak duran kişiler olması gerektiğine inanan bendeniz, fanatizmin er veya geç takımlara zarar verdiğini söylemiştim Portekiz eşofmanlı arkadaşa.

Aradan geçen zaman sonunda Karşıyaka Spor Kulübünün Basketbol takımı Pınar KSK, tarihinin en önemli maçına dün akşam çıktı. Kendi evinde düzenlenen Eurochallange dörtlü finalinde Rus rakibine karşı mücadele etti. Ben de seyrettim.

Bir ara farkı 17 sayıya çıkartan Kaf Kaf, süper oyunu ile kupaya uzanmak üzere iken, taraftarın (?) biri sahaya plastik bardak içerisinde su attı. Oyunu 5-6 dakika durduran bu olay, hızını almış bir tren gibi giden Kaf Kaf'ı sıfırladı. Aldığı balyoz darbeleri ile yumuşayan ve bir iki vuruş sonra kırılıp kalacak olan Rus rakibi ise bu süre zarfında, hem mental hem de fiziksel olarak kendini tedavi etti.

Sonuç, bir öküz şampiyonluğu, sözde taraftarı olduğu takımın elinden aldı ve Rus rakibine verdi.

Şimdi, Portekiz eşofmanlı arkadaşa soruyorum; bu mu taraftarlık?

Hiç yorum yok: