Cuma, Şubat 21, 2014

Demokrasi Tramvayında Son Durak - Mehmet Yılmaz

MİT Müsteşarı'nın, deyim yerindeyse "çekirdek hükümet" içinde birçok bakandan daha öne çıkması ile ilgili ipuçlarını gördükten sonra, adım adım bir Baas rejimine gittiğimizi düşündüğümü yazmıştım.

Üzerine Sünni sos gezdirilmiş, "muhaberatın" devletin dışişleri, içişleri gibi geleneksel siyasi kurumlarının önüne geçtiği bir rejim. Tabii Arap örneklerinden farklı olmalıydı, bu ülkedeki şunca yıllık demokrasi geleneğini de bir çırpıda silip atmak mümkün değildi çünkü.

TBMM'ye sunulan ve MİT Kanunu'nda önemli değişiklikler yapan kanun, bu Baas-Muhaberat rejimi yolunda, çok önemli bir virajın da yakında dönüleceğini gösteriyor. Hükümet, HSYK Kanunu ile yargıyı artık kendine bağlamıştı, son eksiklikleri de yeni MİT Kanunu aracılığıyla tamamlayacak. Anayasal düzene TBMM çoğunluğunu kullanarak bir sivil darbe yapan hükümet, bu kanun değişikliği ile birlikte son hedef için ihtiyaç duyacağı "operasyonel" gücü de yaratmış oluyor.

 Bu virajdan sonrasında "yol artık yokuş aşağı" olacaktır. Yani daha açık söyleyecek olursak "demokrasi tramvayının son durağına" az bir yolumuz kaldı. O son durağa gelene kadar MİT'i yapacağı yasadışı işlerden korumak için bu kanun değişikliği düşünülmüş belli ki. Artık yasadışına çıkan MİT görevlilerinin yargılanabilmesi mümkün olmayacak. Eğer MİT soruşturma açmak isteyen savcıya "O iş bizim görevimizdi" derse, savcı kuyruğuna bakarak adliyedeki odasına dönecek. MİT isterse "Önleyici casusluk faaliyetidir" diyerek, yargı karan olmadan telefonları da dinleyebilecek, haberleşmeyi de kontrol edebilecek.

MİT'in marifetleri ile ilgili belgeleri ve bilgileri yayınlayanlara da ağır cezalar getiriliyor. Buna göre MİT ile ilgili yayınlan yapanlara 3 yıldan 12 aya kadar hapis cezası var. Hem de sadece haberi yazana ve yayınlayana değil, o yayın organının sahibine de, o yayını basan matbaacıya da, o yayını dağıtan yayıncıya da 3 yıldan 12 aya kadar ceza geliyor! Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir şeyi akıl etmişler, bravo! Bu kadarı Putin'İn bile aklına gelmemişti. Benzerlerine sadece Esad'ın Suriye'sinde, Saddam'ın İrak'ında, Stalin'in SSCB'sinde, Çavuşesku'nun Romanya'sında rastlanmıştı.

Bütün bunlann AB'ye girmek isteyen. Avrupa İnsan 1 lakları Mahkemesi nin yargı gücünü kabul eden bir ülkede yapılabilmesi mümkün mü? Mümkün değil. Demek ki bu beylerin ağzındaki "AB hedefi" de, "Kabataş'ta cinsel tacize uğrayan kadın" gibi gerektiğinde kullanılmak üzere bir kenara konulmuş büyük bir yalandan ibaret.

Hiç yorum yok: