Çarşamba, Şubat 27, 2013

Tekzip ve Yanıt - Mehmet Yılmaz

TEKZİP

GAZETENİZİN 20 Aralık 2012 tarihli nüshasında Mehmet Y. Yılmaz imzası ile yayınlanan yazıda, daha önce gönderdiğimiz açıklamalara rağmen, gerçekdışı beyanlar ve hakaretler sürdürülmüştür.


Bu ülkede yaşayan her Türk vatandaşının sahip olduğu bir hak, açık mevzuat hükümlerine rağmen, ısrarla ve maksatlı şekilde hukuk dışı işlem gibi yansıtılmaya çalışılmaktadır.

Demokrasilerde medyanın, halkı doğru şekilde bilgilendirmek gibi hayati bir amacı ve sorumluluğu vardır.

Gerçekdışı iddialar üzerinden, bireylerin kişiliğine, mahremiyetine, toplumsal saygınlığına saldırmak hiç kimsenin hakkı ve haddi değildir.

Halkımızın büyük teveccühünü kazanmış Tam Gün Kanunu'yla, sosyal devlet ilkesinin gereği olarak halkımızın sağlık hizmetlerine ücretsiz şekilde ulaşmasını temin etmek, hasta ile hekim arasındaki para ilişkisine dayalı sistemi ortadan kaldırmak amaçlanmış ve bunda önemli bir başarı kaydedilmiştir.

Sayın Bakan'ın eşi için gerekli ameliyat bir özel hastanede gerçekleştirilebilirdi. Ancak üniversite hastanesi tercih edilerek, özel çalışan öğretim üyelerinin mevzuat gereği eğitimci ve konsültan olarak tetkik ve tedavi süreçlerine katılmak zorunda olduğu tüm vatandaşlarımız için bu yolun açık olduğu gösterilmiştir.

Bu olay, muayenehanesini tercih etmiş, öğretim üyesi hekimlerin, Tam Gün Kanunu sonrası hastalara bakamadığı ve ameliyatlarına giremediği iddialarını geçersiz kılan bir örnektir.

Tam Gün'ün ruhuna uygun olarak, yani hekim/ hasta arasında para ilişkisi kurmadan, öğretim görevlilerimizin tecrübesinden kamu sağlık sistemi içinde tüm halkımızın istifade etmesi gereklidir.

ASLINDA İSTİFA ETMESİ GEREKİRDİ
BİR tekzip okudunuz.

Hem yargı düzenimiz için hem de siyaset için ibretlik bir vesikadır.

Neden böyle olduğuna birlikte bakalım.

Konu neydi: Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın eşi, Gazi Üniversitesi Hastanesi'nde, Tam Gün Kanunu nedeniyle üniversitedeki görevinden ayrılmak zorunda kalan bir hekim tarafından ameliyat edilmişti.

Bu durum, söz konusu kanunda tarif edilen "konsültan hekim" tanımına uyuyor. Üniversiteden ayrılmak zorunda kalan hekimler, aynca ücret almamak kaydıyla üniversitenin eğitim faaliyetlerine katılabiliyorlar, ameliyat yapabiliyorlar. Zaten söz konusu ameliyatı yapan hekim de eğitim işine önem verdiği için gönüllü olarak bu faaliyetlere katılıyor.

Bununla ilgili bir sorunumuz yok.

Sorunumuz, kanunda yazılı bu haktan her Türk vatandaşının eşit şekilde yararlanıp yararlanmadığıydı.

Tekrarlıyorum: Söz konusu hanımefendi, bakanın eşi değil de, aynı bakanlığın herhangi bir görevlisinin eşi olsaydı, bu haktan yararlanamayacaktı.

Bununla ilgili olarak bana ulaşmış çok sayıda hasta var. İsimlerini, hangi üniversitelerden bu izinleri alamadıklarını açıklayamıyorum.

Çünkü Türkiye'deki otoriter yönetimin insanlarımızın üzerine yaydığı korku buna engel.

Bundan utanması gerekenler de o vatandaşlarımız değil, ben hiç değilim! Ben yazımda hem kanun maddesine, hem de Sağlık Bakanı basın müşavirinin terbiye sınırlarını zorlayan açıklamalarına yer verdim.

Kanunun arkasından dolaşan Bakan'ın da siyaseten sorumlu olduğunu, istifa etmesi gerektiğini de kişisel yorumum olarak yazdım.

Ama işin ilginç tarafı Ankara 14. Sulh Ceza Mahkemesi, bir köşe yazısındaki yoruma gönderilen ve içinde hakaretamiz ifadeler yer alan dört ayrı tekzip metnini kabul etti.

Avukatım bu karara bir üst mahkemede itiraz etti.

Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesi, itirazımız üzerine tekzip metnindeki hakaret bölümlerini çıkarttırdı ve yukarıda okuduğunuz tekzip metninin yayınlanmasına karar verdi.

Mahkemenin kararına saygımdan dolayı yayınladım.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na önerim şudur: Tekzip taleplerine bakan mahkemelerin yargıçları konuyla ilgili olarak eğitilmelidirler.

Ne haberdir, ne kişisel yorumdur, bunların arasındaki farklar nelerdir, eleştiri hakkı nedir, kendilerine iyice öğretilmelidir.

AİHM kararları, basının eleştirme hakkının bir demokrasinin olmaz ise olmaz koşulu olduğunun çerçevesini çiziyor.

Bu tekzip metnini yayınlamayıp, bu nedenle mahkûm edilmiş olsaydım, AİHM'den sıkı bir tazminat kazanırdım.

Mahkemeler, her tekzip metnine böyle yaklaşmıyorlar. Ama tekzip eden kişi, bakan, vali, emniyet müdürü vs. gibi bir sıfata sahip ise önlerine gelen metni bile okumadan, savunmayı dikkate almadan tekzip karan alabiliyorlar.

Eleştiri hakkının kullanılması böylece sınırlandırılıyor. Demokrasiyi, ifade özgürlüğünü filan bir kenara bıraktım, en hafif deyişle ayıp oluyor! Recep Akdağ Bey'e gelince: Artık bakan değil, yeni bakan da onun üniversite dışına ittiği hocaları yeniden kazanmanın yollarını arıyor. Bu ceza ona yeter diye düşünüyorum! Ve tekrarlıyorum: Aslında istifa etmesi gerekirdi, Başbakan kendisini görevden aldı. Başbakan'ın iyi icraatlarından biridir diye düşünüyorum.

Yeri gelmişken hanımefendiye geçmiş olsun dileklerimi de tekrarlamak isterim.

Hiç yorum yok: