Perşembe, Ağustos 14, 2014

ABD Tatili Gezi Notları 3 - Birinci Gün (Yolculuk - Los Angeles - Las Vegas)

14 Nisan 2014 Pazartesi

3 saatlik kötü kahvaltılı ama güzel Alp Dağları manzaralı Paris uçuşu sonrasında Paris Charles de Gaulle havaalanına 8:30'da indik. Bu hava alanı ile ilgili daha önce duyduğum ama sonra unuttuğum bir husus var; Hava alanı çok büyük ve uçak yere indikten sonra terminalinize göre, uçağın içinde ama karada 15 dakika kadar seyahat etmek durumunda kalabiliyorsunuz. Hava alanının taxi yollarından bir kaçı bildiğiniz üst geçit gibi, otoyolun üzerinden geçiyor. Anlayacağınız, arabanızla seyahat ederken, üzerinizdeki üst geçitten bir A380'in geçtiğine şahit olabilirsiniz.

ALPLER
LA uçuşu için iki saatimiz olmasına rağmen, öncelikle biniş kapımızı bulmak istedik. 3 terminali olan ve arasında 3 duraklı bir tren ile seyahat etmek zorunda kaldığınız havaalanında, gideceğimiz kapı için tekrar ve düşündüğümden de uzun bir kontrol noktasında 1 saatimizi harcadık.

Sonuçta, gösterişsiz, küçük ve kalabalık terminalde kapımızı bulduğumuzda, uçağın kalkışına 1 saat kalmasına rağmen yolcu alımına başlanmıştı bile. Dile kolay yaklaşık 550 yolcunun uçağa iki kapıdan binmesi gerekiyordu.


Uzun süredir hayal ettiğim ve 11 saat sürmesi beklenen A380 yolculuğu öncesinde son sigaramı içmek için sigara odasına yollandım. Gördüğüm ise sadece 3 m2'lik bir alanda 5-6 kişinin sigara içtiğiydi. Sigaradan nefret ederek vazgeçtim ve yerime döndüm.

Ve A380 ile tanışmamız...

AirFrance - A380
LA'da iner inmez yaklaşık 4-5 saat sürecek bir araba yolculuğumuzu da düşünerek uyku düzenimi oluşturabilmek için uçuşun ortasında planladığım 3-4 saatlik uyku için, içki servisi başlar başlamaz biraya başlamıştım bile. Ne hikmettir ki uyku bir türlü gelmez iken, ha bire tuvalet ihtiyacı gelmesi nedeniyle pek başarılı olduğum söylenemez. Bu arada, uzun uçak yolculuklarında önerilen spor aktivitesi için mükemmel olan A380'nin üst kata çıkan merdivenlerinde bir aşağı, bir yukarı koşan insanların konuya olan hassasiyetlerine de hayran olmadım değil. Önce kitap okumayı denedim. Okuduğum roman Carrie (Dean R. Koontz), ya ingilizce olduğu ve çokça hiç duymadığım kelime içermesi nedeniyle, ya da bu yazarın okuduğum tüm kitaplarındaki akıcılığı sağlayamadığı için elimden kayıverdi. Ahhh!!! Gitti güzelim uyku... Öznur ise Livaneli'nin  Sonra da uçak içi eğlence sisteminde Frozen seyretmeyi denedim. Nihayet!! Filmin bir başını, bir de sonunu gördüm. 1 saat 35 dakikalık uyku benim için yeterliydi.

14 Nisan Pazartesi günü Türkiye saati ile 06:35'de başlayan yolculuğumuzda yine Türkiye saati ile 23:00, LA saati ile 13:00 gibi ilk hedefimiz olan Las Vegas üzerinden LA'a inişe geçtik.

Pasaport kontrolü ve valiz işlemlerinden sonra, daha önce skyscanner üzerinden kiraladığımız aracımızı teslim almak için rent a car ofislerini aradık. Burada dikkatinizi çekmek isterim; Los Angeles ve Honolulu'da ve sanırım ABD'deki tüm havaalanlarında, check in hattından geçmeden oturup dinlenebileceğini bir yer bulmanız neredeyse mümkün değil. Şanlıysanız Starbucks bulup oturursunuz ama ister inanın ister inanmayın koca Los Angeles Uluslararası Havaalanının kapanış saati var.

Neyse konumuza dönelim. Biz kontrol noktaları sonrasında remt a car ofislerine uğrayıp arabamızı almayı planlarken, sorduğumuzda, havaalanı önünden kiralama şirketlerinin servislerinin kalktığını söylediler. Meğer havaalanından uzak bir bölge kiralama bölgesi imiş. Onlarca kiralam şirketinin devamlı ring seferi düzenlediğini ve her ringin neredeyse dolu olduğunu düşünün. Sanırım Los Angeles'a gelen herkes araç kiralıyor.

Uzun bir uğraştan sonra Dollar'ın servisine yerleştik. Allahtan sadece iki kabin tipi valizimiz vardı ki çok zorlanmadık. Koltuğuna sığamayan, sığamadığı için yanlamasına oturmuş Afro-Amerikan kadın şoförümüzün yol boyunca hayli küfürlü ve kahkahalı telefon sohbetini dinleyerek 15 dakikalık bir yolculuktan sonra hedefimize ulaştık. Hesaplamalarıma göre, saat 15 gibi arabayı alsak ve 5 saatte de Las Vegas'a ulaşsak, otele yerleşme, yemek yeme ve bir tanışma turu atma için yeterli zamanımız olacaktı.

Dollar - araba kiralama kuyruğu
Ama o da ne; beni kapıda karşılayıp, "buyrun arabanızın anahtarı" diyeceklerini beklerken, yanda da göreceğiniz üzere yaklaşık 2 saat sürecek bir kuyruğa girmek zorunda kaldım.

Öznur telefonunda oyun oynayarak vakit geçirirken, ben de sıradaki bir kaç kişiyle sohbet ederek zaman öldürdüm.

Teddy; sevimli abimiz bizim araç kiralama işlerini hallederken Öznur'un ehliyetini inceledikten sonra "Alman mısınız?" diye sordu. Türk olduğumuzu söylemeden önce neden bizi Alman zannettiğini sorduğumda, Alman bir futbolcu tanıyorum, Özil, sizin ile aynı soyisminde dedi. Her ne kadar Öznur'un ehliyetinde soyisim olarak Özel yazsa da Teddy'yi bozmadık ama Türk olduğumuzu ve Mesut Özil'in de Türk asıllı olduğunu söyledim. İşlemler tamamlanırken futbol yani soccer hayranı olduğunu öğrendiğim Teddy ile kısa bir futbol, Galatasaray ve Fenerbahçe geyiği yaptık. İş bitip ayrılırken Teddy konuyu değiştirip acayip bir soru sordu; "Ülkenizdeki seçimlerde yine bir şey değişmedi. Madem Erdoğan bu kadar kötü neden her seçimi o kazanıyor?" dedi durup dururken. Şok vaziyetten çıkmadan "Biz de bilemiyoruz.." dedik.

Teddy'nin sorusundan bir anda "acaba Mustang var mıdır ellerinde, bize Mustang verebilecekler mi" düşüncesine kaydık. Aracı teslim almaya giderken belgelerimizde hala "Mustang or Similar" yazıyordu. Bir süre sonra beyaz bir kuğu gibi geldi Cabrio Mustang...

9 günlük kira için 440 $ ödediğimiz Mustang'i teslim aldık. Genelde daha önce ABD'ye giden ve araç kiralayan tanıdıklarım, mümkün olan en iri arabaları tercih ederken ben nedense çocukluğumdan beri çok sevdiğim Mustang'i istemiştim. Her ne kadar konfor konusunda sınıfta kalsa da, motoru bile Mustang seçimi için yeterli bir sebep ne de olsa.

Saat 5 gibi nihayet arabayı alıp yola çıkabildik. 15 numaralı otoyola çıkmamız gerektiğini biliyorduk ama ona ulaşmamız için önce Los Angeles trafiğini çözmem ve doğru yola girmek için kombinasyon kurmam da gerekiyordu. Öznur telefon üzerindeki harita uygulamasının aynı zamanda navigasyon olarak kullanmaya başlayınca iş çözüldü. Tripadvisor üzerinde planlama aşamasında kayıt altına aldığım, gidilecek, görülecek yerlere, "yol tarifi al" seçeneği ile rahatça ulaşabiliyorduk artık.

Belirtmeliyim ki, coğrafi imkanların da etkisi ile Los Angeles yatay olarak o kadar genişlemiş ki, Pasifik kıyısından 15 numaralı otoyol üzerinden şehrin dışına çıkmamız bile bir saat sürdü.

Bu arada şehir trafiği ile ilgili dikkatimi çeken bir kaç hususu belirtmek isterim. Trafiğin hayli yoğun olduğu Los Angeles'ta, otoyolların sol şeritleri 2 kişi ve fazlası ile seyahat eden araçlara ayrılmış durumda. Bu sayede yoğunluktan kısmen kurtulabiliyorsunuz. Arada her hangi bir bariyer olmamasına rağmen sürücülerin kurala gösterdikleri saygı ise kusursuz. Ayrıca, kelebek tabir edilen kavşak katılımı hiç yok. Otoyollar Doğu-Batı ve Kuzey-Güney olarak istikametine göre adlandırılıyor. Örneğin Los Angeles'tan Las Vegas'a giderken önce 91 Doğu yönüne giriyor, sonra ilk 15 Kuzey çıkışından çıkarak Las Vegas'a kadar ilerliyorsunuz.

Trafik ile ilgili ikinci tespitim, otoyollara katılımlarda, katılım yollarında sadece kırmız ve yeşil ışık bulunan ve her yeşil ışıkta bir aracın geçebilmesine izin verilen bir sistem. 5 veya 10'ar saniye ile değişen bu ışıklar sayesinde otoyollara belirli aralıklarla tek tek araçların katılımına izin verilerek, günün saatine göre yoğunluk ayarlaması yapılabiliyor.

Özellikle normal kavşaklarda DUR-GEÇ sisteminin son derece saygılı bir şekilde işlemesi ile bu tür açık kavşaklardaki burada tarif bile edemeyeceğim sola dönüş kuralı mükemmel.

Neyse, 24 saate varan uzun bir yolculuk ve 10 saatlik saat farkının da etkisi ile zor olacağını tahmin ettiğim Las Vegas yolu çokça dinlenme ve kahve molası ile yaklaşık 6 saat sürdü. Las Vegas'a yaklaşırken ilk dikkatimizi çeken durum, yol üstü tesislerinin içerisinde bile kollu kumar makinelerinin olması ve daha da ilginci neredeyse her makinede oyun oynayan birilerine rastlanmasıydı. Bir diğer şaşırdığımız durum ise saat 22 sıralarında Mohave çölündeki, içinde sadece tuvalet ve bir kaç içecek makinesi olan, hiç bir görevlinin bulunmadığı bir dinlenme alanındaki tuvaletlerin temizliği oldu. Kim, hangi aralıklarla çöldeki bu tuvaletleri gelip temizliyor, sabunlukları dolduruyor, tuvalet kağıtlarını ve klozet havlularını tazeliyor bilemiyorum ama "temizlik imandan gelir" düsturuyla mangalda kül bırakmayan ama bir o kadar da leş tuvaletlere sahip biz müslümanların yanında bu kafirlere nasıl bir sıfat bahşetmemiz gerekiyor bilemedim.

Sonuç olarak 23:30 gibi Las Vegas'a giriş yapıp, tam da Strip'in göbeğinde ünlü Aria ve Bellagio otellerinin hemen yanındaki Monte Carlo Oteli bulduk. Daha önceki araştırmalarımda da tespit ettiğim üzere, Las Vegas'ta otopark sorununun olmaması, her otelin mutlaka en az oteli kadar büyük otoparklarının olması içimizi rahatlattı. Geç saat olması nedeniyle hızlı bir check-in ve duş sonrasında gece 1 sıralarında Las Vegas sokaklarına attık kendimizi. Bir ışık ve insan selinin ortasında kısmen yaşanan ay tutulmasını izleyerek ama çoğunlukla sokak ve otelleri ve kumarhaneleri seyrederek yaklaşık 2 saat tur attık.

Ama yorgunluk bizi yatağa çağırıyordu.

Hiç yorum yok: