Salı, Mayıs 21, 2013

Eyvallah Amirim - Can Dündar

Ne finaldi ama! "Amirim", kimliğiyle rozetini, kendisine işten el çektiren badem bıyıklı savcının yaka cebine sıkıştırdı.


İki kere vurduğu kalçasını göstererek, "Bu bende" dedi.

Sonra ekibiyle buluştu; eski bir teypte Neşet, "Haydar Haydar "ı söylerken o ince belli çay bardağına rakı doldurttu.

"Unutmak kelimesi 'un dan çıkmış" dedi: "Birini bir bütün olarak unutamazmışsın.

Unufak etmek, gözünü, kaşını, sesini yavaş yavaş silmek gerekiyormuş ki unutasın. Ben unutmak istiyorum, ama unutmak istedikçe her şeyi yeniden hatırlıyorum.

Unutamıyorum." Sonra durdu.

"Rakı koy" dedi.

96 haftalık serüveninin son sözü bu oldu.

Rakısını örtmeye buz yetmedi.

"İçme artık, kaldıracaklar yayından...

Süleyman gibi nedamet getir, Hürrem gibi secde et. Küfretme, idare et" diyenlere inat, bol bip'li bir küfür sallayıp fondipledi.

Ve kırmızı vosvosuna atlayıp gitti.

*

Baskıya yenilmiş televizyonumuzun son kahramanıydı.

En sevdiğimiz, belki de tek sevdiğimiz "aynasız'dı.

Ankaralıydı. Küfürbazdı. Yenikti.

Alkolikti.

Bir romandan çıkıp gelmişti.

Hayatına giren tüm kadınları kaybetmişti.

İçine atmaktan içi şişmişti.

Daraldıkça meyhaneye kaçıp Neşet'le içmişti.

Muhalifti.

"Derin devlet"e, polisteki cemaate, haksız adalete kafa tutmuş, her daim ezilenin yanında durmuştu.

Hem kendisinin hem kanalının başını belaya soktuğu halde "ıslah olmamış", "bip"leye bipleye sövmüş, mozaiklene mozaiklene kafa çekmişti.

Kendisini yaratan Emrah Serbes ile senaristi Ercan Mehmet Erdem'in dediği gibi, herkesin boyun eğdiği dönemde, "Kimseye eyvallah demeden geldi, eyvallah demeden gitti." Belki de o yüzden, gidişi bu kadar canımızı acıttı.

Yaratıcıları, şimdi onunla buluşmamız için yeni bir yol deneyecek: Dizinin son bölümünü Kızılay'da kurulan dev barkovizyonda bir arada izleyen seyirciden aldıkları cesaretle her ay bir bölüm çekip Behzat'ı küçük salonlarda gösterecekler.

Sinemada ne kadar özgür olunabileceğini test edecekler.

Bir benzerini Onur Ünlü, harikulade son filmi "Sen Aydınlatırsın Geceyi ' için deniyor. Dağıtımcılara vermediği filmini kent kent gezdiriyor.

Tarihe geçecek bir kavşaktayız.

İktidarın, sansürün, baskının, piyasanın, reklamın kıskacında sanat, çıkış anyor.

Alternatif mecralar bulma sırası, çok yakında Devlet Tiyatrosu, operası, balesi sanatçılarına geliyor.

Erdal Beşikçioğlu'na ve Behzat Ç.

ekibine bize, dik durmanın yollannı ve televizyonun hudutlarını gösterdikleri için teşekkür ediyoruz.

Şimdi korkaklara arkamızı dönerken kalçaya iki şaplak atıp "Bu bende" demenin ve kırmızı vosvosun peşine takılıp "eyvallah'sız laf edilebilecek yeni yollar keşfetmenin zamanıdır.

Hiç yorum yok: