Çarşamba, Eylül 11, 2013

Bugün De Aynı Yerdeyim - Mehmet Yılmaz

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, hayatının anlatıldığı belgeselde, şiir okuduğu için mahkûm edildiği gün kendisi için “Muhtar bile olamaz” diye yazıldığını, bugün demokrasi diye tutturan benim gibilerin o gün sustuğunu söyledi.
Evet, o mahkûmiyetin hukuki sonucu af ve kanun ile değiştirilmeseydi muhtar bile olamazdı.

Bunun için Deniz Baykal’a da teşekkür etmeli ve kendisine sormalı:
Bugün, iktidar gücü de elindeyken, kendisi hapisteki milletvekilleri için kılını kıpırdatıyor mu?

Biliyorum, başı okumak eylemi ile hoş değil ama mahkûm edildiği gün Radikal’deki yazımın başlığı şöyleydi: “Düşündüğünü ifade etmek herkesin hakkı.
Tarih 22 Nisan 1998.
Yazım şöyle başlıyor:
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi bir toplantıda yaptığı bir konuşma nedeniyle mahkûm edilmesi Türkiye’nin düşünce özgürlüğü bakımından dünyadaki konumunu belirlemesi bakımından önem taşıyor.”
Bugün ne söylüyorsam, o gün de aynı şeyi söylemişim:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri ‘özgür, medeni ve demokratik Batı’nın bir parçası olmak’ konusundaki temel tercihi de, mevcut hukuki durumu tartışmamızı ve değiştirmek için bütün gücümüzü harcamamızı gerektiriyor.
“Türkiye demokratik ve özgür Batı’nın bir parçası olacaksa, düşünce ve düşündüğünü ifade etme özgürlüğünün her türlü kısıtlamadan uzak olması gerekiyor.
Düşünce ve düşündüğünü ifade etme özgürlüğünün kısıtlanmasının bütün demokratik ülkelerde tek bir sınırı var: Şiddet.”
Bu satırları da sanki bugünü görmüş gibi yazmışım:
“Türkiye’de yapılan temel yanlışlardan birisi de, ifade özgürlüğünün sınırlarının belirlenmesinde o görüşün sahibinin kim olduğuna bakılmasıdır.
Bu yüzden herkes kendi canı yanınca sesini yükseltiyor, başkası aynı durumdan ceza aldığı zaman olayı görmezden gelmeyi tercih ediyor.
Recep Tayyip Erdoğan olayında da muhtemelen böyle olacak. Daha önce kendisi için düşünce özgürlüğünün kısıtlanmaması gerektiğini savunan bir kesim susarken, iktidardayken düşünce özgürlüğünün geliştirilmesi için hiçbir çaba harcamayan, hatta statükonun korunması için direnen bir kesim ise feryat edecek.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün geliştirilmesi için ilk yapmamız gereken şey işte bu davranış biçimini terk etmektir.
Düşünce ve düşündüklerini ifade etme özgürlüğü herkes içindir. Bazı görüşleri beğenmesek ve toplumun geleceği için tehlike olarak görsek de bu durum değişmez.
Demokrasi kendi karşıtı olan düşüncelerin ifadesine de aynı saygıyı göstererek büyür, gelişir, topluma kök salar. Demokrasinin korunmasının tek yolu da budur.”
Elbette Başbakan’ın bizlerden özür dilemesini beklemiyorum.
Kendisi için istediği demokrasi ve ifade özgürlüğünün bugün kendisi gibi düşünmeyenler için de
şart olduğunu idrak etsin, bana yeter.

Hiç yorum yok: