Pazartesi, Eylül 09, 2013

Devlete Türban Çağrısı - Ayşenur Arslan

AKP 11 yıldır iktidarda. 11 yıldır türban sorunu gündemde tutuluyor. Yeri geldiğinde, gerektiğinde yara kaşınıyor. Kitleleri "iç düşmanlara" karşı harekete geçirebilmek için masallar anlatılıyor. Pireler deve, yalanlar gerçek oluyor.
ODTÜ'deki "türbanlılara saldın haberi" gibi! Düşünün, ortaya bir "haber" atılıyor.
Yankısı, iktidardan ve hatta Çankaya'dan geliyor. Ben ya da "olağan şüpheli" herhangi bir gazeteci / yazar söylese inandıncı olmayabilir. Ahmet Hakan yazdı: "ODTÜ'de başı açık bir genç kız, başörtülü bir kıza 'buradan gidin, sizi burada istemiyoruz' diyordu. Görüntülerde bu vardı. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar... Hepsi bu tepkinin "başörtüsü"ne yönelik olduğunu sandı. Ben de öyle sandım. Olayı böyle yorumladım.
Oysa olayın başörtüsüyle bir ilgisi yoktu.
Başörtülüye tepki gösteren başı açık kız öğrenci, şunu diyordu: 'Burada stant açıp ODTÜ'ye kayıt yaptıran öğrencileri cemaat yurtlarını seçmeleri için ikna etmeye çalışıyorsunuz. Bunu yapamazsınız. Sizi istemiyoruz'. Yani mesele başörtüsü değil, 'cemaat yurtlarına kayıt yaptırma çabası' idi.
"

KABATAŞ VAKASI NE OLDU!

Olayı ben de merak edip araştırmıştım. Ankara'dan aradığım birkaç deneyimli gazeteci aynı şeyi anlatmıştı: Mesele türbanla ilgili değil.. Zaten saldın da yok, karşılıklı atışma var.
Peki, ben öğreniyorum.. Ahmet Hakan öğreniyor.. Cumhurbaşkanı öğrenemiyor, işin iç yüzünü anlayamıyor mu?
Başbakan, ilgili ilgisiz bakanlar bilmiyor mu? Yoksa işlerine öyle mi geliyor! Hatırlayın, Gezi olaylan sırasında Kabataş'ta türbanlı bir kadın "70-100 kadar üzeri çıplak deri eldivenli erkeğin saldınsına" uğramıştı. Böyle inanılmaz aynntılar, insanın vicdanını kanatacak kadar çirkin sahneler anlatılıyordu. Konu bir anda Türkiye'nin gündemine oturdu.
Başbakan Erdoğan, anlatılanın gerçekliğine "kefil" oldu. Hatta "elimizde görüntüler var" dedi.
Sonuç? Anlaşıldı ki, ortada ne görüntü var ne de herhangi bir fotoğraf karesi.
Dahası soruşturma bile açılmamıştı.

BİR TESADÜF... İKİ TESADÜF...

Daha sonra bir saldırı haberi de Eskişehir-Ankara tren seferinden geldi! Bu kez saldıran Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ve yanındakilerdi! Feyzioğlu ve yanındakiler, türbanlı bir kadına hakaret etmiş, üzerine yürümüştü falan! Sonuç? Anlaşıldı ki, türbanlı kadının "saldırdılar" dediği üç kişiden biri trende bile değildi. Bilet almış ama binmemişti.
Birkaç gün sonra iddia tedavülden kaldırıldı. Bilet alıp da trene binmeyen kişiyi o kadın neden hikayesine katmıştı?
Adını ve o trende olacağı bilgisini kim vermişti? Bu sorular da rafa kalktı.
Üç ay içinde üç vakadan söz ediyorum. Birincisi tesadüftür, ikincisinin tesadüf olma ihtimali vardır. Ya üçüncüsü?

GERİLİM HEPİMİZİ YAKAR

Cumhurbaşkanı Gül ve emrindeki Devlet Denetleme Kurulu, kabirden Ozal'ın naaşım çıkartacak kadar güçlü.
Aynı gücü, hatta fazlasını bu konuda göstermeli. Zira, toplumdaki kutuplaşma, bir de başörtüsü üzerinden arttınlmamalı. Gerilim bu kadar tırmandırılmamak.
Dönüp de memleketin haline bir bakın lütfen. Her konuda aynştı kitleler.
Aynştınldı. Bir başbakan "kininize sahip çıkın" derse, zaten başka nasıl bir sonuç beklenir ki! Unutmayın. Bu "evde" birlikte yaşıyoruz. Bir yangın sadece BİZÎ etkilemez.
Hepimizi yakar.
Bu yüzden harekete geçin. Türbanlılara saldın masallannı açıklığa kavuşturun. Belki, Ahmet Hakan gibi yapıp, "yanlış biliyormuşum, yanlış yorumlamışım, özür dilerim" diyemezsiniz.. Ama hiç değilse, lisan-ı münasip ile durumu izah eder ve bir dahaki sefere dikkatli olursunuz.
Merak ediyorum; Başkomutanlar sadece ülkelerinin içine sokulduğu savaş hallerine mi bakarlar! Yoksa, ülkenin banşı da onlan ilgilendirir mi!

Hiç yorum yok: